Güç yozlaştırır, ama oy kaybettirir mi?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Açıkçası, özlü sözlerden pek haz etmem, pek çoğunu fazla genellemeci ve kullanıldığı bağlama spesifik bulurum. Ancak, orijinali İngilizce bir özlü söz var ki, bugüne kadar her bağlamda doğru çıkarak beni hiç yanıltmadı. “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” (Power corrupts, absolute power corrupts absolutely.) Nitekim, bugün, yolsuzluk operasyonunun saiki ne olursa olsun, 11 yıldır tek başına iktidarda olan AKP’nin mensupları bile iddia edildiği çapta yolsuzluklar olmasa bile yürütme erkinde bazı ciddi usulsüzlükler ve suistimaller olduğunu, zannedersem, kabul ediyordur.

Esasen siyasi analiz yapmak benim işim hiç değil. Ancak, 2014 yılına baktığımızda siyasi gelişmelerin ekonomi üzerinde önemli etkileri olacağı da çok açık. Özellikle 30 Mart yerel seçimlerinin öncesi ve sonrası kritik önemde. Bu durumu dikkate almadan önümüzdeki döneme ilişkin ekonomik analiz yapmak “devekuşuculuk” olacaktır. Koalisyonlarla geçen 1992-2002 dönemini dikkate alarak, çoğu kişi tek parti iktidarının Türkiye’nin istikrar kazanmasında ve dolayısıyla ekonomik kalkınmasında önemli rolü olduğunu iddia etti. Ancak, açıkçası geldiğimiz noktada salt tek parti iktidarının kalıcı bir siyasi istikrar kazandırmış olduğunu söylemek çok zor. Aksine rahatsız edici ve giderek de karşılıklı hoşgörüden uzaklaşan katı bir bloklaşmaya ve erklerin tek elde temerküz edilmesi eğiliminin ortaya çıkmasına sebep olmakta.

Kalkınma hızına gelirsek. 1992-2002 arasında Türkiye’nin ortalama büyüme hızı %3.2 oldu. 2003-2013 arasındaki son 11 senede ise büyüme hızımızın ortalaması %4.9. İlk bakışta tek parti iktidarının büyümeye pozitif bir katkı sağladığı söylenebilir. Ancak, unutmamak gerekiyor ki, aradaki küresel resesyona rağmen,  bu dönemde biz ve bizim gibi GOÜ’ler açısından son derece lehte bir global konjonktür de hüküm sürüyordu. Buna rağmen, Türkiye bu dönemde büyümesini ancak çok büyük cari açıklar vererek artırabildi. Öte yandan, aynı dönemde imalat sanayinin milli gelir içindeki payı da %24’ten %15’e geriledi. Ancak, açıkçası siyasi arenada aslolan somut gerçekler değil, seçmenin algısı ve yolsuzluk karşısında davranışlarının nasıl etkileneceğidir. Son günlerde sıkça alıntı yapılan ve örneklemesi çok kısıtlı (sadece Moldova ve İsveç) bir araştırmaya göre yolsuzluğun genel olarak daha yaygın olduğu ve demokratik refleksi daha zayıf olan toplumlarda ekonomi göreceli iyi performans ettiği sürece siyasi yolsuzluk olaylarının seçmen üzerinde fazla bir etkisi yok. Ancak yolsuzlukla beraber ekonomi de kötü gidiyorsa seçmen yolsuzluk yapan partiyi cezalandırmakta. Öte yandan, her ülkenin kendine özgü bir siyasi ve sosyal yapısı olduğunu da unutmamak gerek!

AKP’nin (kendi açısından) en büyük başarısı göreceli kısa sayılabilecek bir süre içerisinde Türkiye’nin alternatifsiz merkez sağ partisi olmasıdır. Bizatihi bu durum Türkiye bağlamında, diğer değişkenlerden bağımsız bir oy potansiyeli anlamına geliyor. Aynı zamanda, gelir dağılımındaki göreceli düzelme ve orta ve alt kesimlerin temel endişe konularından sağlık, ulaştırma ve eğitime erişimin artmış olması da bu kesimlerin oylarında AKP yönünde bir kemikleşmeyi beraberinde getirmiştir. Diğer önemli bir parametre de fiili yolsuzluklar değil, bu yolsuzlukların sade seçmen tarafından ne kadar algılandığının önemli olduğu. (Bu konuda da Polonya ile ilgili bir çalışma mevcut.) Eğer yolsuzluk olayları seçmene yeteri kadar yansımazsa, haliyle seçmenin tepkisi de o kadar az olmakta. Medya üzerinde önemli bir hakimiyeti olan AKP’nin bu bakımdan da bir avantajı olduğu muhakkak.Son olarak da, mağdur ve mazlum siyaseti. AKP’nin sürekli bir mağdur ve mazlum siyaseti güttüğü ve bu siyasetin de oy potansiyelini müsbet yönde etkilediği herkes tarafındankabul edilmekte. Bu son yolsuzluk olaylarının ortaya çıkış şeklinin de AKP’nin bu politikasını olsa olsa pekiştirir nitelikte olduğu açık.

Toplumda eğitim ve refah seviyesinin artmasıyla, seçmen kitlesinin yolsuzluklara daha fazla tepki verdiği de bir gerçek. Ayrıca, AKP’nin kısa sürede popülerlik kazanmasında kendisinden önceki dönemlerde ortaya çıkan yolsuzlukların önemli bir payı olduğu ve bu nedenle de kendisini AK Parti olarak adlandırmayı tercih ettiği bilinmekte. Kısacası, bu yolsuzluk soruşturmalarının kendisini herhangi bir merkez sağ partiden daha çok etkilemesi muhtemel. Yolsuzluk soruşturmalarıyla birlikte son dönemde ekonomik performansın zayıflamış olması da AKP’nin oylarında bir miktar erozyona sebebiyet verecektir.

Neticede, 30 Mart’ta bu iki karşıt eğilimin iktidar partisinin oylarını ne ölçüde şekillendirdiğini göreceğiz. Bu aynı zamanda Türk toplumunun ne kadar bilinçlendiğinin, liberal demokratik reflekslerinin ne kadar geliştiğinin de bir testi olacak. Ancak, sonuçlar ne olursa olsun, politik arenada suların durulacağını söylemek de çok zor. Özellikle sonrasında 2 önemli seçimin daha söz konusu olduğunu dikkate aldığımızda.  Bu durumun da bu senenin ekonomik performansını menfi bir şekilde etkilemesi kaçınılmaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019