Doğru bildiğimiz yanlışlar

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası acil.sezen@gmail.com

İlginç bir ülkeyiz.  

Normal bir ülkenin vatandaşları, Merkez Bankası’nın politika faizinin ne olduğunu bilmez.  

Avrupalılar’ın çoğuna sorun, euro/doların kaç olduğunu söyleyemez.

Keza Amerikalılar’ın pek azı ABD şirketlerinin yabancı para pozisyonlarıyla ilgilidir.

Bizde ise bu konuların çoğu, insanların güncel yaşamlarında yer kaplıyor. Dolar kurundaki hareketi çoğumuz biliriz. Türk şirketlerinin yabancı para açık pozisyonlarından korkarız. Türkiye’yi çok borçlu bir ülke olarak görürüz. Türk Telekom, Türk Hava Yolları gibi kurumlarda olan bitenlerle alakalı sohbetleri, hayatın her alanında duyabiliriz.

Ama duyduklarımızı “dinlediğimiz” zaman, bazı konularda “doğru sandığımız yanlışlar” olduğunu görüyoruz. Gelen Tweet’lerde, radyoda aldığımız telefon sorularında, birebir sohbetlerde aynı hataların yapıldığına şahit oluyorum. Soruların bir bölümüne yanıt olabileceği varsayımıyla bu konuların bir bölümüyle ilgili bilinmesi gerekenleri aktarmaya çalışayım:

1) Şirketlerin 200 milyar dolar 1 yıl içinde ödenmesi gereken borcu var:

Bu konu çok tartışılıyor ve speküle ediliyor. Türk şirketlerinin 200 milyar dolarlık döviz borcu olduğu doğru. Fakat yanlış bilinen, bu borcun hepsinin bu yıl ödenmesi gerektiği varsayımı. Finans sektörünü dışarda bırakıyorum. Zira bankalar hem riski yönetim anlamında hem de borçlanma anlamında oldukça mahir. Sorun reel sektörde. Bu kesimde toplam bir yıla kadar vadeli borç, 14 milyar dolar. Üstelik bu şirketlerin önemli bir kısmının aynı oranda döviz gelirleri var. Dolayısıyla 12 aylık periyod için aslında artıları var. Gelecek yıl için de hemen hemen aynı rakamlarda bir yükümlülük var. Türkiye gibi bir ekonomide bu rakamlar rahatlıkla çevrilebilecek rakamlardır. 200 milyar dolarlık “uzun vadeli” kredi borcunun reel sektör kısmı 97 milyar dolar düzeyinde. Bunun vade kırılımını da tabloda bulabilirsiniz.

Kısacası, görüldüğü gibi bu alan iyi yönetilmesi gerekmekle birlikte bir yılda ödenmesi gereken 200 milyar dolarlık bir borç yok. Elbette temkinli olalım, eleştiriyorsak eleştirelim, ama doğru rakamlarla yapalım.

2) Vatandaş gırtlağına kadar borç içinde:

Vatandaş olarak iki nedenle borç alıyoruz. Öncelikle, yaş ortalaması 30.2 olan bir ülkeyiz. Dolayısıyla refahı istiyor, hem de hemen istiyoruz. Bunun için borç yiğidin, yani bizlerin kamçısı. “Öderiz” diyor, borçlanmaktan çekinmiyoruz. İkincisi, gelir düzeyimiz düşük. 27 milyon çalışanımız var. Bunların 6.5 milyonu asgari ücretle çalışıyor. (Tamam. Bir kısmı asgari ücretli gösteriliyor, üstünü zarfla alıyor. Ama yine de bu formülle çalıştırılanların ücret skalasındaki yeri arş-ı âlâya ulaşmıyor.) Parayı yetiremiyoruz, borç alıyoruz. Şimdi bakalım, borç ne kadar. 14 Nisan verilerine göre, toplam tüketici kredisi (konut, taşıt, diğer) tutarımız 356 milyar TL. Buna 100 milyar TL’lik kredi kartı borçlarını da ekleyelim. (Üstelik bu rakamın içinde kurumsal kredi kartları da var.) 2.6 trilyon liralık bir ekonomik büyüklük içinde kabaca 450 milyar TL’lik hane halkı borcu, %20’lerin altına denk geliyor. Bu oran gelişmiş ülkelerde %70’lerde, diğer gelişen ülkelerde %45’lerde. Dolayısıyla diğerlerine kıyasladığımızda oranımız çok yüksek değil. Üstümüze üstümüze gelen borçlar var ya, onun sebebi başka. “Harcanabilir gelirimizin ne kadarı kadar borçluyuz?” diye sorarsak, işin aslı orada yatıyor. Orada oran %75’lere çıkıyor ki, işte borçların bizi sıkıştırdığı yer orası. Buradaki sorun ise borcun yüksekliği değil, gelir düzeyinin düşüklüğü. Enflasyon kadar zamlarla, (önceki yılki asgari ücret artışı hariç) refah düzeyini artıramıyoruz. Hele bir de Türkiye’nin devlet olarak çok borcu var diyenler oluyor ki, o hiç doğru değil. İşin aslı, %40’ın altındaki borç/GSMH oranı ile Türkiye aslında dünyanın en az borçlu ülkelerinden biri. Japonya %250, İtalya %130, ABD %101, Almanya %90...

3) Borcunu ödeyemeyen Türk Telekom nasıl kar ediyor?

Konular birbirinden farklı görünebilir, ama bu ara çok soruluyor. Olayın özü, Türk Telekom’un işletmecisi olan Lübnanlı Oger Grubu’nun Suudi Arabistan’daki yeni yönetim ile yaşadığı sorun. Suudi Arabistan’da Kral Abdullah’ın ölümü sonrası tahta çıkan Kral Salman ve Prens, önceki yönetim ile iyi çalışan şirketlerin ödemelerini dondurdu. Oger Grubu, Suudi Arabistan’da 6 milyar doların üzerinde taahhüt iş yüklenmiş durumdaydı. Bu alacaklarını tahsil edememeye başlayınca zorlandı. Bu dönemde Türk Telekom için alınmış olan kredinin ödemesinin iki dilimini de yapamadı. Bu konuda üç şeyi bilmek lazım.

Birincisi, bu yaşananlar Türk Telekom’un günlük operasyon ve stratejik kararlarını şu anda etkilemiyor. Gelecek dönemde yeni yatırımlar için ayrılan kaynaklarda sorun yaşanır mı, buna bakmak gerek. İkincisi Türk Telekom, Oger Telecom’un elindeki bir varlık değil. Türkiye 2005 yılında Türk Telekom’u özelleştirirken kamuoyunda bilinenin şirketi satmadı. 21 yıllığına işletme hakkı devri yapıldı. Bunun yaklaşık 12 yılı da geride kaldı. Bu iki nedenle alacaklıların (ki en büyük iki alacaklı Garanti Bankası ve Akbank) Türk Telekom’a el koyması gibi bir durum mümkün değil. Üçüncüsü ise Hazine’nin Türk Telekom’da altın hissesi bulunması. Devlet, istediği anda şirket yönetimini belirleyebilir, değiştirebilir, varlığın işletmesini tamamen kendi üzerine alabilir. Yani, yaşanan gelişme elbette hoş değil, ama korkulacak bir şey yok.

Şimdilik bu kadar. Varlık Yönetim Fonu, Kredi Garanti Fonu, Kıdem Tazminatı, Otomatik Katılım gibi birçok konu daha var tartışılabilecek. Bir ara da bu konulara bakarız...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019