Çin’in başarısından çıkarılacak dersler çok

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Çok değil bundan dört yıl önce Japonya’yı geride bırakarak dünyanın ikinci büyük ekonomisi olan Çin, şimdi de birinciliğe oynuyor. IMF tarafından yayınlanan Dünya Ekonomik Gelişme Raporu’nda yer alan tahminlere göre satın alma gücü paritesiyle, bu yıl Çin’in gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYİH) 17.7, ABD’ninki ise 17.4 trilyon dolar olarak gerçekleşecek. Kişi başına GSYİH açısından ise, iki ülke arasında ABD lehine büyük bir fark var. Kişi başına GSYİH’sı 55 bin dolara yaklaşan ABD’ye karşılık, Çin’inki 12 bin dolar civarında. Ekonomik göstergeler arasında esas dikkat çeken tasarruf oranı. Çin’in büyüme hızında son bir kaç yıldır düşme olmasına rağmen tasarruf oranı hala yüzde 50’ler düzeyinde. Ülkenin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasında 1980’lerden bu yana yabancı yatırımlarla desteklenen yüksek tasarruf-yatırım ve ihracata dayalı büyüme modelinin payı büyük. 

***
Çin’in kalkınması sadece bölge ülkeleriyle değil, ABD ile de arasındaki rekabeti artırıyor. Çin’in ekonomik alandaki başarısının, siyasi ve askeri alanlarda ağırlığının artmasına, farklı bir ifadeyle ABD’nin siyasi ve askeri gücünün nispi olarak gerilemesine yol açacağını; ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş ortamının ileri ki yıllarda ABD ve Çin arasında oluşacağını düşünenlerin sayısı az değil. Obama’nın sürekli olarak ABD’nin bir Pasifik ülkesi olduğu, oradaki hak ve tasarruflarını koruma konusunda tereddüt etmeyeceği yönündeki açıklamalarına bakılırsa, iki ülke arasındaki rekabet ileri ki yıllarda artacaktır. ABD’nin önceki Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger ise “Dünya Düzeni”(*) adlı kitabında, ABD ve Çin’in dünya düzeninin ayrılmaz iki ülkesi olduğunu belirterek farklı bir görüş ortaya koyuyor. Obama yönetiminin ilk Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da benzer görüşe sahip. Clinton, 2011’de Foreign Policy dergisinde yayınlanan makalesinde (**) gerek Amerika, gerekse Çin’de iki ülke arasındaki ilişkilere kuşkuyla bakanlar olduğunu; Çin’in ilerlemesini Amerika için bir tehdit olarak görenler olduğu kadar, Çin’de de ülkenin ekonomik gelişmesini ABD’nin engelleyeceğine inananların olduğunu, ancak bu görüşlere katılmadığını söylüyor. 
***
Kissinger’a göre, Çin’in son otuz yılda dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline gelmesinde Deng Xiaoping’in katkısı kadar, ülkenin izole edilmiş durumdan kurtulmak için uluslararası kuruluşlara girmesinin ve yerleşik dünya düzenini kabul etmesinin de payı var. Çinli idareciler pragmatik davranmayıp dünyaya kafa tutma yolunu seçmiş olsalardı, bugün Çin siyasi ve ekonomik açıdan bulunduğu yerde asla olmazdı. Bir ülkenin büyüklüğü vizyon sahibi, ileri görüşlü yöneticilere sahip olup olmamasına bağlı. Ülkenin ekonomik alanda elde ettiği başarı, eğitim ve kültür alanındaki köklü değişimlerin sonucu. Benimsenen batılı eğitim sisteminin kalkınmadaki önemi büyük. Kissenger, Çin’in şimdiki liderlerinin ülkenin köklü tarihinden etkilendiklerini, ancak onun tutsağı olmadıklarını iddia ediyor. Önemli ve yerinde bir tespit. Çin, Batı ülkeleriyle arasındaki açığı kapatmak için ekonomi dışında, eğitim ve kültür alanlarında da önemli adımlar atıyor. Ülkenin batılılaşmasında (modernleşmesi) önemli payı olan, milyonlarca insanın kullandığı iPods, iPhones, notebook ve bilgisayarlar sonuçta Batı kültürünün ürünleri. Klasik Batı Müziği, Batı kaynaklı kitaplar, referanslar, dergiler ilkokuldan itibaren tüm eğitim kurumlarında okutuluyor. Bazı kaynaklara göre, Çin’de piyano ve keman eğitimi alan çocukların sayısı 30 milyon. Dünyanın ünlü orkestralarında çalan Çinli virtüözlerin sayısı hızla artıyor. Biz ise ters yönde gidiyoruz. Vaktiyle, zamanın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, toplumun yüzde 96’sının Caz, yüzde 92’sinin Klasik Batı Müziği dinlemediğini, o nedenle yeni açılan kanallarda bu müzik türlerine yer verilmediğini söylemişti. Çin muhafazakarlaşarak ve içe kapanarak değil, tam tersine tabuları yıkarak, özgür düşüncenin önünü açarak; ekonomik, kültürel ve siyasal alanlarda dışa açılarak bugünkü konumuna ulaştı. Gelişmekte olan ülkelerin, özellikle de dünyanın önde gelen ekonomilerinden biri olma iddiasındaki Türkiye’nin Çin’den alacağı dersler çok. 

(*) Henry Kissinger. World Order, Penguin Press, New York, 2014.

(**) Hillary Clinton. “America’s Pacific Century”, Foreign Policy, No. 189, 2011: 56-63.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016