Global sistemde 'aktüel durum'

Bekir KAVRUK
Bekir KAVRUK

2005 yılı Nobel ödüllü ünlü matematikçi Robert Aumann’ın hala oyun teorisyenleri tarafından çürütülemeyen teoremi “dürüst anlaşmazlık yoktur” şeklindedir.. İki tarafın ortak önceliği “gerçeği bulmak ise” ve rasyonel davranıyorlarsa çatışma yaşanmamaktadır. Haliyle çatışma kültürü özellikle yalan dünyasında yaşayan, riyakar kısacası yamuk olmaları gereği rasyonel davranamayan kişi , çevre ya da toplulukları kapsamına alan bir olgu olarak ortaya çıkmakta olup, günlük yaşamda sanattan, futbol ve politikacılara kadar örnekleriyle doludur..

Gerçekten de savaş yerine barış kültürünü kafalarında bir türlü özümseyemeyen insanoğlunun bu tip düşünce tarz ve ego kültürü sıklıkla savaş olarak vücut bulup toplumlarda yıkıma yol açmıştır.. Kendisiyle barışık olmayan insanların teşkil ettiği topluluk ya da toplumların adil , demokratik ve barışık olma ihtimali azalmakta ve bu durum Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinin ne derece doğru olduğunu ortaya koymaktadır..

ABD’de subprime mortgage krizi ile başlayıp Bonozedeler faciasına dönüşen ardından Rating kuruluşlarının yüksek notlarla değerlendirdikleri (!) gerçekte ise çürük çıkan CDO’lar aracılığıyla başta AB ve Uzakdoğu olmak üzere tüm dünyaya virüs gibi yayılan mega krizin temelinde de “dürüst olmayan kirli ilişkiler zincirinin ve hatta stratejilerinin” olduğunu söylemek pekala mümkündür.

1.9.2014 tarihli  21.yüzyıl gidişatında bazı öngörüler ve Türkiye –2   başlıklı yazımızdaki içerikler göz önünde bulundurularak global sistemdeki aktüel durumu ülke başlıklarıyla kısaca ele alıp özetleyecek olursak :

a )   ABD : Mega kriz sonrası QE adı altında karşılıksız 4.5 trilyon dolar para basıp piyasalara süren FED bu süre zarfında yakalanan makul enflasyon , büyüme ve işsizlik rakamları sonrası QE’ye son vermiş olup, muhtemelen 2015 yılının 3.çeyreğinde faiz artırımına ve bilançosunu küçültme yoluna gitmeyi hedeflemektedir.. Doların ABD’ye geri göçü anlamına gelecek bu durum sıcak para bağımlısı Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalarda ciddi çalkantılara, talebi artan doların değerlenmesine , Dow’un yükselmesine , emtia ve petrol fiyatlarının düşmesine yol açmıştır. Son 13 yıldaki savaş ekonomisinin de olumsuz etkileşimi sonrası ABD’de kamu borcu yaklaşık 17 trilyon dolar ile rekor rakamlara ulaşmış bulunmaktadır.. ABD 'den Japonya'ya ,  İtalya’dan İrlanda ve Güney Kıbrıs'a kadar tüm ülkelerin (GOP ülkeleri hariç)  sadece kamu borçlarının GSYİH'ya oranları %100 ve üzerinde batağa saplanmışken  "Bilanço Gereği" alacaklıların tam anlamıyla kim olduğu hususunda kamuoyunda hatta Üniversitelerde pek de makul açıklama ortaya çıkmaması gerçekten çok ilginç bir durum arz etmektedir.   

b )  AB: 26 Ekim’de açıklanan stres testi sonrası bankacılık sisteminin aynen 2001 krizi öncesi Türkiye’de olduğu gibi ne derece sorunlu olduğu ortaya çıkmış olup , ECB’nin Euro basarak QE’ye devam etme zorunluluğu teyit edilmiş bulunmaktadır. Ancak Euro’nun piyasalara yedirilmesi dolar kadar kolay olmayıp bunun AB’ye ciddi bir maliyetinin çıkması söz konusudur.. Ağır borç yükleri nedeniyle ve Almanya’nın yönlendirmesiyle sıkı mali politikalara devam edilmesi neticesi talep , büyüme , enflasyon düşük rakamlara ve işsizlik ise rekor rakamlara ulaşmış bulunmaktadır.. AB’nin deflasyon ve resesyon tehlikesi Rusya ile yaşanan Ukrayna krizi sonrası daha da artmış bulunmaktadır.. AB’nin zayıf halkaları olan Yunanistan , İtalya , Portekiz ve İspanya’nın arasına sürpriz bir şekilde Kuzey Avrupa üyesi Finlandiya’da katılmış bulunmaktadır.. İngiltere , Belçika ve İspanya potansiyel olarak bölünme tehlikeleri altındadır..

c )  Japonya: BoJ’un 2.kez QE kararı ve enflasyonun %3’lere tırmanmasına rağmen hala istenen talep ve büyüme sağlamamış olup, Japon usulü durgunluk (japonizasyon) devam etmektedir. Japon Yenindeki değer kaybı Japon tahvil piyasalarını ve Uzakdoğu ekonomilerini  olumsuz etkilemekte, bu durum 97’de yaşanan Kriz ile benzerlikler taşımaktadır.

d )  Çin: Banka kredileri oranı GSYİH’nın %240’ına erişmiş durumda olup, şirketler aşırı borçlanmış durumdadır. Konut fiyatları şişmiş ve bunu finanse eden gölge bankacılık sistemi çökme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorken bizden dünyaya yadigar Banker Kastelli sistemi hortlamış bulunmaktadır.. Hükümetin müdahale ve reform girişimleri talebin ve büyümenin düşmesine işsizliğin artmasına neden olmuş durumdadır.. 

eRusya: Ukrayna’ya aktif tarzda müdahalesi ne kendisine ne de zaten resesyonun eşiğindeki AB’ye yaramıştır. Rus merkez bankası dalgalı kura geçerek döviz rezervlerini güven altına almaya çalışırken 100 dolarlık petrol varil fiyatlarına göre oluşturulan bütçe düşen fiyatlar neticesi Rus ekonomisine ve Putin üzerine ciddi baskılar oluşturmaya başlamıştır..

f )  Ortadoğu: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde Arap baharı adı altında oluşan özgürlük hareketlerine batı ülkelerinin formatlamaya çalıştığı demokrasi monte edilmeye çalışılmış ancak bu girişimler beklenmedik ölçüde bu ülkelerde batı düşmanı cihatçı – köktendinci hareketlerin güçlenmesine yol açmıştır. Bu oluşum süreci İslami mezhep kavgalarına ciddi ölçülerde zemin hazırlamıştır.. Düşen petrol fiyatları zaten savaş ekonomisi altında bulunan Ortadoğu ülkelerini daha da olumsuz etkileyecektir..

g ) Türkiye: Arap baharına kadar demokrasi ve İslam ikileminde model ülke olarak görülen Türkiye Ortadoğu’da ortaya çıkan mezhep çatışmalarında laik eksenli arabulucu – ağabey rolü oynaması beklenirken uyguladığı boyundan büyük ve kibirli dış politikalar neticesi dünya kamuoyunca artık Şii İran’a alternatif Sünni bir din devleti olarak algılanmaya başlanmıştır. Bu yeni durum  Türkiye’nin müttefik olduğu batının politik arenasından düşmesine ve şaşırtıcı bir biçimde potansiyel konumunun çok altında itibar kaybına uğramasına ve bundan ders çıkarılması gerekirken ülkede popülizmin din motifli bir çerçevede tırmanmasına neden olmuştur.. Türkiye çevresiyle sürekli  ihtilaf hali artarken gerçeklerin objektif irdelenmesi bakımından dış basın ile gittikçe monotonlaşan iç basın arasındaki “gerçek dünya farkının” maalesef gittikçe açıldığı gözlemlenmektedir.. Ayrıca Türkiye şimdiye kadar neo-liberal olan ekonomisini 70’li yılların modern versiyonu olan devlet - bürokrasi merkezli merkantilist politikalara tekrar kaydırma eğiliminde olup, bu yeni durumunda batı ile yeni ihtilaflara yol açmasına ve zaten tedirgin olan doğrudan yabancı yatırımcılar gözünde negatif algılanmasına neden olacaktır ..

 

SONUÇ :  

Petrol fiyatlarındaki düşüş trendi özellikle Rusya ekonomisini çok olumsuz etkilemesi söz konusu olacaktır. Putin geçmiş tecrübeleri gereği “global sistemin satranç oyununu” dünyada en iyi bilen lider konumundadır ve dolayısıyla 2014’de dünyanın bir numaralı lideri seçilmesi ve Türkiye’nin ilk 50’de dahi yer alamaması tesadüf değildir.. Petroldeki düşüşün nedeni her ne kadar arzın fazla olması, dünyadaki ekonomik durgunluk neticesi talebin düşmesi ve ABD’deki kaya petrol üretiminin artmasına bağlansa da esas nedenin 80’li yıllardaki Başkan Reagan döneminde Sovyet sistemine karşı Suudilerle yapılan anlaşma sonucu düşürülmesi örneğinden hareketle bu kez Rusya’ya karşı yeni bir komplonun ihtimal dahilinde olduğu ileri sürülmektedir. Her halükarda Rusya ve dolayısıyla Alman ekonomilerinin dar boğaza girmeleri ihtimali bu ülkelerin Türkiye’nin en önemli ticari partnerleri olmasından ötürü iyi haber değildir..

Çin global sistemin 21.yüzyıl sürecinde üzerinde en fazla kafa yorduğu ülke konumundadır. Hong Kong’daki yaşanmakta olan olayların işaret ettiği üzere Çin’deki komünist iktidar ile kapitalist ekonomi arasında gittikçe keskinleşecek olan çelişki “ henüz kaşınmamış ” olmakla birlikte tahmini 2020 – 2030 arası Arap baharı tipi bir patlamanın yaşanması ihtimal dahilinde değerlendirilmektedir..

Federal parçalı yapılanmayı ifade eden “başkanlık sistemi” her ne kadar global sistemin NetWork arzularıyla örtüşse de demokrasi evrimini henüz tamamlayamamış Türkiye ve benzeri yarı demokratik - yarı feodal , etnik yapılı ve üstelik trafikten , futbol ve politikaya kadar çatışma kültürünün özellikle hakim olduğu ülkelerde günümüzdeki örneklerinde kolaylıkla görüleceği üzere bölünme ve yıkıma yol açabilmektedir..

Türkiye’nin batı alemindeki model rolünü şimdilerde daha adil ve demokratik görünüm çizen Endonezya almış görünmektedir. G-20 içerisinde de Endonezya’nın Türkiye’yi sollayıp 16.sıraya geçmesi yanında 18.sıradaki Hollanda’nın da Türkiye’yi sollama ihtimali ortaya çıkmıştır. 2023 için ilk 10’a girme gibi iddialı hedef koyan Türkiye’nin hatalarından ciddi dersler çıkarıp ayaklarını yere basması zorunlu görünmektedir. Neticede Türkiye eğer 21.yüzyıl içerisinde iddiasını devam ettirmek ve hak ettiği potansiyel konuma tekrar erişmek niyetindeyse  2000 yıllık koca tarihinin şekillendirdiği ve son 80 yıllık engin dış politika tecrübelerini de içine katan dini değil laik zeminli ve kişi endeksli değil ABD ya da İngiltere olduğu gibi kurumsal dış politika eksenine acilen  dönmesinde büyük yarar vardır..  

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
CDS’in önemi ve Türkiye 21 Ağustos 2019