Çoklu denklem değil ikilem

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bir kaç haftadır mucitleri, girişimcileri ve yenilikçileri konuşuyoruz. Konu hem işletmeciler için hem de ülke için son derece önemli. Tüm iyimser konuşmalar, özgüven ve olumlu çabalara karşın kişisel görüşüm, genel ekonomik yapının önemli önlemler  gerektirdiği yönünde. Bu önlemlerin başında da Türkiye'yi ihracatçı bir ülke yapmak geliyor. Eğer ülkemizde icat, girişim ve yeniliğe dayalı bir ekonomik model uygulayabilirsek bunu yapabiliriz. Bunu yapmak için de gerek devlet ve gerekse işletmeler düzeyinde planlı, kararlı ve ısrarlı politikalar güdülmesi gerekiyor. Yoksa aşağıdaki vaziyet çok da iç açıcı değil.

Türkiye'nin 750 milyar dolar milli geliri var. Devlet'in 305 milyar dolar borcu var. Finans kurulumları hariç işletmelerin 115 milyar dolar borcu var. Finansman kuruluşlarının borcu 100 milyar dolar. Bireylerin sadece finans piyasasına 115 milyar dolar borcu var. KOBİ'lerin bankalara borçları 100 milyar dolar. Bu arada bir de bu rakamlarda görünmeyen borçlar var. Devletin sosyal güvenlik sistemine olan borcu, kurumların birbirlerine olan borçları, vatandaşın kredi ve kredi kartı haricinde özel kartlarla yaptığı alış veriş borcu, uzun vadeli yükümlülüklerden doğan taksitlendirilmiş borçları ve bankaların vatandaşa olan taahhüt edilmiş borçları gibi.  Bu borçlar başa bela olmadan ve daha fazla borçlanarak bir kısır döngüye girilmeden şeyler yapmak lazım. Yapılacak şey aslında basit görünüyor. Ülke daha az harcayıp daha çok kazanmak zorunda. Veya sürdürülebilir bir biçimde harcadığından daha çok kazanmak zorunda. Bunun iki yolundan biri ithal ikamesi diğeri de ihracat.  Şimdilerde ihracatta ithal ikamesi gibi öneriler yapılıyorsa da dünya ithal ikamesini en azından görünürde bırakalı 30-40 sene oluyor. Neden görünürde bıraktı diyorum ileride anlatırım.  Görünen ve deklare edilen politikamız ihracatı arttırmak.    

Türkiye'nin 134 milyar dolar ihracatı, bundan 100 milyar dolar fazla ithalatı var. Türkiye'nin ihracatın ithalatı karşılama oranı 2001 yılında yüzde 75 iken 2011 yılında bu oran yüzde 55. Türkiye ihracatçı değil ithalatçı bir ülke.  Türkiye'nin ihracatının neredeyse üçte birini yapan otomotiv ve kimya sektörlerinde ithal girdi oranları yüzde 80-90 arası olduğuna göre Türkiye hala emek ihraç ediyor.

Herkesin fikir birliğine vardığı çözüm ise aynı: "Katma değeri yüksek ürün ve hizmetler ihraç edelim" deniliyor. İşte icat, girişim ve yenilik de burada işin içine giriyor. Söylemesi kolay yapması zor bir şey olarak karşımıza çıkıyor.  Hemen katma değeri yüksek ihracat ile icadın, girişimciliğin ve yenilikçiliğin ilişkisini bir tanımla vereyim. 'Katma değeri yüksek ihracat bir girişimcinin bir icadı kullanarak getirdiği yenilikle bir veya bir kaç dış pazarı ele geçirmesi' demektir.  Yani icadı, girişimi ve yenilikçiliği, üçünü bir araya getirip dış pazarları istila etmektir. Yalnız mucit ve sadece girişimci yetmez. İç pazarda kazanılan zaferler de derde deva değildir.

Geçen yazımda sorduğum soruyu okurlar hatırlayacaklardır. "Haftaya kadar bir düşünün bakalım ülkeler için akıllı strateji, mucitleri girişimci mi yapmak, yoksa girişimcileri yenilikçi mi?" diye sormuştum. Sanıyorum doğru cevap olarak ne düşündüğümü anlamışsınızdır. Girişimcileri yenilikçi yapmak ve bunu da dış pazarlar için yapmak zorundayız. Mucitlerin icatlarını Dünya'nın dört bir tarafında araştırıp bulacak  girişimcilerin yenilikçi olmalarını sağlamalıyız. Mucit ve girişimci sayısını arttırmak yerine girişimcilerimizi yenilikçiliğe teşvik etmeli, teşvik de yetmez zorlamalıyız.

Mucit sayısını arttırmak diye bir politikanın şimdiye kadar gezdiğim kalkınmış kalkınmakta olan ülkelerde bir semere verdiğini ne duydum, ne gördüm. Girişimci sayısını arttırmak gibi bir çabanın da hoş bir gayret olduğu kanısındayım. Hele ülkemizde girişimci sayısını arttırmak diye bir sıkıntımız da yok. Allah'a şükür, bizim halkımız dünyada adı "kalkınmakta" olup da tarihi boyunca işgal görmemiş tek ülkenin mirasçıları olarak son derece bağımsız bir karaktere sahiptir.  Bu nedenle girişimcilik diye bir sıkıntımız yok. Girişimciliği destekleme gayretleri derde çare değildir. Bizim girişimcilerimizi değil girişimleri icatları dış pazarları fetih için kullanan yenilikçi yatırımlara yöneltmemiz lazım. Bunu yapamıyoruz. 

Bunu niye yapamıyoruz? Bir kısmımız kavram kargaşası içinde ne yaptığımızın farkına varamıyoruz bir kısmımız ise işin farkındayız ama işimize gelmiyor.

Sağlıcakla kalın.  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019