İktisat, iktisatçılar ve politikacılar

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

İktisadın bir şansızlığı var. İktisat teorisini iktisatçılar yapıyor, fakat iktisat politikasını politikacılar yürütüyor (bundan dolayı da onlara politika yapıcılarda deniyor). Bu yapı politikacıların lehine işliyor. Eğer ekonomide işler iyi giderse, politikacılar bunun primini seçim kazanarak elde ediyorlar. Fakat işler tersine dönüp de iktisadı bunalımlar ortaya çıktığında, politikacılardan önce iktisatçılar suçlanıyor. 

Üstelik bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde (gelişmekte olan kavramını kişi başına GSYH büyüklüğü olarak değil, UNDP İnsani Gelişme Endeksindeki yerimizden dolayı kullanıyorum) politikacılar bunalımlardan sıyrılıp yeniden başa gelebiliyorlar. Buna karşılık politikaları politikacıların aldığı kararlar çerçevesinde yürüten kurumların bürokratları koltuklarını terk etmek zorunda kalıyor, iktisatçılar suçlanıyor. 

Yapı bu olunca dünyada ekonomide kilit kurumlara özerklik tanımak, mümkün olduğunca kurumların politikacıların ellerinde kalmalarını engellemek için, 1980’lerden bu yana “Bağımsız Kurumlar /Kurullar” oluşturulma eğilimi başlandı. Biz de bu eğilim ile 1990’ların sonunda tanıştık. Ancak politikacılar bundan pek hoşlanmadılar. İstemeyerek yasal düzenlemelere evet dediler. Hatırlıyorum 1999 yılında kurulan BDDK’ya kurul üyeleri aylarca atanmadı, yeni bir düzenleme yapıldı, üyeler ondan sonra atandı. 

2001 krizi sonrası bağımsızlık tanıdığımız kurumların başında TCMB geldi. IMF, Türkiye’ye, TCMB ancak bağımsız olursa, siz bu enfl asyon belasından kurtulursunuz düşüncesini dikte etti. Türkiye’de eli mahkum kabul etti. İyi de oldu. Aslında IMF’in bilmediği dünyanın ilk bağımsız merkez bankasının TCMB olduğudur (Bundesbank değil). TCMB daha ilk kurulduğunda bir devlet kurumu gibi değil, Anonim Şirket olarak kuruldu. Bunu yapan da Mustafa Kemal ATATÜRK’tü. TCMB’nin A.Ş. olmasına rağmen hükümetlerin tam denetimine girmesi, Demokrat Parti döneminde gerçekleşti. 

TCMB’nin politikalarını birçok yönden eleştirilebilir. Ancak bu Bankanın kurumsal kimliğine karşı yapılırsa, bunun adı politika değil, popülizm olur. Popülizmi politikacılar yapar (gerçi bunu ülkemizde artık bazı akademisyenler ve gazeteciler de yapıyor). Kimi zaman politikacılar “iktisatçı” bile olabilir. Ancak kararlarını iktisadı gerçekler temelinde vermiyorlar ise, artık onun kimliği iktisatçı değil, politikacıdır. Örneğin 1994 yılında, Türkiye’de faiz indirimi konusunda ısrarcı olan dönemin Başbakanı aldığı kararlar ile, ülkenin adeta krize girmesine neden oldu. O tarihlerde Başbakanı iyi iktisatçı değilmiş diye eleştirenlere şu yanıtı veriyordum: ”Sayın Başbakan kararlarını iktisatçı kimliği ile vermedi, politikacı kimliği ile verdi, buna göre değerlendirin”. 

Türkiye o günlerden 2001 krizine birçok ekonomik dalgalanmaya maruz kaldı. Ancak bağımsız ekonomik kurumlarla 2001 krizi sonrası tanıştı. Birçok kurum/ kurul 2002 sonrası iktidara gelen partinin inisiyatifi ile bunu yitirse de, TCMB bağımsızlık konusunda ayak diretti. Şimdi galiba onunda sonu geldi. İktidar partisinin akademisyen yöneticilerinden birisi geçenlerde” TCMB’nin milli iradenin üstünde olmadığını, milli iradenin emrine gireceğini” söyledi. Bu düşünce karşısında söylenecek fazla bir şey yok. İnsani gelişme endeksindeki yerimiz yeteri kadar açıklayıcı değil mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019