Kriz biter, işsizlik bitmez

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

2009 bitmeden son yazımı kaleme alıyorum. Bir anlamda bu yılın özeti bir yazı yazmalıyım ve ona uygun başlık bulmalıyım diye düşündüm. Sonunda da okuduğunuz başlık ortaya çıktı. Sanıyorum bu başlık yılın özeti.

Krizin sona erip ermediği geleneksel araç olan GSYH'deki artış ile ölçülecek. Yani bir ülkedeki GSYH'deki artış (büyüme oranı) ortaya çıkmış ise kriz bitti diye algılanacak. Hele bir de ülkenin büyüme oranı başka bir ülkeninkinden daha yüksek ise o ülke iktisadi olarak daha başarılı sayılacak. Bu ölçütü (GSYH düzeyi) bazı iktisatçılar sorgulasa da, genel eğilim ölçüt olarak pek sorgulanmıyor. Ülke yöneticilerince bir ülke dışında hiçbiri ülke bu ölçütü sorgulamaya girişmedi. Bunu tek yapan Fransa ve ülkenin Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy oldu. Sarkozy, içinde Nobel ödülü sahibi Amartya Sen ve Joseph Stiglitz olduğu bir grup iktisatçıya GSYH'nin ekonomideki gelişme için ne kadar yeterli olduğu konusunda bir araştırma yaptırdı. Araştırma sonucunda bunun yeterli olmadığı ortaya çıktı. Çünkü GSYH bir sosyal gösterge değil. Örneğin ekonomide büyüme var iken işsizlik artabilir. Bunun sonuçları da sosyal yönden aşınmaya neden olur. Fransa bunu 2008 yılında Paris gettolarında yaşanan olaylarla öğrendi. Sarkozy bunun farkında ve sorunun çözümü için akılcı bir çözüm arayışında.

Sarkozy'nun bu konuda ne kadar haklı olduğu son açıklanan OECD işsizlik verileri ile bir kere daha ortaya çıktı. Açıklanan verilere göre OECD'ye üye ülkelerde ortalama işsizlik oranı %8,8' ulaştı. Euro alanı ülkelerde işsizlik oranı ise %9,8 oldu. OECD'nin güçlü üyesi ABD'de işsizlik oranı %10, Fransa'da 10,1 düzeyine çıkmış durumda. OECD ülkeleri içinde en yüksek işsizlik oranları %19,3 ile İspanya ve %13,4 ile Türkiye'de.

2010'nun ilk çeyreğinde baz etkisi nedeni ile birçok ülkede pozitif büyüme oranlarına ulaşılacağı kesin gibidir. Buna karşın başta OECD, ILO ve IMF olmak üzere hiçbir uluslararası kuruluş işsizlik oranında düşüş beklemiyor. Bu aklı başında ülkeleri iki yönden endişelendiriyor. İlki işsizliğin neden olacağı sosyal yıkım, ikincisi ise işsizlik oranı düşmeden istikrarlı bir efektif talep yaratılamayacak olması. Bundan dolayı işsizliğin azaltılması 2010 ve sonrasında hükümetlerin çözmesi gereken temel sorun olacak.

Soruna yönelik iyi niyetli çözüm çabaları olsa da, politika arayışlarında eksiklikler bulunmakta. Bunların başında da artık işsizliğin çözümünde ülkelerin tek başına tümü ile çözüm üretmelerinin mümkün olmaması. Özellikle bizim gibi ihracata dayalı büyüme modelini benimseyen ülkeler, bir taraftan büyümelerini küresel ölçekte büyümeye bağlı kılarken, diğer taraftan da ihracatta rekabetçi olmak için maliyetleri azaltıcı politikalar üretmeleri gerekiyor. Bunun için ülkelerin ezberinde olan ilk önlem istihdam maliyetlerini aşağıya çekmek. Bunun içinde hükümetler ücret artışlarını sınırlamaya yönelik politikalar üretirken, firmalarda en düşük işçi sayısı ile üretim yapmaya çalışırlar. Sonuçta kaybedenler işi olan şanslılar ve işsizler olacak. Çalışanlarda kaybediyorlar. Çünkü çalışan yoksullara dönüşüyorlar.

Bu ikilemi mevcut büyüme modeli ile ulusal hükümetler tek başına çözemezler. Ancak büyüme modelinde değişikliğe giderek çözüm üretebilirler. Bu da oldukça zor. Çünkü hem hükümetler hem de onların danışmaları, bürokratları Ortodoks neo klasik modeli iman etmiş durumdalar. Bundan dolayı belki kötümser bir sav ama "kriz biter, işsizlik bitmez."

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019