Cazibe, niyet ve cesaret

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Geçen hafta iş tanımı nedir, nasıl yapılır konusunu işlerken iş tanımlarının önemine değinmiş ve doğru, farklılık yaratan, gereği tanımlanabilecek şekilde daraltılmış niyet ve cesaret isteyen bir üst yönetim sorumluluğu olduğundan bahsetmiştim. Bir de tanımsız iş yapmanın dayanılmaz cazibesinden. Önce "tanımsız iş yapmanın dayanılmaz çekiciliği" ne demek bir ona bakalım. İşlediğim şekilde iş tanımı yapmak bir üst önetici için tam tabiriyle kelleyi koltuğa almaktır. Rosenbluthlar bilet satarak da para kazanıyorlardı. Ama yeni iş tanımları gereği bilgi satarak para kazanmak için torun Rosenbluthlar dünyanın yatırımını yaptılar. Onlar şirketin üçüncü nesil sahipleri olarak ileriyi düşünerek büyük risk aldılar ve sektörlerinde bir kez daha ilklere imza attılar.

Eğri oturup doğru konuşalım, şimdi çoğumuz o tarihlerde Rosenbluthlara genel müdür olsaydık kendi kendimize "Fincancı katırlarını niye ürküteyim?" diye sorar ve kellemizi koltuğa almazdık. Şirket fıstık gibi para kazanıyor, şimdi "İş tanımını değiştirsem dünyanın işi çıkacak başımıza. Ya olmazsa!" deyip keyfimize bakardık. Bir de her girişimimde ukala orta kademe yöneticilerinin "Van münit, bu yapalım dediğiniz şeyin iş tanımımızla ne alakası var?" tipi sorularıyla ve Allah korusun bunları dinleyen Yönetim Kurulu üyeleriyle uğraşmazdık. Kurt dumanlı havayı sever. Anlattığım şekilde iş tanımı olmayan yerlerde duman vardır. Duman varsa kurtlar rahat avlanır, rahat gezerler. Onun için tanımlanmamış iş yapmanın dayanılmaz bir cazibesi vardır. Rahmetli Dedem "Hasılı kelam hülasa-i meram" derdi. Yani lafın neticesi, derdimin özeti... Anlattığım türde iş tanımı işi tıkırında olan veya işini tıkırında sanan rahatına düşkün yönetici için değil, parasını zor yoldan kazanmak mecburiyetinde olan yönetimler içindir. Geçen hafta onun için Türkiye hâlâ kolay para kazanmayı zor, zor para kazanmayı kolay kılacak bir ekonomik düzeni hala kuramadı dedim.

Burada bu sadece Türkiye'ye özgü bir sorunmuş gibi izlenim uyandırmak istemem. Adı "kalkınmakta olan" ülkelerde farklılık yaratan iş tanımlarıyla ortaya çıkan şirket sayısı çok düşüktür. Global çapta ilklere imza atan şirketlerin, bir elin parmakları kadar ülkeden çıkması da tesadüf değildir. Niyet ve cesaret ana karnında kazanılan özelliklerden olmadığından, birçok yöneticinin bu iş tanımı filan gibi şeylerle uğraşmaya niyetli olmamasının nedenlerini iş çevresinde aramak gerekir.

Bu konuyu işleyen akademisyen, guru, danışman ve diğerleri sayılamayacak kadar fazla. Genellikle inovasyon konferansları adı altında tartışılıyor. Gündemdeki işletmecilik kavramları da giyim kuşam modası gibi senede iki ila dört defa değişmese de hemen her sene değişir. Konu şimdi ülkemizde de galiba revaçta ve inovasyon adı altında işleniyor. Bildiğim kadarıyla "inovasyon" Türkçe'ye yenilik veya buluş, "invention" ise icat olarak çevriliyor. Türk Dil Kurumu'na göre icat kelimesinin Türkçesi buluş, buluş ise icatmış. Hasılı kelam hülasa-i meram, Türkçede bu iki kelimenin karşılıkları aynı. Şimdi ben icat ödülleri toplantısı düzenlemeye kalksam densizin biri çıkar "İcat çıkarma" der. "Yöneticilerde bulucu davranış" (innovative behaviour of management) desem "Bu konuyu çok arayıp da mı buldun?" derler mi derler. Adı ne olursa olsun birçok ülkede bu konu iş tanımı çerçevesinde incelenmediği için dar alanda kısa paslaşmalar şeklinde araştırma geliştirme (ArGe) bütçelerinin reklamına sıkışıp kalıyor. Kim daha fazla ArGe parası harcıyorsa o gazete sayfalarında boy gösteriyor. "Çin'in ArGe harcaması şu kadar, Mançurya bu kadar harcıyor, Patagonya ABD'geçti geçiyor" şeklinde faydalı! makaleler üretiliyor. Şimdi sizler "Hoca sabah sabah sol tarafından kalkmış" demeden hatırlatayım. Rosenbluth'ların ArGe bütçesi ne kadardır ve ne icat yapmıştır biliyor musunuz? El-cevap, yoktur ve hiç.

İngilizce deyimiyle invention'ları yoktur ama innovative iş yapmışlardır. İnternet ve bilgi sayar teknolojisinin seyahat sektöründe bilgi sağlamak amacıyla kullanılabileceğini görüp iş tanımlarını değiştirmişler ve bu teknolojiye dünyanın yatırımını yapıp cesaret göstermişlerdir.  Demek ki icat yapmadan da yenilikçi olunabiliyor. Herkes bilir bundan otuz kırk sene önce bir icadın yenilik haline dönüşmesi on - on beş sene alırken günümüzde bu süre artık aylarla ifade ediliyor. Bir bakanımız geçenlerde artık sakız olmuş bir deyiş kullanmış. "Büyük balık değil, hızlı balık başarılı olacak" demiş. Bu laf bana "Sarışın uzun boylu mu yoksa esmer kısa boylu mu güzeldir" sorusunu hatırlattı. Hiç biri derim. Ben sarışın kısa boyluyu da güzel bulurum. Büyük hızlının tersi olmadığı gibi hızlı ille de küçük anlamına gelmez.  Büyük, küçük, hızlı, yavaş fark etmez. İnnovasyonu innovation'a yani icadı yeniliğe çevirecek niyet ve cesaret gerek. Sizlerin de çıkardığı gibi İngilizce invention kelimesini icat, inventor kelimesini mucit, innovation kelimesini yenilik, innovator kelimesini de yenilikçi olarak kullanıyorum. İcat yapmak bir olanak meselesi olabilir ama yenilikçiliğin olanaklarla bir ilgisi genellikle yoktur. Öyle olsaydı Türkiye Cumhuriyeti ne kurulurdu ne de bugüne kadar yaşardı.

İşletmecilik bağlamında, mucit yetiştiremeyebilirsiniz ama yenilikçilik için, yani zor para kazanmayı kolaylaştırmak için gereken ortamı yaratabilirisiniz. 17/Ağustos/2011 tarihli Kriz başlıklı yazımda şöyle demiştim: "Yaklaşık iki yıldır bilen bilmeyen bir mali kriz lafı tutturdu... Öyle bir hava var ki sanki kriz sadece finansmanla ilgili. Yoksa başka her şey güllük gülistanlık. Kimsenin aklına eşeğin öldüğü, onun için kulaklarının dik durmadığı gelmiyor." Yenilikçiliği teşvik eden sistemler yani eşeği yenileyebilen sistemler krizden şu veya bu şekilde çıkacaklardır. Diğerleri ise birbirlerine bakarak "Bir ara iyi gidiyorduk ne oldu yahu?" diye soracaklardır.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019