İslam ülkeleri yeniden gündemde

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

11 Eylül Batı Ülkelerinde İslam fobisinin doruk noktasına çıkmasına neden oldu. Bu korku ile, ABD'nin Irak ve Afganistan'ı demokrasiyi getirmek iddiası ile işgaline seyirci kalındı. Hiç kimse diğer İslam ülkeleri için, örneğin Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, Ürdün ya da diğer baskıcı rejimlere sahip İslam Ülkeler için neden demokrasi operasyonu yapılmadığını sormadı, sormak istemedi. Irak halkının özgürlüğü ABD ve Batı Ülkeleri için önemli idi, nedense diğer ülkelerin halklarının özgürlükleri bu kadar önem arz etmiyordu.

Hiç şüphesiz gerçekte bu sessizliğin yanıtı herkes tarafından biliniyordu. Kriter ABD'ye ve Batı'ya bağlılıktı. Bunlara karşı sesiniz çıkmıyorsa halkın özgürlüğü ya da demokrasinin varlığı önemli değildi. Tıpkı Türkiye için Filistin'de ölen çocukların, kadınların önemli, Irak'ta ölen çocukların ve kadınların önemsiz olması gibi.  

13 Kasım 2009 tarihinde bu köşede "İslam Ülkeleri Yoksul" başlığı ile yazdığım yazıda İslam Ülkelerinin ekonomik ve siyasal yapısının bozuk olduğunu, bundan dolayı da bu ülkelerin sorunlara gebe olduğunu vurgulamıştım. O günden bu yana pek bir şey değişmedi. Bana da kimse hoca neden böyle şeyler yazıyorsun diye sormadı.

Türk halkı ve aydını ancak Tunus ve Mısır'da olaylar başlayınca ne oluyor sorusunu sormaya başladı. (Bu arda konu ile görsel basında sürekli yer alan, her türlü konuya vakıf simaların bu ülkelere ilişkin bilgilerinin Nil gezintisinden ibaret olduğunu, ancak bunu bile allayıp, pullayıp sattıklarını ibretle izlediğinizi umuyorum).

İslam Ülkeleri Konferansı Örgütünün (İKÖ) her yıl yayınladığı rapora göre (Annual Economic Report on the OIC Counries 2010, şekiller bu rapordan alınmıştır) İKÖ ülkelerinin de küresel krizden pay aldıklarını görüyoruz. Avrupa'da Arnavutluk'tan başlayıp, Kuzey'de Mozambik'e, Güney'de Guyana'ya ve Batı'da Endonezya'ya uzanan, dünya nüfusunun yüzde 22,5'ini barındıran İKÖ ülkeleri, ekonomik olarak dünyanın en zayıf gurubu. Dünya nüfusunun nerede ise dörtte birini oluşturan İslam Ülkeleri, buna karşın dünya GSYH'sinin sadece yüzde 7,2'sine sahipler ve 4.2 trilyon dolarlık bir GSYH yaratabiliyorlar. (tek başlarına Japonya ve Çin İslam ülkeleri toplamından daha yüksek GSYH'ye sahipler). Bu ülkelerin 22'si dünyanın en az gelişmiş 49 ülkesinin içinde yer alıyorlar. Dünya ortalaması 8.604 dolar, gelişmekte olan ülkeler ortalaması 3.125 dolar olan kişi başına GSYH, İKÖ ülkelerinde 2.743 dolar.  57 İslam Ülkesinin 19'u petrol ihracatçısı olmasına  karşın dünya ihracatından aldıkları pay yüzde 10,4. Bu ihracatın da önemli bir kısmı petrol ve doğal gaz ihracatı. İhracatının yüzde 80'nin üzerinde sanayi ürünü olan tek ülke Türkiye. Verilen grafikten da görüleceği üzere Türkiye bu ülkeler arasında GSYH açısından da en öndeki ülke ve İKÖ ülkelerinin toplam GSYH'sinin yüzde 14,8'ine sahip.

Son yirmi gündür yaşanan olaylarının kıvılcımını ateşleyen Tunus 10,4 milyon nüfusu ve 40.1 milyar dolarlık GSYH'si ile, İKÖ küçük ülkelerinden. Nüfus artış hızı binde 99, diğer İKÖ ülkeleri gibi işgücüne katılım oranı düşük, yüzde 36,69. Buna karşın kişi başına GSYH'si, İKÖ ülkelerinin ortalamasının üstünde 3.865 dolar.  Nüfusunun yüzde 66,5'si kentte yaşıyor. Enflasyon oranı hiç de sosyal patlama yaratacak düzeyde değil, Türkiye'den düşük, yüzde 3,73.

Mısır ise 83 milyon nüfusu büyüklüğü ile İKO'nun önde gelen ülkesi, nüfus artış hızı yüzde 2. Buna karşın Mısır İKÖ'nun fakir ülkeleri arasında. Kişi başına ortalama GSYH, İKÖ ortalamasının altında 2.452 dolar. Mısır'da işgücüne katılım oranı Tunus'tan da düşük, yüzde 32,28. Enflasyon oranı yüzde 16,62. Nüfusun yüzde 42,72'si kentlerde yaşıyor. Mısır, Tunus'a göre daha köylü.

Bu verileri verdikten sonra, şimdi can alıcı soruyu soralım: Neden Mısır ve Tunus birden bire böyle bir patlamayı yaşadı? Soruya verilecek yanıt ekonomik olmaktan çok siyasi, her iki ülkede de yaklaşık otuz yıllık baskıcı tek adam yönetimi olmasına karşın, her iki ülke de, İslam dünyasında laik ülke olma ile şeriat ülkesi olmak arasında gidip, gelen ülkeler. Göstermelikte olsa seçimler yapılıyor. Bastırılsa da bir muhalefet var. Mısır Cemal Nasır döneminde, Tunus ise Habib Burgiba döneminde belli ölçüde özgürlüğün tadını tatmış olan ülkeler. Daha da önemlisi her iki ülkede diğer ülkelerden daha fazla entelektüel birikim var. Dolayısıyla kitleleri ateşleyecek bir güç bu ülkelerde mevcut.

Bu noktada şunu da söylemek durumundayız. Olaylara ister ayaklanma, ister isyan deyin, ancak bu kalkışma yoksulların kalkışması değil. Dünya da yoksuların kalkışmaya, devrime öncüllük ettiği hiçbir ülke olmadı. Bu hareketin öncüleri orta sınıftır, orta sınıf  karnı doyduğunda mevcut sisteme cephe almıştır. Yoksullar bu hareketin kuyruğuna takılmıştır. Nihayetinde hangi kesime ağırlık vereceği de belli değildir. Tunus'ta kentli nüfusun fazla olması yeni rejimin daha demokrat olmasını, hatta şeriat devletine gidişini engelleyebilir.

Fakat İslam ülkeleri içinde benzer yolla baskıcı iktidarı yıkan İran halkı, kısa sürede demokrat rejim özleminden vazgeçmiş ve şeriat devletinde yaşamayı kabul etmişti. Aynı gelişme Mısır ve Tunus'ta da olabilir, Mısır buna daha yatkın durumda. Ancak bu konuda kesin konuşmak şu anda yanlış olur.

Mısır uzun bir dönemdir, ABD ve İsrail'le yaptığı işbirliğinin getirisi olarak ABD'den aldığı yardımlarla ayakta kalıyordu. Mübarek yönetimi bir yoksullukla mücadele programı geliştiremedi, yardım programları ile işi idare etti. Ancak doğal olarak bu yetmedi. Bu yapılanmaya rüşvet, yolsuzluk, hanedan yönetimi eklenince,  maliye politikaları etkinliği en aza indi. Ülke adeta kayıtdışı ekonomi cenneti oldu. İşsizler ve yoksullardan çok, çalışan yoksullar rejimi daha çok salladı. Aynı düzeyde olmasa da Tunus içinde benzer yapılanmadan söz edebiliriz.

Siyasal rejimler sadece yoksullara yardım ederek ayakta da duramaz. Orta sınıfının güçlendirilmesi gerekir. Bu başarılamazsa bu tür hareketler kaçınılmaz olur. Bundan dolayı açılan bu yoldan sadece İslam ülkeleri değil, diğer baskıcı rejime sahip ülkelerde geçebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019