"İstanbul için ekonomi feda olsun!"

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Örtülü biçimde söylenen budur. İstanbul'u kaybetmemek uğruna bir deneme daha yapabilmek için Türkiye ekonomisi adeta feda edilmektedir. Öz itibarıyla şu söylenmektedir:

"Ekonomi mi, geç şimdi onu, bize İstanbul lazım İstanbul!"

YSK'nın önceki gün aldığı karardan sonra ekonominin nasıl tepki verdiğini hepimiz biliyoruz. Olacakları da tahmin edebiliriz.

TL değer kaybetti, daha da edecek gibi görünüyor. Faiz yükselecek, Hazine daha yüksek maliyetle borç almaya razı olacak. Mevduat ve kredi faizleri de yukarı gidecek.

En büyük sıkıntımız olan ekonomik durgunluk daha da artabilir; buna bağlı olarak zaten dramatik bir düzeye gelen işsizlik sorunu gün geçtikçe büyüyebilir.

Enflasyonda baz etkisi sayesinde hızlı bir gerileme beklenirken artık kurun ve faizin yükselmesiyle birlikte bu beklenti zayıflayabilir.

Tüm seçimlere kuşkuyla bakılacak

Ekonomik sorunlar zaman içinde mutlaka çözülür. YSK böyle bir karar aldığı için bir dönem daha da artacak ekonomik sorunlar gün gelir yine de geride bırakılır. Ne enflasyon hep yükselir, ne ekonomi hep küçülür, ne işsizlik hep artar. Ara ara dalgalanmalar olur ve iyileşmeler görülür.

Dolayısıyla seçimin tekrarı kararı ekonomiyi etkileyecektir ama bir süre için.

Çok daha uzun vadede atlatılamayacak başka bir etki var, onu ne yapacağız? Bundan sonra yapılacak her seçimin ardından dikkatler sandığa çevrilecek, oy sayımında usulsüzlük var mı yok mu ona bakılacak; sandık kurulları doğru oluşmuş mu diye kafa yorulacak, az farkla seçimi kaybeden partiler eften püften gerekçeler yaratıp itiraz edecek; YSK inceleme üstüne inceleme yapacak.

Dürüst ve adil seçim yapılmasına kimsenin itirazı yok tabii ki ama seçim süreçlerini böylesine uzatmanın da alemi yok.

Hani her şey dört dörtlüktü!

Seçimden önce "Ne sandıklarda, ne seçmenlerde sorun var" diyerek adeta kendini bağlayan YSK, bir anda "Meğer sorun varmış" noktasına geldi.

YSK seçim öncesindeki açıklamalarda mı hataya düşmüştü, yoksa şimdi mi düştü?

Sandık kurulu başkanına kimlik mi soracağız?

31 Mart'ta sandığa gidip oyunuzu kullandınız. Orada oturan, imzanızı alan, size zarf ve pusulaları veren görevliler vardı.

Hangimiz oradaki görevlilerin sandık kurulu başkanı olduğunu biliyorduk?

Ya da hangimiz sandık kurulu başkanının devlet memuru olup olmadığını düşündük?

Varsayalım ki sandık kurulu başkanını tanıdık; özel bankada çalışan biri. Ne yapacaktık orada, bu duruma itiraz mı edecektik, "Bu seçim iptal edilir" diye oy mu kullanmayacaktık?

Seçmen iradesine ne oldu?

2017 yılındaki Anayasa referandumunu hatırlayalım. Birçok yerde oy pusulalarının mühürsüz olduğu anlaşılınca YSK daha referandum devam ederken bir karar aldı ve bu durumdaki pusulaların geçerli sayılacağını duyurdu.

Daha sonra yapılan açıklamada da mühürsüz pusulaların seçmenin sorunu olmadığı ve seçmen iradesinin sandığa yansıma ilkesi çerçevesinde bu oyların geçerli sayıldığı belirtildi.

Peki şimdi sandık kurulu başkanları seçmenin sorunu mu?

Rahmetli Süleyman Demirel ne demişti:

"Dün dündür, bugün bugündür..."

Barolar Birliği'nden önemli sorular...

Türkiye Barolar Birliği YSK'ya bazı sorular yönelterek bu sorulara delilleriyle birlikte inandırıcı cevaplar verilmesi gerektiğini belirtti. Soruları özetleyelim:

1- Seçim takviminde sandık kurullarının usulsüz oluşturulduğu gerekçesiyle tam kanunsuzluk itirazının 2 Mart 2019'a kadar yapılabileceği yazıyor. 31 Mart'tan sonra yapılan tam kanunsuzluk itirazı nasıl olur da değerlendirmeye alınır? 

2- YSK'nın yerleşik kararlarında; "Seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması, ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz" denilmekte iken, ne olmuştur da YSK bir şüphe üzerine bu yerleşik kararından sadece İBB Başkanlığı seçimi için geri dönmüştür?

3- Sandık kurulu başkanlarının ve sandık kurullarında görev yapacak kamu görevlilerinin belirlenmesi seçmenin, siyasi partilerin veya adayların iradesine bağlı değildir. Eğer kamu görevlisi olmayan kişilerin sandık görevlisi olma durumu varsa, YSK, kendi sistemi içinde gerçekleşmiş bu hatayı nasıl olur da seçmene yükler?

4- Bir zarfta dört oy vardır. Madem ki sandık kurullarının oluşumunda tam kanunsuzluk söz konusudur; YSK hangi hukuki ve mantıki gerekçeyle aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucunu geçerli sayarken sadece İBB Başkanlığı sonucunu iptal etmiştir? "Diğerlerine tam kanunsuzluk itirazı yapılmadı" gibi bir cevabı halkımızın kabul etmesi mümkün değildir.

5- YSK; usulsüz belirlendiğini iddia ettiği başkan ve üyelerin, büyükşehir belediye başkanı seçiminde hangi yöntemle seçimin sonuçlarına etki ettiklerini delilleriyle açıklamak zorundadır. Böyle bir delilden ve açıklamadan kamuoyu haberdar değildir. Dolayısıyla seçmen, haklı olarak, seçim sonucuna, iddia konusu sandık kurulu başkanlarının değil, doğrudan doğruya YSK'nın müdahale ettiği inancındadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar