İtalyanlar futbol dersi verdi!

Tuğrul AKŞAR
Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

 

Bu yazıyı Euro 2012 finali oynanmadan pazar sabahı yazdık. Doğal olarak İspanya'nın ya da İtalya'nın hangisinin Euro 2012'yi kazandığını bilmeden kaleme aldığımız bu yazıda olası şampiyonlar hakkında genel görüşlerimizi bu hafta sizinle paylaşmak istedim.
Gelecek hafta da turnuvanın ekonomik ve mali yönü üzerinde durmaya çalışacağım.

Bu turnuvanın açık ara galibi İtalyanlar ve Prandelli

Başta da belirttiğimiz gibi finali görmeden yazdığımız bu yazıda kim kazanırsa kazansın, turnuvanın gerçek şampiyonu İtalya ve İtalya'ya bu futbolu oynatan teknik adam Cesare PrandelliÖ Prandelli'ye bu turnuvada kesinlikle özel bir pasaj açmak gerekiyor. Çünkü, Prandelli İtalyan futbolunda pradigma değişimini sağlayan bir teknik adam. İtalyan milli takımının stratejik oyun anlayışını kökten değiştiren, izleyiciye keyif veren bir oyun anlayışı ve dizilişi ile takımını sahaya çıkartan Prandelli, final maçını kazanamasa bile, bence turnuvanın en yaratıcı, en esin verici ve en iyi hocası olmaya aday. Özellikle, takımını kenardan bir orkestra şefi gibi yöneten Prandelli, ofansif oynayarak kazanmaya çalışan bir anlayışıyla İtalyanların ve bizim futbol ezberimizi bozan bir futbol adamı portresi çiziyor.

Nitekim Almanya maçı öncesi rakiplerinin "çok güçlü bir rakip olduğunu ve kazanmak için risk almaları gerektiğinin'' altını çizerek oyuna başlayan 55 yaşındaki teknik adam, "Oyun stilimiz belli ancak bazı maçlarda risk alarak daha farklı bir oyun ortaya koymanız gerekebilir. Almanya maçında böyle yapmamız gerekiyor çünkü kendi yarı alanımızda beklersek er ya da geç kalemizde golü görürüz. Bu nedenle kazanmak için daha atak bir oyun ortaya koymalıyız." İfadeleriyle bu düşüncemizi doğruluyor.

İspanya maçında da aynı mantık ve oyun anlayışıyla sahaya çıkacağını tahmin ettiğimiz Prandelli, mutlaka İspanyolların pas trafiğini felç etmek ve onların orta sahadaki üstünlüklerini sona erdirmek için beşli orta sahayla oynamaya devam edecek gibi görünüyor. Ancak, İspanyolları onların taktiğiyle yenme şansı olduğunu çok iyi biliyor. O nedenle, çoğu takımın İspanyollar karşısında oynadığı 'resesif' yani, İspanyollara mahküm oyun anlayışı ona çok uymuyor. Bana göre savunma güvenliğini sağlama alarak, orta sahada Pirlo'yu daha çok ofansif kullanarak, pas yüzdesini en az İspanyollar seviyesine çıkartarak, ileride İspanyol savunmasının kolay top çıkartmasını engellemeye yönelik baskılı oyun anlayışı ve çok etkin alan savunması yaparak, takımını oynatmaya çalışacaktır. Bunu yaparken de, Balotelli'nin yıpratıcı ve bitirici özelliklerinden yararlanacak, o nedenle geriden Pirlo'nun atacağı ara paslar veya uzun toplarla İspanyolların arkasına sarkıtmaya çalışacağı Balotelli'ye yakın oynayacak Cassano'nun iş bitiriciliğiyle sonuca ulaşmaya çalışacaktır.

İtalyanlar övgüyü hak etti

İtalyanların 1994, 2000 ve 2006'ya göre takım kadrolarını karşılaştırdığımızda 2012 kadrolarının eski kadrolarına göre teknik anlamda daha zayıf kaldıklarını söyleyebiliriz. Her ne kadar bu kadro, geçmişteki kadrolara göre zayıf görünse de, ancak İtalyan milli takımı hemen hemen herkesin haklı övgüsünü alan bir futbol oynadı bu turnuvada. Geçmişteki tüm turnuvalarda katı defans anlayışı ile sahaya çıkıp, atası oldukları katanaçyonun tüm özelliklerini sergileyen, izleyene sıkıntı veren, seyretmesi sabır isteyen, teknik ve taktik olarak çok varyasyon içermeyen, oynamaktan çok, oynatmamayı ilke edinmiş, gol atmaktan çok, gol yememe felsefesi üzerine oyun anlayışını inşa etmiş, klasik defansif anlayış temelinde kupa kazanmaya odaklanmış ve bu sayede katıldığı çoğu turnuvada da başarılı olmuş bir takımdı İtalya.
Bu futbol anlayışını çok göze hoş gelen bir yapıda bulmasak ta, ancak bu tür turnuvalar için geçer akçe olduğunu belirtelim. Çünkü, Azurriler bu oyun anlayışı ve felsefesi ile 4 kez FIFA Dünya Kupası'nı kazanma başarısı gösterdiler. Dünya Kupası'nı 5 kez kazanan Brezilya'dan sonra bu kupayı en çok kazanan 2. takım olma unvanına sahipler.

Namağlup Juventus'un omurgası üzerine kurulu bir takım

2010 yılında Marcello Lippi'den sonra takımın başına geçen Cesera Prandelli, 23 kişilik Euro 2012 kadrosuna, İtalyan Serie-A'yı 2011-12 sezonunda namağlup tamamlayıp şampiyon olan Juventus'tan Buffon, Chiellini, Barzagli, Bonucci, Marchisio, Giaccherini, Giavinco ve Pirlo gibi tam sekiz oyuncuyu aldı. Anımsayacak olursak, İtalyan milli takımının omurgasını oluşturan Juventus İtalyan Serie-A'yı 2011-2012 sezonunda oynadığı 38 maçta hiç mağlubiyet almadan 84 puanla şampiyon olarak bitirmişti.

İtalyanlar bu turnuvada çok enteresan bir şekilde futbol oynayıp hem kendilerinin, hem de bizim ezberimizi bozdular. Genellikle turnuvada tüm takımların oynadığı dörtlü savunma yerine üçlü müdafaa ile turnuvayı tamamlayan İtalyanlar, modern futbolda artık unutulmaya yüz tutmuş bir diziliş ile 3-5-2 oynadılar. Özellikle, Almanya karşısında o kadar etkili bir şekilde bu dizilişi hayata geçirdiler ki, bir zamanlar 3-5-2 dizilişinin en iyi uygulayıcılarından birisi olan Alman takımını hallaç pamuğu gibi attılar.

Ofansif anlayışı doksan dakikaya yayan, defans hattını orta sahaya (II. bölgeye) kadar çıkartan, orta sahada beşli oyuncu kalabalığıyla orta sahayı ve doğal olarak oyunun hakimiyetini elinde tutan İtalya'nın bu oyunda en güvendiği oyuncusu 33 yaşındaki Andrea Pirlo'ydu.

İtalyanlar "Kick And Rush" modelinin yeni versiyonunu mu yarattılar?

Prandelli ile İtalyan milli takımında ciddi bir paradigma değişimi oldu. Kateneçyo yerini daha keyifli ve ofansif bir oyuna bıraktı. Oynatmamaya değil, oynamaya ve skor bulmaya yönelik bu anlayışla oynamaya başladı İtalyan milli takımı Bu yaklaşım ve paradigmasal değişimde, klasik İngiliz modeli "kick and rush"ın izleri görülüyor. Ezberi bozan bu oyun anlayışında, klasik İngiliz futbolunun geleneksel "vur ve hızlı bir şekilde koş" şeklinde çevirebileceğimiz, orta sahayı uzun paslarla geçen "Kick and rush" modeli şimdi İtalyanlarda farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Zaman zaman hızlı ve araya atılan uzun toplarla Balotelli'yle gol arayan İtalyanlar bunda Almanlar karşısında çok başarılı oldular ve bu şekilde bir gol kazandılar ve en az üç kez de çok önemli gol pozisyonuna sahip oldular. Ancak, Balotelli bunları gole çeviremedi. Her ne kadar İtalyanlar orta sahayı bazen uzun paslarla geçerken, maestro Pirlo'nun kısa ve halı saha futbolundakine benzer verdiği paslarla da III.bölgeye top taşıdılar, forvetlere önemli pozisyonlar yarattılar. Orta saha daha ofansif bir anlayışta oyunu forse ediyor. İleride forvetlerini gol anında diri tutmak için geriye fazla çekmediler, Bu nedenle, rakip korner atışlarında bile çift forvet orta saha çizgisinde beklettiler. İleriye atılan topların yanı sıra, orta sahanın hızlı bir şekilde ofansif karaktere bürünmesi , hücumda etkinlik ve sonuç getirdi.

Tiki-Taka finalde iş yapar mı?

Barcelona'nın futbola armağan ettiği, taklit edilemeyen ve bu nedenle onları benzersiz kılan, üçgen oluşturarak gerçekleştirilen kısa al-ver paslarla, adım adım hedefe gidip, gol kaydeden, golü garantiye almadan asla topu rakibe vermeyen ve bu nedenle mutlak topa hakimiyet ile oynayan, "topa sahip olan, maça da sahip olur" anlayışıyla sahada rakiplerine top göstermeyen, bir tür halı saha futbolu oynayan oyun anlayışı artık biraz demode olmaya başladı. Daha doğrusu yedi futbolcusu Barcelonalı olan İspanyol milli takımında, bu oyuncuların yorgunluğu ve formsuzluğu, onların eski saha içi organizasyon etkinliklerinin düşmesine neden oluyor. Barcelona topun peşinde rakibi dolaştırarak, rakibini yoruyor ve fizik üstünlük sağlıyordu. Bir başka önemli faktör de, rakip topa sahip olduğunda Barcelonalı oyuncuların yaptıkları etkin pres ve topun kısa süre içinde tekrar kazanımıydı.
Oysa, Euro 2012'de Tiki-Taka'nın pas yüzdesi ve buna bağlı olarak topa sahip olma yüzdesi düşmeye başladı. Pas dolaşımı zayıfladı, oyunculardan hiç beklenmeyen basit pas hataları ve çıkarken rakibe top kaptırma gibi Tiki-Taka'nın ruhuna aykırı olumsuzlukları saha içinde görmeye başladık.

"Tiki-Taka"nın Euro 2012 versiyonu "Tiki-Takeneçyo"

İspanyollar yukarıdaki saydığımız olumsuzluklara karşı hala topa en çok sahip olabilen takım yüzdesiyle oynuyorlar. Top rakipteyken yaptıkları etkili pres ve topa basma yetenekleri hala İspanyolların ayırt edici özelliklerinin başında geliyor. Takımın 'oynama' konusunda sorunu bulunmamakla beraber, 'oynatmama' da aynı başarıyı gösteriyorlar. Gol olmayınca bu kez bu 'oynatmama' özellikleri, yani rakip takımın pas trafiğini bozan ve yüksek pas yüzdesi ve topa hakimiyete karşın, gol kısırlığı can sıkıcı bir oyun anlayışına dönüşüyor. Bu sefer oyun 'Tiki-Takaneçyo'laşıyor. İtalyanların bu oyun anlayışını terk ederken, değişik biçimde de olsa İspanyolların bunu devam ettirmesi, İtalyanlara olan sempatiyi artırıyor. Her ne kadar, bu şekilde rakibin rahat oynamasını bozup, topa sahip olsalar da, bu kez de başları kontra ataklarla belaya giriyor. Portekiz karşısında yaşadıkları bu sorunu finalde İtalyanlara karşı da yaşamaları yüksek bir olasılık olarak görünüyor.
Diğer yandan Barcelona'da saha içi organizasyonda etkinliği sağlayan volan kayışlarının kusursuz dönmesine olanak sağlayan oyuncu Messi'ydi. Oysa, şimdi Messi'nin yerini takımda dolduracak oyuncu yok. İşte böylesi bir durumda İspanyollar Portekiz karşısında ilk yarı sonucunda topa sahip olma yüzdesinde ilk kez yüzde 60'a düştüler.

Sonuçta

Bu finalde büyük bir olasılıkla biz İtalyanların sonuç odaklılığı ve skor bulmaya yönelik fırsatçı uzun ara pasları, kalabalık orta sahanın ofansif ağırlığı, gole yönelik şut atma istekleriyle maçı koparmaya çalışmasını göreceğiz. Buna karşın İspanyollar ise, her alanda topa basarak, rakibe top oynatmama alışkanlığı temelinde, mükemmele yakın pas oyunuyla rakibi oyundan düşürüp oyuna hakim olmaya ve Kupa'ya uzanmaya çalışacaklar. Ancak iki takım arasında temel fark ise, gol kısırlığı içindeki İspanyolların, sonuç odaklılığının İtalyanlara göre nispeten daha zayıf kalması.

futbol.jpg

Andrea Pirlo, turnuvanın en iyi oyuncusu olmayı hak ediyor


Final oynadığı İspanya ile aynı gruptan çıkan İtalya, turnuvanın genç takımlarından birisi ve ellerinde Pirlo gibi harika bir oyun kurucuları var. Pirlo'ya ayrı bir pasaj açmasak, ona haksızlık ederdik.
Bana göre Pirlo, bu turnuvanın en değerli oyuncusu olmayı, ortaya koyduğu performans ve takımına sağladığı katkı ile hak ediyor.
Pirlo İtalyan milli takımının adeta beyni gibi çalışıyor. Geriden oyunu kuran ve yönlendiren, takım yorulduğunda al-ver paslarla takımı aktif dinlendirmeye çeken, belki de turnuvanın en yüksek pas yüzdesine sahip, baskı altındayken soğukkanlılığı ile takımına ekstra bir güven veren, on sekiz yakınlarında isabetli şutlarıyla aynı zamanda gol kovalayan, oyunun hem defansif, hem de ofansif yönünü oynayan, bir maestro gibi takımını doksan dakika yönlendiren, oynadığı takımına huzur ve güven veren bir oyuncu Andrea Pirlo.
Yine tüm takımın adeta gözbebeği, sigortası durumunda olan, Prandelli'nin çok güvendiği tartışmasız Dünya'nın ve turnuvanın en iyi kalecisi, İtalyanların bu kadar az gol yiyen defansın belki de belkemiği olan, yılların tecrübesi 33 yaşındaki kaleci Buffon var. Bence bu ikili finalin ve İtalyan milli takımının kilit adamları olmaya aday. Belki buna Cassano'yu da ekleyebiliriz.
İşte bu iki oyuncu İtalyanlar bu turnuvayı şampiyon bitirirlerse, bu başarıda en fazla payı bulunacak oyuncuların başında geliyor. Şüphesiz ki, ikili forvet hattında inanılmaz patlamaları, dar alanda hiç beklenmeyen yetenekleri, çok zor anlarda etkili vuruşları, fizik güç üstünlüğü ve mükemmele yakın kondüsyonuyla, İtalyanların presi ileride başlattıkları oyuncularından 'arıza' Balotelli de bu final maçında kilit görevde. Ama ben Balotelli'den daha çok takımın en yetenekli oyuncularından, mükemmel sol ayağı, inanılmaz feykleri, ceza sahası içinde etkili çalımları ve bir forvet oyuncusunda olması gereken düzgün, sert ve isabetli şut atma özelliklerine sahip 29 yaşındaki Milanlı oyuncu Antonio Cassano'yu ayrı bir yere koyuyorum.

Euro 2012’de İspanyolların ‘Tiki-Taka’sı çözüldü

Grupta yenişemeyen iki takımdı İspanya ve İtalya. Ancak, İtalyanlar oynadıkları futbolla adeta İspanyolları sürklase etmişlerdi. Daha doğrusu galibiyeti kaçıran taraf İtalya olmuş ve maç 1-1 bitmişti.

Bu maçta da görüldü ki, Barcelona ve Real Madrid'li oyunculardan kurulu İspanyol takımında Vicente Del Bosque takımına alışıla gelmiş mükemmel pas trafiğini yaptırtmaya ve top çevirtmeye devam ediyor, ancak sonuç odaklılığı zayıflamış durumda. Mükemmel pas oyununu golle sonuçlandırmak isteyip te, oyun içinde ileri uca Torres veya Negredo gibi orijinal santroforları koyduğunda ise bu kez pas oyunu bozuluyor. Bazen forvete Fabregas'ı sokarak bu sorunu çözmeye çalıştığında da, diğer oyuncuları gibi mükemmel bir pasör olan Fabregas gol sorununa çare olamıyor.

David Villa'nın uzun süredir devam eden sakatlığı İspanyollarda gol sorununu da beraberinde getirdi. D.Villa gibi yaratıcı bir golcünün olmayışı takım için büyük bir handikap. Bu nedenle de, oyun içinde çok yüksek pas yüzdesi ve topa hakimiyet ile oynasalar bile, sonuca ulaşmakta zorlanıyorlar. 2008 ve 2010'da gösterdikleri sonuç odaklılık, bu kez ne yazık ki görünmüyor.
Euro 2012'de de görüldü ki, orta saha hakimiyetinden feragat eden, yani forvete en az bir fazla golcü yerleştiren takımlar, Portekiz ve İtalya örneğinde olduğu gibi İspanya'yı durdurabildiler. Her iki takım da şanssız bir şekilde galip gelemeseler de, oyun olarak İspanya'dan daha üstün bir oyun ortaya koydular. Alışkın olmadıkları kontrataklarla karşılaşan İspanyollar buna karşın Busquets'i geride bırakmak durumunda kaldılar. Bu ise, oyunun geriden kurulmasına yönelik pas oyununu temel olarak olumsuz etkiledi. Xavi'nin al-ver paslarda yüzdesi düştü ve pas seçeneği azaldı. Bu durum ise defans bloğu ile orta saha arasında mesafenin artmasına ve buna bağlı olarak İspanyol oyuncuların rakibe göre daha fazla yorulmalarına neden oldu.

Diğer yandan artık Barcelona'nın tiki-taka oyun anlayışının tüm rakiplerince biliniyor olması ve buna karşı taktik arayışları, İspanyollara iyi önlem alan takım örneklerinde görüldüğü gibi bazen takımın tökezlemesine de neden olabiliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar