Buzdağının görünmeyen yüzü ve Avrupa

Bekir KAVRUK
Bekir KAVRUK

Dünya'da Ekim 2008'den bu yana yaşanmakta olan global finans krizinin tarihçesi ana hatlarıyla şu aşamalardan geçmiştir :

-  Aralık 1971 tarihinde Başkan Nixon döneminde Truman zamanında uluslararası imzalanan Bretton Woods anlaşması iptal edilmiştir. Bu şekilde 70'li yıllarda ABD'de uygulamaya geçirilecek Milton Friedman ve Friedrich Hayek'in başını çektiği neo – liberal / borç – tüketim serbest ekonomisinin bütün dünyada " güç ve kaynak ihtiyacını " büyük ölçüde karşılayacak karşılıksız dolar basımının yolu açılmış bulunmaktadır. 1973'de ortaya çıkan petrol krizi sonrası petrolün dolara yönlendirilmesi neticesi dolara talebin istikrarı sağlanarak petro- dolar kavramı ortaya çıkmıştır.

-  1982 yılında Reagan başkanlığında 1929 Büyük Buhran dönemine tedbir olarak piyasalara getirilen devletin sıkı denetim , kontrol ve kısıtlamalarını içeren Garn St. Germain yasası kaldırılarak Deregülasyon dönemi başlatılmış bulunmaktadır. Böylece neo – liberal / borç – tüketim serbest ekonomisi Türkiye dahil tüm dünyada uygulamaya geçirilmiş kitleler " üretim faktörü ve değirmenin suyu " gözetilmeden tüketim furyasına teşvik edilmiştir.

-  1999 yılında Başkan Clinton döneminde yine Büyük Buhran döneminde önlem olarak konulan ve ticari ( mevduat ) bankacılığı ile yatırım bankacılığını sıkı bir şekilde ayıran Glass Steagall yasası kaldırılarak finans piyasalarının reel ekonomilere ezici üstünlük sağlama sürecinin yolu açılmıştır.

-  Dünyada hakimiyeti ellerine geçiren finans piyasaları " mühendislik harikası olarak tanımlanan " High – Tech finans ürünlerini ortaya ortaya çıkarmış ve bu finans ürünleri kaldıraçlı online türev + Fx piyasaları ile tüm dünyada zirve yapmıştır. Piyasalarda deregülasyon uygulamaları sonrası siyaset ve bürokrasilerde baş gösteren çok ciddi zaaf ve yozlaşmalar sonucu ekonomik büyüme endeksli serbest neo – liberal ekonomi " Kontrolsüz Kapitalizme” dönüşmüş 400 misline kadar kaldıraçların mümkün olduğu finans piyasalarında "Hedge Fonlar " kartopu misali kısa zamanda büyüyerek karşı konulamayacak güç olarak ortaya çıkmışlardır.

-  2008'de ABD'de piyasa derecelendirme ( Rating ) kuruluşlarının AAA gibi yüksek notlardan derecelendirdiği ama gerçekte kontrolsüz ve çürük subprime mortgage bonolarının  ( CDO ) yol açtığı mega kriz patlak vererek global bonozedeler faciasına dönüşmüş , kriz virüs gibi kısa zamanda tüm dünyaya yayılarak Avrupa'da borç krizi olarak zirve yapmıştır.

Neticede dünyada 2 ekonomi tipi ortaya çıkmış bulunmaktadır :

1 ) Buzdağının görünen yüzünü temsil eden 70 trilyon dolarlık üniversitelerde makro – mikro isimleri altında akademik mantık ve kalıplar içerisinde formatlanmış ve yasal olarak düzenlenmiş " Reel Ekonomi” .

2 ) Buzdağının görünmeyen yüzünü temsil eden kaldıraçlı türev ürünler dahil tüm high – tech finans ürünlerinin 24 saat online işlemleri neticesi ortaya çıkan " akademik formatlanamamış , kontrol ve yasal çerçeveleri düzenlenememiş " bütün piyasaları mega çekim gücü kapsamına alan ve likiditeye bir türlü doymak bilmeyen 700 trilyon dolarlık " Sanal Ekonomi " .

SONUÇ :

Mega kriz süresince ortaya çıkan en büyük sorun " hastalığın tam teşhis edilmesi " hususunda olup, piyasalar umutsuzca standart – akademik mantık ve kalıplar içersinde açıklanmaya çalışılmaktadır. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada neredeyse %100'ün üzerinde borç batağı ortaya çıkmış olup , " bilanço gereği " masaya oturmaları söz konusu alacaklıların kim olduğu hususunda kamuoyunda hiçbir makul açıklama ortaya çıkmaması gerçekten çok ilginç bir durum arz etmektedir.

Mali ve siyasi bütünlüğünü bir türlü sağlayamayan Avrupa, Bosna krizinden günümüzdeki borç krizine kadar çözüm üretmekte ne derece aciz olduğunu göstermekte ve yine Bosna – Kosova krizinde olduğu gibi bu sorunun çözümünde de ABD kilit ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır. ABD ( + İngiltere ) ile Rusya ( Putin ) + Çin + Hindistan arası şekillenmeye başlayan 2 süper eksen arasında ilk güç çekişmesi gerçekte Avrupa üzerinde yaşanırken bir sonraki muhtemel çekişmenin İran üzerinde olacağı kuvvetle muhtemel bulunmaktadır.

ABD'nin doğal olarak 21.Yüzyıl içersinde stratejik gücünü bir an evvel Avrupa hatta Ortadoğu'dan artık süper eksenlerin ağırlık merkezini teşkil eden Asya – Pasifik bölgesine kaydırma eğiliminde olduğu sonucunu çıkarmak mümkün görünmektedir.

AB'de borç krizine 2 farklı çözüm önerisi ortaya çıkmış bulunmaktadır :

1 ) Çalışkan ve AB sisteminde " karıncaları sembolize eden ” Kuzey Avrupa ülkelerini temsilen Almanya'nın mali disiplin ve kemer sıkma politikalarını içeren çok haklı çözüm önerisi Türkiye'nin 2001 krizinden başlayarak büyük bir özveri içersinde son 10 yılda gösterdiği üstün başarı performansı ile bir anlamda denenmiş bir yöntemdir. Öngörülen mali disiplin ve kemer sıkma politikası İMF'nin klasik reçetesi olan " faiz dışı fazla " ile borçların ödenmesini öngören yöntem ile de benzerlikler taşımaktadır.

2 )  Taverna , Siesta ve sonra Fiesta kültürü yaşamlarının parçası olan ve bu yönleriyle AB sisteminde " ağustos böceklerini sembolize ” eden Güney Avrupa ülkelerini temsilen Fransa'nın ne ilginçtir ki sosyalist başkanının ekonomik büyümeye dayalı ve üstelik neo – liberal borç ekonomisinin devamını ortak Euro – Bonoları ( ! ) bazında öngören çözüm önerisi aslında zaman kazanıp krizi belki dünyaya ihraç ederek kurtulmaya dayalı " erteleme stratejisine” dayanmaktadır. Bu öneri ile Fransa , Almanya ile girdiği Avrupa liderlik yarışında güneylilerin desteğini almaya çalışmakta olup ,  tüketim düşkünü ve hayat standartlarından taviz vermek istemeyen güneylilerin "borçların üzerine yatma " eğiliminde olduklarını söylemek pekala mümkün görünmektedir. Yunanistan açısından düşünürsek tek gerçek çıkış yolu Euro'yu bırakıp kendi öz parası Drahmi'ye geri dönmesidir. 

Bu ciddi ayrışmada kaybeden ne Kuzeylileri temsil eden Almanya ne de Güneylileri temsil eden Fransa bilakis tüm Avrupa olacaktır. Avrupa' yı gelecekte bekleyen tehlike ekonomilerinin sürekli kamu borçlanmasına ( Japonya'da kamu borcu % 230..!! ) dayalı ve bir anlamda ekonominin bayatlamaması için buzdolabına kaldırılmasını sembolize eden Japonizasyon'a girme riskidir.

Tarihi fırsatların eşiğindeki Türkiye'nin AB ile ticari ilişkilerini ve ticari hacmini ikili ilişkiler çerçevesinde daha da geliştirirken AB nezdinde elini daha da güçlendirmek için dış ticaret bağımlılığını % 33 düzeyinde sınırlı tutmasında büyük yarar vardır.     

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
CDS’in önemi ve Türkiye 21 Ağustos 2019