Dört buçuk yıllık seçimsiz dönem başladı, buyurun!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Yerel seçimin geride kalmasıyla o çok önemsediğimiz ve anlam yüklediğimiz "seçimsiz dört buçuk yıl" da başlamış oldu. Artık hiçbir engel, hiçbir bahane yok. Toplumun tüm kesimlerini rahatsız eden ekonomik koşulların düzeltilmesi adına radikal ne gibi önlemler alınacak, hep birlikte göreceğiz.

Yerel seçim sürecini İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini de kesinleşmiş sayarsak birkaç küçük yerde tekrarlanacak seçim dışında tamamladık. Yani 31 Mart seçimi geride kaldı, bunu söyleyebiliriz.

Artık yerel seçimi geride bıraktığımızı varsayıyor ve çok anlam yüklenen adeta tılsımlı “İcraat için seçimsiz dört buçuk yıllık süre var" sözünü anımsatarak, "Buyurun" diyoruz:

“Tamam anlaşıldı, herkes de kabul etti, siz de önceki siyasiler gibi seçimden önce vatandaşı zorlayacak, oy verirken elinin titremesine yol açacak acı reçeteyi yazmadınız. Ama bakın o süreyi geride bıraktık. Her ne idiyse kafanızdaki o önlemler, artık dört buçuk yıl rahatsınız. Bizler vatandaş olarak acı reçeteyi nasıl olsa bir sonraki seçime kadar unuturuz. Unutmak iyidir hem. Hadi yazın şu acı reçeteyi de bir an önce iyileşelim, ayağa kalkalım...”

Her önlem, reform değildir

Şimdi birileri çıkıp "Daha ne olacak, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak 10 Nisan’da ekonomik reform paketini açıkladı ya” diyebilir.

İyi de, her ekonomik önlem, bir reform mudur?

Hem gelin “reform” sözcüğünün içini bu kadar boşaltmayalım.

İçeriğine katılırsınız katılmazsınız, o yönü ayrı ama 24 Ocak paketi reformdur, 2001 krizi döneminde yapılanlar reformdur.

Ekonomiyi sarsacak, temelden değiştirecek adımlar atılmıştır bu tarihlerde.

Eğer son dönemde açıklanan önlemleri, yalnızca 10 Nisan’dakileri de kastediyor değiliz, geçen yıl başlatılan istihdam seferberliğini, vergi avantajlarını reform olarak görürsek, bu biraz da reform adına pek bir şey yapmayacağımız ya da yapamayacağımız anlamına gelmez mi?

Bir kez daha altını çizelim. Son beş-altı aydır yapılanlar içinde bulunulan dönemdeki sorunları aşmaya dönük ekonomik önlemlerdir. Bunlar reform değildir. Ve madem reform için bir anlamda seçimsiz geçecek dört buçuk yılın gelmesi beklenmiştir, artık yitirilecek zaman yoktur.

Ya o dört buçuk yıl henüz başlamadıysa...

Sihirli “seçimsiz dört buçuk yıl” yerel seçimin geride kaldığı varsayımına dayanıyor. Oysa süreç resmi olarak henüz bitmedi. İstanbul seçiminin iptali olasılığı çok çok düşük olmakla birlikte elbette var, elbette yeniden sandığa gidilebilir.

Ama böyle bir gelişme yalnızca seçim sürecinin biraz daha uzaması ve dört buçuk yılın örneğin dört yıla inmesi gibi sınırlı bir anlam taşımayacaktır tabii ki.

Böyle bir kararın çok ciddi tartışmaları beraberinde getireceği açık. Önceki günü hatırlayın; yükselme eğiliminde olan döviz kuru Ekrem İmamoğlu’na mazbatasının verileceğinin açıklanmasından sonra yönünü aşağı çeviriverdi.

Dolayısıyla İstanbul için alınacak seçimin yenilenmesi kararının Türkiye’ye yalnızca üç beş ay kaybettireceğini düşünmek saflık olur.

Böyle bir karar, hem sağlıklı seçim yapamayan bir üçüncü dünya ülkesi gibi görünmemize yol açar, hem de Türkiye’nin seçimi kaybedenlerin türlü bahanelerle koltuklarını devretmeye yanaşmadıkları bir ülke olarak görünmesi sonucunu doğurur.

Seçim güvenliği tartışılmaya başlandı mı, bu kez geçmişteki seçimlere ilişkin “Acaba” soruları daha sık sorulmaya başlanır ki, bundan da en çok zararı o seçimleri kazananlar görür.

Merkez Bankası’nda neler oluyor?

Merkez Bankası Genel Kurulu 15 Mart’taki toplantısında Banka Meclisi üyeliklerine Hayrettin Demircan ve Ahmet Keçeci’yi seçti. Ama daha sonra ne olduysa oldu ve bu isimler göreve başlayamadılar.

Merkez Bankası daha sonra gerçekleştirilen yeni atamalarla ilgili bir açıklama yaptı ve bu açıklamada “Genel Kurulda Banka Meclisi üyeliklerine seçilen Hayrettin Demircan ve Ahmet Keçeci’nin görevlerine başlayamayacak olmaları nedeniyle” ifadesine yer verildi.

Bu iki ismin yerine bu kez Banka Meclisi tarafından Başak Tanınmış Yücememiş ve TÜİK Başkanvekili Mehmet Aktaş seçildi. TÜİK Başkanlığı görevine de Başkan Yardımcısı Yinal Yağan vekaleten atandı.

Şimdi anlaşılamayan şu... Genel kurulda seçilen iki isim, neden göreve başlayamadı da yeniden seçim yapmak gerekti?

Merkez Bankası Banka Meclisi üyeliklerine yapılacak seçimde izlenen yöntem bellidir. Merkez Bankası’nın çoğunluk hissesi Hazine’ye, yani artık Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait olduğu için ilgili Bakanın onayı alınır. Dolayısıyla Genel Kurulda yapılan seçimden Albayrak’ın mutlaka haberi vardı.

Peki bu kişilere seçilmelerinden önce haber verilmemiş, onlar da görevi kabul etmemiş olabilirler mi? Apartmana yönetici seçerken bile haber verilir, koskoca Merkez Bankası Banka Meclisi üyeliği için böyle bir olasılık düşünülemez.

Ya da bu iki isim görev için uygun mu değildi? Buna da herhalde seçimden önce bakılmıştır.

Öyleyse ne oldu; Genel Kurulda Banka Meclisine seçilen iki isim neden göreve başlayamadı da yeniden seçim yapmak gerekti, doğrusu anlaşılamadı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar