İthalat Koruma Önlemlerinde Yeni Dönem: KDV ve Maliyet Artışları

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Deniz Metin

Her ülkede olduğu gibi, yerli üreticiyi korumak ve ithalatı azaltmak amacıyla, ithalatta korunma önlemleri uygulanmaktadır. Bu önlemler, tarife önlemleri ve tarife dışı önlemler olmak üzere iki kategoride incelenebilir. Tarife önlemleri denildiğinde, ilk olarak Gümrük Vergisi (GV) akla gelir.

GV oranları, her yıl İthalat Rejimi Kararı ile Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) bazında belirlenir ve eşyanın CIF (mal bedeli, sigorta ve navlunu içeren) değeri üzerinden hesaplanır. 1996 yılından bu yana Avrupa Gümrük Birliği'nin bir parçası olarak, GV oranlarında tek taraflı bir artış veya azalma yapmamız mümkün değildir; bu oranlar AB tarafından belirlenmektedir.

Tarife dışı önlemler, ülkelerin uluslararası ticarette daha geniş hareket alanına sahip olduğu alanlardır. Bu önlemler arasında İlave Gümrük Vergisi (İGV), Anti-Damping Vergisi (ADV), Ek Mali Yükümlülük (EMY) gibi oransal vergilerin yanı sıra, Gözetim ve Referans Fiyat gibi uygulamalarla doğrudan vergi matrahını etkileyerek daha yüksek vergi ödenmesine neden olan yöntemler bulunmaktadır.

23 Kasım 2023'te Resmi Gazete'de yayımlanan 7846 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı ile tarife dışı önlemler nedeniyle oluşan ek KDV matrahına denk gelen KDV artık indirim konusu yapılamayacak ve doğrudan ürünün maliyetine eklenecektir. Bu durumun ne olduğunu ve etkilerini anlamak için toplam CIF bedeli 1.000.000 TL olan, çifti 10 usd tutarında 6404 GTİP’te yer alan bir ayakkabı örneğini ele alalım.

Kayıt belgesi (Referans fiyat uygulaması, çift başına minimum mal bedeli 20 usd olmalı) nedeniyle matrahımız otomatik olarak 2.000.000 TL'ye çıkacaktır. Bu durumda, %16,9 oranında 338.000 TL GV ve %30 oranında 600.000 TL İGV hesaplanır ve KDV matrahına eklenir. Sonuç olarak, KDV matrahımız 2.938.000 TL olacak ve %10 KDV oranı ile toplam 293.800 TL KDV ödenecektir.

İthalatçının maliyeti bu durumda 1.938.000 TL olacaktır ve 293.800 TL KDV ödemesi yapacaktır. Eğer bu ürün %30 kar marjı ile satılırsa, toplam mal bedeli 2.519.400 TL olacak ve %10 KDV ise 251.940 TL olacaktır. İthalatta ödenen KDV'nin satış sırasında hesaplanan KDV'den yüksek olması nedeniyle devir eden KDV meydana gelecektir. Tüketici açısından ise, %30 karla satılan bu ürün, 13 USD + KDV yerine neredeyse iki katı olan 25 USD + KDV'ye mal olacaktır.

Yeni uygulamada, hesaplamalar aynı kalacak, ancak KDV matrahına referans fiyat uygulaması nedeniyle eklenen 1.000.000 TL ve İGV nedeniyle eklenen 600.000 TL'nin KDV'si, yani 160.000 TL, artık indirim konusu yapılamayacak ve doğrudan malın maliyetine eklenecektir. Sadece mal bedeli olan ilk 1.000.000 TL ve ödenen 338.000 TL GV'ye denk gelen kısım için KDV indirimi yapılabilir.

Böylece, ürünün maliyeti ithalatçı için 1.938.000 TL yerine 2.098.000 TL olacak ve sadece 133.800 TL’nin KDV’si indirim konusu yapılabilecektir. İthalatçı firmanın devir eden KDV sorunu ortadan kalkacak (!) çünkü artık satış esnasında hesaplanan KDV, ithalat esnasında ödediğimiz KDV’nin tamamının indirim konusu yapılamaması nedeniyle 138.940 TL KDV ödemesi yapılacaktır. Tüketici açısından ise, yine %30 kar marjıyla satılan ürün, bu kez 25 USD + KDV yerine yaklaşık %8 artışla 27 USD + KDV tutarına çıkacaktır.

Görüldüğü gibi birebir aynı iki durumda, yapılan değişiklikle ithalatçı firmanın devir eden KDV'den, ödenecek KDV'ye geçiş yaptığı ve tüketicinin aynı ürünü yaklaşık %8 daha pahalıya aldığı görülmektedir.

Bu yeni düzenlemenin, diğer tarife dışı önlemlere kıyasla maliyetlerde daha düşük bir artışa sebep olduğunu görüyoruz. Bu durum, ilk hedefin ithalatı azaltmak yerine, firmaların devletten alacakları olarak bilinen ve devir eden KDV'yi ortadan kaldırmak veya azaltmak olduğuna işaret ettiğini düşünmekteyim.

Net rakamlar mevcut olmamakla birlikte, devir eden KDV'nin yaklaşık 300 milyar TL civarında olduğu tahmin ediliyor. Firmaların bu alacaklarını başka bir borçlarından mahsup etmeleri veya nakit olarak geri almaları zor bir süreç olduğundan, bu miktar sürekli olarak artış göstermektedir.

Tabii ki maliyet artışlarının doğal sonucu tüketici talebinin dolayısıyla da ithalatın azalması ve bunun sonucunda cari açığın azaltılması da hedeflenmiştir. Son olarak ithal ürünlerinin maliyetlerinin artması nedeniyle yerli üreticiler için de rekabet avantajı da hedeflenmiş olabilir.

Yerli üreticinin bu gibi ithalatı engelleyici önlemlerle korunması ve rekabet avantajı sağlanması tabii ki faydalı olacak lakin yeterli olmayacaktır. Yerli üreticiyi desteklemek istiyorsak bu gibi ek vergilerle elde edilecek kaynaklarla muhakkak vergi muafiyeti, SGK Prim teşvikleri gibi yöntemlerle ilave destekler sağlanmalıyız. Bu destekler sonucunda uzun vadede üretim artışı, buna bağlı olarak istihdamda artış, cari açığın kapanması gibi olumlu katkılar sağlanacağını düşünmekteyim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ufuk çizgisi 03 Nisan 2024