Çin-ABD görüşmelerinin dünya ekonomisine etkisi

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçtiğimiz ay içinde ABD'de büyüme oranı yılın üçüncü çeyreğinde, bir önceki çeyreğe göre % 3,5 arttı. Her ne kadar, bir önceki yıla göre büyüme oranı % 2,3 düştü ise de bu oran, özellikle finans çevrelerinin yüzünü bir parça gevşetti. Bu veriye paralel gelişmeler 16 Euro alanı ülkesi ile, Japonya ve Çin'den geldi. Üçüncü çeyrek büyüme rakamları bu ülkelerin büyük ölçüde resesyondan çıkma eğilimine girdiğini gösteriyor.

Euro alanındaki 16 ülke, yılın üçüncü çeyreğinde % 0,4 büyüdü. Euro Bölgesi'nin bir önceki çeyrekte % 0,2 küçüldüğü anımsanırsa oransal olarak düşük görünen bu büyüme oranı bile trendin tersine döndüğü yönünde yorumlanabilir. Özellikle Euro alanının en büyük iki ekonomisine sahip Fransa ve Almanya, iki çeyrekte de üst üste büyüyerek, bir anlamda resesyondan çıktıklarını teyit ettiler. Şüpheli bir ifade kullanmamızın ana nedeni ise büyüme oranlarının beklenenden küçük gelmesidir. Almanya'nın büyüme oranı % 0,7, Fransa'nınki ise % 0,3'de kaldı. AB'nin geneli ise yılın üçüncü çeyreğinde % 0,2 büyüdü. Nitekim AB üyesi İtalya, Avusturya ve Slovakya'nın da üçüncü çeyrek büyüme oranları pozitif geldi ve bu ülkeler de resesyondan çıktıkları işaretini verdiler. Bu gelişmelere karşın AB'nin ikinci büyük ekonomisi İngiltere % 0,4 küçüldü. İngiltere ve İspanya küçülmeye ve resesyonda kalmaya devam ediyor.

Avrupa Birliği'ndeki bu gelişmeye Japonya'dan da destek geldi. Japonya yılın üçüncü çeyreğinde beklentilerin üzerinde % 1,2 büyüdü. Yılın ikinci çeyreğinde de % 0,9 büyüyen Japonya böylece üst üste iki çeyrek büyümüş oldu. Asya'nın diğer devi Çin de üçüncü çeyrek % 8 büyüyerek bir anlamda dünya ekonomisinin motoru olacağının sinyallerini güçlendirdi. Çin'de sanayi üretimi ekim ayında % 16,1 büyüdü. Bu da Çin'in yılın son çeyreğinde yüksek büyüme oranını tutturacağını gösteriyor.

Çin'in, hatta dünya ekonomisinin büyüme oranını belirleyecek olgu ise Başkan Obama'nın Asya ziyareti sonrası varılan anlaşmalarla netleşecek. Bir anlamda Çin ile ABD'nin biri birine elense çekmelerine sahne olan görüşmelerin net sonuçları kısa sürede anlaşılacak. Çin-ABD görüşmelerinin özü dış ticaret hacminin artırılması üzerine kurgulanmış durumda. Çin, ABD'nin korumacılık yaptığını, bundan dolayı son 12 aydır ihracatının düştüğünü söylerken, ABD, Çin'i yeterince ABD'den ithalat yapmamakla ve Çin'in para birimi Renminbi'yi değerini bilinçli olarak düşük tutmakla suçlamaktadır. Çünkü bu durumda iki ülke arasındaki dış ticaret ABD aleyhine işlemektedir. Nitekim bir önceki hafta, Nobel Ödülü sahibi Paul Krugman'da, "Çin'in ihracatını artırmak için yuan'ın, dolar karşısındaki değerini sabit tutarak Amerikalılar'ın işlerini elinden aldığını ve komşuyu zarara uğratma politikası uyguladığını" söyledi.

ABD'nin, Çin mallarına karşı korumacı önlemlere başvurma tehdidine Çin, elinde tuttuğu ABD tahvillerini nakde dönüştürmek tehdidi ile karşılık verse de, sonuçta her iki ülkenin karşılıklı yarar ilkesi çerçevesinde anlaşma sağladıkları söylenebilir. Ancak anlaşmanın nasıl işleyeceği henüz belli değil. Bu bile dünya ekonomisi için bir sorun demektir. Çünkü Çin'in ihracatta takınacağı saldırgan bir tavır, sadece ABD'nin değil diğer ülkelerin ihracatını da olumsuz yönde etkileyecek. Diğer yandan, Çin'de kredi piyasasında şişkinliğin artması Çin'in iç talebini olumsuz yönde etkileyebilir. Bundan dolayı mevcut dengenin çok hassas olduğunu söylemeliyiz. Her ne kadar resesyondan çıkış sinyalleri artıyor bile olsa da tehlike henüz geçmiş değil.

Bu arada dünya bunlarla uğraşırken, Türkiye neler ile uğraşıyor? Bu sorunun yanıtını da siz okuyuculara bırakıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019