Kendimizi kandırmayalım

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı Batı’nın ileri karakolu olarak görev yapan Türkiye’den şimdi de, çoğunluğunu Suriye ve Irak’tan gelenlerin oluşturduğu göçmenlere siper olması isteniyor. Konuyu görüşmek üzere geçen hafta apar topar Türkiye’ye gelen Almanya Başbakanı Merkel’e, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu parasal destek, Türk vatandaşlarına vize kolaylığı ve tam üyelik müzakerelerinin hızlandırılması karşılığında yardımcı olabileceğimizi söylediler. AB’nin göçmenler için öngördüğü 3 milyar euro tutarındaki yardımın az olacağını düşünen olan Davutoğlu, kendilerinin bunu sabitlemek istemediklerini; yıllık bazda değerlendirmeye bağlanması gerektiğini belirtiyor. Anlaşılan; Suriye ve Irak’tan mülteci akını önümüzdeki yıllarda da devam edecek. Suriye içinde bir tampon bölge oluşturulması konusunda Türkiye’nin haklı taleplerine sessiz kalan Batı ülkeleri sonunda, Türkiye’yi tampon olarak kullanmaya karar verdi. İşimiz zor. Şu an itibariyle 2 milyon civarında göçmenin yaşadığı Türkiye, yakın bir gelecekte büyük çapta göçlere maruz kalabilir ki, bunu ülkenin ne ekonomisi, ne sosyal ne de siyasi yapısı kaldırabilir. Merkel, Türkiye’ye talepleri konusunda destek vereceğini söylüyor ancak, güvenmemeli. İktidara geldiğinden bu yana tam üyeliğe karşı olduğunu, Türkiye’ye imtiyazlı ortak statüsünü kabul ettirmeye çalıştığını bilmeyen yok.

***

Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt’de Robin Alexander, kontrolsuz göç akınını önlemek için Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu; bunun bilincinde olan Erdoğan’ın ise taviz koparmak peşinde olduğunu yazıyor. Muhalefet partileri ise, yaklaşan seçimler öncesinde Türkiye’yi ziyaret eden Merkel’i AKP’ye destek vermekle eleştiriyorlar. Yeşiller, Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını, gazete binalarının baskına uğradığını; Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ülkenin demokrasiye, ifade özgürlüğüne ve farklı inanışların bir arada özgürce yaşadığı bir ortama ihtiyacı olduğunun anlatılması gerektiğini ileri sürerken, iktidar ortağı Hristiyan Sosyalist Birliği, Türkiye’ye fazla taviz verilemeyeceğini, tam üyeliğin şu anda gündemde olmadığını; temel haklar, ifade ve basın özgürlüğü alanlarında Türkiye’nin önemli handikaplarının olduğunu belirtiyor. 800 bin göçmeni alacağını açıklayan Almanya durumdan tedirgin. Polisiye tedbirlerle göçün önüne geçmenin zor olduğunu, kendisi dışında Birliğin hiç bir ülkesinin elini taşın altına sokmadığını görüyor. Almanya Parlamentosu’nda geçen hafta onaylanan yeni mülteci yasasının sorunun çözümüne yardımcı olması zor. Hessen eyaleti Başbakanı Volker Bouffier, Almanya’nın bir İslam devleti olmasına izin vermeyeceklerini, ülkelerinde kalacak mültecilerin Alman toplumuna entegre olmalarının şart olduğunu, bu konuda taviz vermeyeceklerini açık açık söylüyor.

***

Seçimlere çok az bir zaman kaldı. 7 Haziran seçimleri sonrasında AKP ve CHP arasında bir koalisyon hükümeti kurulabilirdi. Koalisyonun gerçekleşmemesine gerekçe olarak Başbakan, AKP ve CHP arasında milli eğitim ve dış politika konularındaki derin görüş ayrılıklarını gösteriyor. 7 Haziran seçimlerinde sonuçların belli olmasından sonra zaten bunun işaretleri verilmiş; “İstikşafi” olarak adlandırılan koalisyon görüşmeleri ise tam olarak vaziyeti kurtarmak babında yapılmıştı. Demokrasiden ve laik sistemden uzaklaşan, terör olaylarının arttığı bir Türkiye AB’ye tam üye olabilir mi? Zaman zaman hükümet yetkililerinden AB’nin Türkiye’nin tek alternatifi olmadığı, Rusya ve Çin gibi ülkelerle ortaklıklara gidilebileceği yolunda açıklamalar duyuyoruz. Bunlar mümkündür. Unutulan nokta, Batılı bir ülke olan Rusya bir yana, Çin başta olmak üzere Uzakdoğu’nun sanayileşmiş ülkelerinin hemen hepsinin kalkınmada Batı modelini benimseyen ülkeler olduğu. Batı’nın üretim tarzı dışında, müziği ve sporu da Uzakdoğu’da ağırlığını arttırıyor. Ekonomik yönden AB’ye tam üye bazı ülkelerden daha iyi durumda olmasına rağmen Türkiye’nin şimdiye kadar tam üye olamamasının nedeni kültürel ve siyasi farklılıktır. Son yıllarda laik çizgiden sapan otokratik yönetim anlayışı maalesef bu farklılığı daha da derinleştirmiştir. AKP yetkilileri Türkiye’nin tam üyeliği konusunda samimi iseler, demokratik ve laik devleti güçlendirecek adımları bir an önce atmalıdırlar.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016