İyimser olacağız ama …

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Önce biz karıştık. Ardından FED’in ortalığı karıştırma vakti geldi. Trump’ın ticaret akımıyla oynama hevesi zaten vardı. Buna durgunluktan çıkışın sonunda vergilerde hacimli bir indirim yapıp kamusal destekleri arttırma marifeti eklendi. Şimdi de FED’in yeni toplantısının vakti geldi ve her zaman olduğu gibi gerildik. Bunların hepsi bir araya gelince küre bir kez daha oynaklık çukuruna yuvarlandı. Biz galiba yine en altta kaldık.

Bizim durumumuz açık da her nedense bu açık durumu yorumlamakta pek açık olamıyoruz. Son dönemde ekonomiyi okumakta çok da iyimser olmayı caydıran bir veri ve olay akışı var. Örneğin, enflasyon verisi açıklandı, enflasyon oranında sınırlı da olsa bir düşme var. Bu iyimserlik getirir kuşkusuz. Ama sürecin tamamına bakınca iyimserlik biraz tökezliyor. Yıllık bazdaki enflasyonun ufak da olsa bir düşme göstermesi iyimserlik aşılayan bir gelişme kuşkusuz. Ama enflasyonun hala kabul edilemez ölçüde yüksek olması, iyimserliği kısmen törpülüyor. Çekirdek enflasyonun yüksek düzeyde takılı kalmış olması da buna katkı yapıyor. Sonuçta insan iyimser olmaya kilitlense dahi sanki kilit tutmuyor gibi bir hisse sürükleniyor. Sizleri bilmem ama ben böyle hissediyorum.

İşsizlik verileri de böyle. İşsizlik oranında ufak bir gerileme var. Seviniyoruz, moralimiz düzeliyor. Mevsime göre düzeltince moral de aşağı doğru düzeltilmiş gibi oluyor. Hele istihdam sayılarının genç nüfus falan gibi ayrıntısına baktığımızda eski tas eski hamam durumunu görüp, sevinmekten bütünüyle cayıyoruz. En azından ben cayıyorum.

Son açıklanan kamu bütçesi verileri çok önemli bir dönüşün ilk işaretlerini taşıyor. Her fırsatta söylüyorum, uzun süredir iktidarda olan AKP’nin en büyük başarısı kamu maliyesindeki açıkları temizleyip sonrasında da mali disiplini inatla sürdürmesidir. Başından beri bunun hayati önem taşıdığını düşünüyordum. Düşünüyordum diyorum çünkü aynı siyasi kadronun son seçim ve referandum sürecinde bu disiplini adeta berhava ettiğine tanık olunca, kendi düşüncemden kendim vazgeçtim. Bütçe verilerine ilişkin son açıklama olası bir dönüşümün işaret fişeği gibi geldi bana. Son veriler iktidarın ekonomiyi destekleme adı altında yapılan harcama hovardalığından vazgeçmiş olabileceği gösteriyor. Eğer kamu maliyesindeki olumsuzluğu düzelteme isteği sürdürülür, mali disipline geri dönülürse, önemli bir çıpa geri gelmiş olur. Bu kesinleşinceye kadar bütçe performansımız da riskli uygulamalar listesindeki yerini korur.

Dış ödemeler açısından da benzer bir durum söz konusu. Malum ekonominin yavaşlaması ve petrol fiyatının gerilemesi gibi arızi nedenlerle bizim cari işlemler açığımız bir süre ciddi bir daralma gösterdi. Ekonominin en önemli sorunlarından birisinin aşıldığı gibi yanlış bir duyguya kapıldık. Sevindik. Büyüme hızlanıp, petrol fiyatları da yükselmeye başlayınca eski düzen geri döndü. Son ay ise cari açığımız sanki yırtılmış gibi büyüdü. Sevinicimiz kursağımızda kaldı. Üstelik hızla büyüyen bir cari açığın başımız ne tür belalar açabileceğini önceki deneylerimizden biliyoruz. Belanın büyüğü genellikle açığın finansmanından geliyor. Bu kez de böyle bir çukurun içine düşme olasılığımız var. Uluslararası arenada yatırım yapılabilir konumda olup yatırımcıların iştahını açtığımız dönemlerimizde çukurun civarına dahi uğramızdık. Makul bir düzeye gerilemiş olan cari açığın finansmanında borçlanmadan kaçınıp doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları gibi borçlanma yaratmayan olanakları bolca kullandığımız dönemlerdi bunlar. Ama bugün durum farklı. Küresel krizin aşındırıcı etkisinin yanı sıra ekonomik ve siyasi risklerimizin artması bize dönük algıyı olumsuz yönde etkiledi. Bugünlerde doğrudan yatırımlar ayak sürüyor, portföy yatırımları ise kaçacak yer arıyor.

Bütün bunların bileşkesi Türkiye ekonomisine dönük risk algısını neredeyse tavana çakmış gibi. Bu durumda ünlü Moody’s fırsatı kaçırmadı ve kredi notumuz düşürüp risk algımızı iyice berbat etti. Bu koşullarda neler olabileceğini yine eski deneyimlerimizden biliyoruz. Ekonomi bu kadar risk yükü altına girince ilk patlama Türk Lirasından gelir. Lira değer kaybeder. Bu defa da böyle oldu. Türk Lirası dolar karşısında 3.95 düzeyinden döndü. Şimdilerde bunun 4.0 lirayı ne zaman bulacağı konusunda spekülasyonlar yapılıyor.

Türk lirasındaki böylesine zıplamayı sadece ulusal sorunların üst üste yığılmasından kaynaklandığını düşünmek doğru olmaz. Bir noktada devreye giren dış etkenlerin de bu süreçte etkisi var kuşkusuz. Örneğin TL’nin değer kaybetmesinde içerideki gelişmelere ek olarak dış piyasalarda ortaya çıkan çalkantının da etkisi oldu. Bozucu etkilerin başına Trump’ı koymak doğru olur diye düşünüyorum. İkinci sırada ise FED var. ABD Merkez Bankasının faizi yükseltme olasılığı oldukça yüksek. Bu olasılık sadece bizde değil bütün bize benzer ülkelerde gerginlik yaratıp, ulusal paraların değer kaybetmesine yol açıyor. Siz bu yazıyı okurken bu noktada düğümün nereye bağlandığını göreceğiz. FED bu defa da faizi artırmaktan cayarsa, kendi risklerimizle baş başa kalacağız. Bunlar da henüz TL’yi 4.0 liraya itecek güçte değil diye düşünüyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018