Ceyar Efendi Anadolu esnafı, Hüsnü Mübarek ABD Başkanı!(*)

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Sinek küçüktür ama mide bulandırır. Yerel seçimlerde oy kullanabilecek 50 milyonun üstünde seçmen varken üç bin, beş bin, on ya da yüz bin seçmenle ilgili şaibe sonuca çok küçük yerler dışında fazla etki etmez ama bu da mide bulandırır.

YSK mükerrer seçmen olamayacağı, dolayısıyla mükerrer oy kullanılamayacağı konusunda güvence üstüne güvence veriyor ya da vermeye çalışıyor. Ama iliklerimize işlemiş bir güvensizlik duygusu var. Bu yüzden de toplumun bir kesimi YSK’ya bir türlü güvenmiyor; seçimde yine hileler yapılacağı konusundaki görüş bir türlü değişmiyor.

Sahi, toplumun bir kesimi seçimde hile olacağını düşünürken, diğer kesimde niye böyle bir kaygıya hiç mi hiç rastlanmıyor?

Acaba kaygı taşımayanlar seçimin çok dürüst geçeceğine inandıkları için mi böylesine rahatlar, yoksa “Tüm kadrolar bizim elimizde bir şey yapılırsa da bizim lehimize yapılır” diye mi düşünüyorlar?

Hiç kaygı duymadan sandığa gidecek olan bu kesim, şimdinin muhalefeti iktidarda olsaydı aynı rahatlığı sergileyebilir miydi?

Soruyu tersinden de soralım; seçim sonuçlarına ilişkin şimdiden kaygılı olan muhalif kesim, acaba iktidarda seçime gitseydi böyle kaygı yaşar mıydı? Parayı verenin düdüğü çalması misali, iktidarı elinde bulunduranlar tarafsız olması gereken kurumlarda hep egemenlik mi kuracaklar, bu kurumların tarafsızlığı hep tartışmalı mı olacak?

★ ★ ★

İşimize geldiğinde “YSK tarafsız”, diyeceğiz, aksi olduğunda YSK’yı eleştireceğiz.

Peki tarafsızlığı hep tartışma konusu olan kurumları daha da şaibe altında bıracak adımlar atmıyor muyuz? On yıl kadar önce seçimlerde parmak boyanması uygulamasını kaldırdık. “Ne yani, biz geri kalmış ülke miyiz” gibi yaklaşımlar sergiledik. Sonuç ne; parmak boyasını kaldırdığımızdan beri tüm seçimler tartışmalı hale gelmedi mi?

Siz istediğiniz kadar mükerrer oy kullanılmadığını söyleyin, toplumun yarısı inanmadıktan sonra. Diyorsanız ki, “Toplumun diğer yarısı böyle bir kaygı taşımıyor, onlar da bize yeter”, siz de kendi açınızdan haklısınız!

★ ★ ★

Ne yazık ki bizde yetkiyi elinde bulunduran hemen herkes kendi lehine adımlar atmaktan kaçınmıyor. Bu, yalnızca bugüne özgü bir durum da değil. Genlerimize işlemiş bu durum. Bu konudaki en tipik örneği bir kez daha hatırlayalım mı... Gelin sizi tam 34 yıl önceye götürelim...

Anadolulu Ceyar!

Yıl 1985… Türkiye’de nüfus henüz adrese dayalı nüfus kayıt sistemi (ADNKS) ile belirlenmiyor, sokağa çıkma yasağıyla sayım yapılıyor. ADNKS ile ne kadar sağlıklı bir belirleme yapılabiliyor, o da ayrı ya! 1985 sayımı tamamlanıyor, o zamanki adı Devlet İstatistik Enstitüsü olan bugünkü TÜİK’e ihbar üstüne ihbar yağıyor. DİE’ye ulaşan tutanaklar da bu iddiaları doğruluyor zaten. Sayımda büyük usulsüzlük yapıldığı iddia ediliyor.

İyi de nüfus sayımında niye usulsüzlük yapılsın ki? Oysa ortada para gibi iyi bir gerekçe var. Dönemin hükümeti, belediyelere nüfusları ölçüsünde para yardımı yapma kararı almış; bu da ne kadar nüfus, o kadar para anlamına geliyor.

Demek ki ne yapılmalı, nüfus fazla gösterilmeli. Her bir nüfus formuna 11 kişi yazılabiliyor. Bir hanede 5 kişi yaşıyorsa, 6 kişilik “hak” Ankara’ya niye eksik bildirilsin. Bazı yörelerde bu “hak” sonuna kadar kullanılıyor. Nüfus formlarını dolduran görevliler, belli ki bu işi yaparken sıkılmışlar, biraz eğlenmek istiyorlar. Hayali nüfus yazarken hep Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma olur mu, biraz da yabancı isim yazmanın ne sakıncası var ki!

O dönem yalnızca TRT televizyonu yayında, en popüler dizi de Dallas. Dallas’ın kahramanları ne güne duruyor. Başlıyor görevliler nüfus formlarını J.R. Su Ellen, Bobby, Lucy ile doldurmaya. Ama isimler formlara böyle yazılmıyor tabii ki, duyulduğu gibi Ceyar, Suelın, Babi, Lusi, şeklinde aktarılıyor. Belli ki bu isimleri yazanlar pek eğleniyorlar.

Hızını alamayanlar ve “Nasıl olsa kimse fark etmez” diye düşünenler, yaşadıkları ilçenin çocuksuz kaymakamına bile 9 çocuk yazarak formu 11’e tamamlamakta bir sakınca görmüyorlar.

★ ★ ★

Yani biz, Amerikalı çiftlik sahibi J.R.’ı, Anadolu esnafı Ceyar Efendi yapmış bir toplumuz.

Parmak boyasını kaldırarak 100 yaşını aşmış binlerce kişiyi de pekala koşa koşa sandığa gönderebiliriz. Hatta yetmez, mezardaki ölülere bile oy kullandırabiliriz.

Bunların sayısı azmış çokmuş, fazla önemi yok. Girişte de dedik ya sinek küçüktür ama mide bulandırır.

Bulantıyı ortadan kaldırmak minnacık bir boyayla mümkünken bunu yapmıyoruz, böylece tüm dünyaya geri kalmış bir ülke olmadığımızı gösteriyoruz.

(*)Bu başlık 7 Nisan 2014 tarihinde de aynen kullanılmıştır ve yazı o tarihteki yazının güncellenmiş tekrarıdır.

Mübarek ve başkanlık

George Bush, ABD’yi ziyaret eden Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ten bir ricada bulunur: 

-Sayın Başkan, biz dünyanın en büyük, en gelişmiş ülkesiyiz. Ama seçim sonuçlarını yine de üç-dört günden önce alamıyoruz. Oysa siz sandıklar kapandıktan yarım saat, bir saat sonra sonucu elde ediyorsunuz. Bir sonraki seçimde gelip bize yardımcı olsanız.

“Hay hay” der Mübarek. Bir süre geçer, seçim günü ABD’dedir Mısır Devlet Başkanı. Gerçekten de bir saat sonra seçim sonuçları alınır. Hüsnü Mübarek, ABD Başkanı seçilmiştir!

Yabancı yatırımcı geliyor da nasıl geliyor?

Seçimlerdeki seçmen şaibesi belki tümüyle gerçek dışıdır. Belki mükerrer oy kullanan bir tek kişi bile yoktur. Ama bunun dedikodusunun yapılıyor olması bile Türk demokrasisi için büyük bir gölge değil midir?

Bizim temel ölçümüz yabancılardır. Bir gelişme olur, hatta bir felaket, hemen “Bunu yabancı basın nasıl gördü” diye yazarız. “Bu konuda yabancılar ne dedi” deriz. Bir maç yapılır, rakip takımın seyircimize hayran kaldığından dem vururuz.

Konu demokrasi ve demokrasi bağlamında ekonomi olunca, “Şaibe var diyorsunuz ama bakın yabancı yatırım yapıyor” diye övünürüz. Yabancının yaptığı yatırım içinde sıfırdan doğrudan yatırım olmadığını görmezden geliriz, doğrudan yatırımların tesis devralmaktan ibaret olduğunu göz ardı ederiz, portföy yatırımı için gelenlerin de büyük karlar söz konusu olduğu için bizi tercih ettiklerini ve yarın çıkma olasılıkları bulunduğu gerçeğini hiç aklımıza getirmemeye çalışırız.

Hele hele demokrasi çok iyi işlemeyince ekonomide ciddi dalgalanmalar yaşanabileceğini, yabancının da kuşkusuz bunun farkında olduğunu hiç düşünmeyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar