Eğitim ve hukukun doğrudan yabancı yatırımlarda önemi artıyor

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

 

G-20 WAIPA Uluslararası Doğrudan Yatırımlar Konferansı hafta başında İstanbul’da yapıldı.
Konferansın amacı, ekonomik büyümenin sürekliliği için doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artırılması yönünde ülkeler arasındaki işbirliğini geliştirmek. Likidite bolluğunun önceki yıllarda olduğu gibi devam etmeyeceğine dair belirtiler, doğrudan yabancı sermayenin ekonomik kalkınmada önemini arttırıyor. Önümüzdeki yıllarda doğrudan yabancı yatırımları çekme konusunda gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki rekabet daha da artacak. 
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) 2014 tarihli Dünya Yatırım Raporu’na göre Amerika 2013’de 188 milyar dolarla dünyada en çok doğrudan yabancı yatırım çeken ülke. Amerika’yı 124 milyar dolarla Çin izliyor. Çin’in arkasından gelen iki ülke 79 milyar dolarla Rusya, 77 milyar dolarla Hong Kong. Uzakdoğu bölgesi yabancı yatırımcıların gözdesi olmaya devam ediyor. 2013’de 426 milyar dolar tutarında doğrudan yabancı yatırım çeken bölgenin, dünya toplamı içindeki payı yüzde 30. Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasında en önemli faktörlerden biri hiç şüphesiz doğrudan yabancı sermaye yatırımları. Türkiye’nin orta gelir tuzağını aşarak ekonomik hedeflerine ulaşması doğrudan yabancı sermaye dünya toplamı içindeki payını arttırmasına bağlı.

***
Türkiye’de, 2000’lerin başında 1 milyar dolar civarında olan doğrudan yabancı yatırımlar, 2007’de 22 milyar dolarla zirveye ulaştıktan sonra azalmaya başladı. Bu azalmada, ekonomik nedenlerin dışında, özellikle 2011’den sonra iç ve dış siyasi gelişmelerin de payı olmuştur. Ortadoğu’da devam eden kargaşa ortamı yabancı yatırımlar için ciddi bir risk. DÜNYA’nın haberine göre, Türkiye’ye son on iki yılda 149 milyar dolar tutarında doğrudan yabancı sermaye girmiş. Yatırımların yüzde 75’i Avrupa ülkelerinden. Avrupa’yı Ortadoğu ülkeleri ve ABD izliyor. 2011- 2014 yılları arasında gelen Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların sektörler itibariyle dağılımına bakıldığında, yüzde 49’la en yüksek oranın hizmetler sektörüne ait olduğu görülüyor. 

Öte yandan, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği ve istihdamın arttırılması için hayati önemde olan imalat sanayi ve enerji yatırımlarının oranı yüzde 29. Ekonomi Bakanlığı’nın yabancı sermaye raporunda, yabancı sermaye yatırımları içinde dikkati çeken artış toptan ve perakende ticaretle ilgili olanı. 2013’de 377 milyon dolar olan toptan ve perakende ticaret yabancı yatırımları 2014’de 1,165 milyar dolara yükselmiş. Artış yüzde 200’ü geçiyor. Dikkat çekici bir diğer kalem, gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetlerine ilişkin yabancı yatırımlar. Bu da 2014’de bir önceki yıla göre yüzde 77 oranında artarak 227 milyon dolara ulaşmış. Makina-teçhizat üretimi dışındaki alanlara yönelik yabancı yatırımların Türkiye’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümüne bir katkısı yok. Satınalmalar ve birleşmeler yoluyla gelen yabancı sermayenin de sıfırdan (greenfield) yatırımlar gibi etkili olduğu söylenemez. Bu tür yatırımların Türkiye’yi tercih etmesinin tek nedeni, iç pazarın karlılığı olup, amaç dışarıya olabildiğince kar transferi yapmaktır.

***
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan konferansta önemli şeyler söyledi. Türkiye’nin teknoloji açığını kapatabilmesi ve katma değeri yüksek ürünler üretebilmesi için yabancı yatırımların önemini vurgulayan Babacan, daha fazla yatırım çekebilmek için kaliteli eğitim ve hukukun üstünlüğünü sağlamanın gerekliliğine dikkat çekiyor. Hukukun üstünlüğü ne demek? Bundan kastedilen, yalnızca yatırım sahiplerinin haklarını garantiye alan bir sistem ise, bu yetersiz. Günümüzde, yabancı yatırımcıların yatırım kararlarında ekonomik özgürlükler kadar siyasi özgürlükler de dikkate alınan bir kriter. Yerli halkın siyasi baskı altında olduğu, anti-demokrat rejimlerle yönetilen ülkelerdeki yabancı şirketlerin prestij ve gelir kayıplarına uğradıkları bir gerçek. Küreselleşme ile artan uluslararası yatırımlar, ekonomik taleplerin yanı sıra demokratik taleplerin de artmasına yol açıyor. Ekonomilerin gelişmesiyle birlikte otoriter yönetimler eninde sonunda etkilerini yitirecekler. Bilgi çağında köhnemiş zihniyetlerle idare edilen toplumların varlıklarını sürdürmeleri olanaksız. Türkiye’nin dünyada ekonomik ve siyasal yönden güçlü bir konuma gelebilmesi için eğitim kalitesinin arttırılması dışında, hukuk devletinin tüm kurumlarıyla işler hale getirilmesi şart. Türkiye, genç ve dinamik nüfusunu kaliteli ve çağdaş eğitimle donatabilirse, yabancı yatırımlar için bir cazibe merkezi olabilir. İşsizliğin ileride sorun olmaması da buna bağlı. Elimizi çabuk tutmalıyız. 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016