Çin dünya para piyasalarını etkiliyor

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Krizin artık farklı evreye girdiği günleri yaşıyoruz. Bu evrenin temel özelliği krizden en çok etkilenen ve kriz ateşini yakan başta ABD olmak üzere Almanya, Fransa ve Japonya'da toparlanma işaretlerinin geliyor olması. Bu sinyaller içinde en önemlisi krizi büyüme oranından fedakarlık ederek karşılayan Çin'in yine yüzde 10 büyüme oranına ulaşma işaretleri vermesi (IMF tahmini yüzde 8). İlginç olan ise bu toparlanma eğiliminin -daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz üzere- temel sorunların gün yüzüne çıkmasını hızlandırması.

2010 yılında dünya ekonomisinin şu üç sorunla boğuşacağını belirtmiştik: Bütçe açığı (dolayısıyla borçlanma), İşsizlik ve Enflasyon. Bu üç sorundan birine çözüm aramak diğer sorunların ağırlaşmasına neden olacağından çözüm planları genel, bütüncül olmak zorunda. Bu planlamanın bir başka özelliği de yerel yani ulusal olamayacağıdır. Özellikle dışa açıklık oranı (GSYİH içinde dış ticaret hacminin) yüksek olan ülkelerde sorunların çözümü küresel ekonominin eğilimi göz önüne alınarak yapılmak mecburiyetinde.

Bu bağlamda ilk atağa kalkan Çin oldu. Ekonomideki küçülmeyi en aza indirmek ve işsizlik oranındaki artışı yavaşlatmak için birçok ülkenin uyguladığı gevşek para ve maliye politikası, Çin gibi yüksek oranlı büyüyen bir ekonomide enflasyon tehlikesinin artırmaya başladı. Kasım ayında Çin'de TÜFE binde 6 arttı. Üstelik bu eğilimin  sürmesi bekleniyor. Çünkü 2009'da Çin'de para arzındaki artış, M2  cinsinden yüzde 29.7 olurken, M1 cinsinden yüzde 34.6 düzeyine ulaştı.

Çin'in şu ana kadar büyüme oranından fedakarlık etmemek için, gevşek para politikasının bir gereği , kanuni karşılık oranlarını düşük seviyede tutması faiz oranlarının da düşük düzeyde kalmasını sağladı. Bunun yanında renbinmi'nin diğer paralar karşısındaki değeri de düşük tutuldu. Düşük faiz ve düşük kur düzeyi, sonunda Çin'i dünya ihracat lideri yaptı. Doğal olarak bu da Çin ekonomisinin yüksek oranlı büyümesinin yolunu açtı. Bu tablonun olumsuz yanı, artan ihracatın para arzını artırması oldu.

Çin şimdi bu tablo da bazı düzeltmeler yapmak istiyor. Temel neden de yukarıda söz ettiğimiz enflasyon korkusunun Çin Merkez Bankasını baskı altına almış olması. Bu korkunun sonucunda ilk olarak kanuni karşılık oranlarını yüzde 0.5 artırdı. Böylece kredi plasman maliyetini artırarak  kredi arzını yavaşlatmak ve M2 cinsinden para arzını azaltmak istiyor. Bunun açık sonucu ise Çin'de faiz oranlarının yükselmeye başlaması olacak.

Çin'de faiz oranlarının yükselmesi bu ülkeye yönelik sermaye akımını hızlandıracaktır. Çin'in önümüzdeki günlerde tıpkı Brezilya gibi spekülatif sermayenin girişini yavaşlatmak için bazı önlemler alması bizi şaşırtmasın. Çünkü sermaye girişinin artması faiz oranlarını tekrar aşağıya doğru salınmasına neden olacak. Çin ise şu anda bunu istemiyor. Çünkü ekonomide balon yaratılmasından korkuyor. Ancak bunu ne kadar becerir, şu an da belli değil.  

Çin'de faiz oranlarının yükselmesi, mevcut faiz oranlarının artık uyarıcılık özelliği kalmadığını gören ABD Merkez Bankası'nın  (FED) da faiz oranı artışına gitmesine neden olacaktır. Bunu diğer ülkelerin de izlemesi muhtemeldir. Bu gelişimin Türkiye'ye yansıması ise TCMB'nin faiz oranları artırması şeklinde olacak.

Galiba yeniden başa döndük ama döndüğümüz yer aynı yer değil. Riskler ve balonlarla dolu. İyi oyuncu olmak lazım.  Bunu da oyun başlayınca göreceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019