Doğrudan dış yatırımlar Türkiye’ye yaramaz

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Gelişmiş, gelişmekte tüm ülkeler olabildiğince doğrudan yabancı sermaye çekmeye çalışırken, Türkiye’nin doğrudan dış yatırımları artıyor. DÜNYA’nın geçtiğimiz günlerde Deloitte Danışmanlık şirketinin raporuna dayanarak verdiği haberde, 2014’de Türk şirketleri yurtdışında satın aldıkları 50’ye yakın şirket için 7 milyar dolara yakın para ödedikleri belirtiliyor. Şirketlerimiz bu alanda kendi rekorlarını kırmışlar ama, bunun doğrudan yabancı sermaye çekmede dünya sıralamasında en alt sıralarda yer alan Türkiye için pek hoşa gidecek bir rekor olduğu söylenemez. 2014’de Türkiye’ye giren doğrudan yabancı sermayenin 12.5 milyar dolar olduğu söyleniyor. Eğer bu doğruysa, dışarıya çıkan sermayenin giriş yapan sermayeye oranı hemen hemen yüzde 60. Yani, ülkeye giren her yüz dolarlık sermayeye karşılık, altmış dolarlık sermaye yurtdışına yatırılmış. Açıklanmayan satın almalar göz önüne alındığında, rakam daha da artıyor. Doğrudan yatırımlar yoluyla yurtdışına sermaye transferi üretim ve istihdam kaybı dışında, faizler ve cari işlemler açığında artışa neden olabilir. Deloitte yabancıların ilk kez politik riski kararlarında dikkate aldıklarını, yabancı yatırımcıların gözünde ülke riskinin arttığını belirtiyor. Dış yatırımlardaki artış, bir yönüyle ekonomide artan belirsizliklerin bir göstergesidir. Ekonomik ve siyasi risklerin arttığı ülkelerde yatırımlar azalır. Türkiye’de şu an her ikisi de mevcut.

***
Ülke içine doğrudan sermaye yatırımları üzerine çok sayıda çalışma olmasına rağmen, ülke dışına yönelik yatırımlar konusunda pek çalışma yok. Ülke içinden dışarıya doğrudan sermaye yatırımlarının kaynağı genel olarak gelişmiş ekonomiler. Amerikan, Avrupa ve Japon şirketlerinin doğrudan yatırımlarında başlıca belirleyici etkenler pazar büyüklüğü, üretim maliyetlerindeki düşüklük ve yatırım yapılan ülkenin doğal kaynaklar yönünden zenginliği. Bununla birlikte gelişmekte olan ekonomilerin dış yatırımlarında son otuz yılda önemli bir artış görülüyor. 1980-2011 arası dönemde gelişmekte olan ülkelerin dışarıya doğrudan sermaye yatırımlarındaki payları yüzde 6.2’den yüzde 32’ye yükselmiş. Dış ülkelere yapılan yatırımlar ekonomiyi nasıl etkiliyor? 

Bu konuda, Al-Sadig tarafından yapılan çalışmanın sonuçları ilginç; çalışma, ülke dışına yapılan doğrudan yatırımlarda yüzde 1’lik bir artışın iç yatırımların gayrisafi yurtiçi hasılaya oranında yüzde 0.29 oranında bir azalmaya yol açtığını ortaya koyuyor (*). Farklı bir ifadeyle, her 10 dolarlık dış yatırım, iç yatırımların kısa vadede 2.9 dolar, orta vadede ise 7.8 dolar azalmasına neden oluyor. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelere yönelik doğrudan sermaye yatırımlarında yüzde 1’lik bir artış ülke içi yatırımları yüzde 0.55 oranında arttırıyor.
***
Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz gibi Deloitte da Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı olduğu görüşünde. Kuruluşun raporunda geçen yıl yüzde 2.9 oranında büyüyen ekonomide, bu yılki büyümenin yüzde 2.5 oranında gerçekleşeceği tahmini yer alıyor. Bu oran, yüzde 4.3 olarak öngörülen gelişmekte olan ekonomilerdeki büyüme hızının oldukça altında. Uzakdoğu ve Asya bölgesinde yer alan ülkelerde ise beklenen büyüme oranı yüzde 6.6. Türkiye ekonomisindeki yavaşlama kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla rakamlarına da yansıyor. 2014’de 10,400 dolar olan kişi başına gelirin, 2015’de 9.414 dolara gerilemesi öngörülüyor. Döviz kurundaki artışlar, yabancı para cinsinden borçların Türk lirası karşılığını da arttırarak karları eritiyor. Hukuk sisteminin iyileştirilmesi, şeffaflığın arttırılması yalnızca yabancı şirketlerin değil, Türk şirketlerinin de yatırım kararlarında dikkate alınan unsurlar. 7 Haziran seçimleri, Türkiye siyaseti ve ekonomisi için önemli bir dönüm noktası. Gelişmeler siyasi gerilimin seçimlerden sonra da devam edeceğini gösteriyor. Bu tür bir konjonktürde sermaye çıkışları hızlanabilir. Bunun büyüme, istihdam, faiz gibi diğer makroekonomik göstergeleri etkilemesi kaçınılmaz.

Türkiye’nin, dışarıya sermaye transfer eden ülke olmak yerine öncelikle dışarıdan yatırım çeken
ülke olması gerekir. Obama’nın resesyon sonrasında işsizliğin çift haneli rakamlara artması
karşısında Amerikan şirketlerine, yatırımlarını ülkeye kaydırmak için yaptığı çağrı hala hatırlarda.
-----
(*) Ali J. Al-Sadiq, Outward foreign direct investment and domestic investment: The case of
developing countries, IMF Working Paper, 2013.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016