Kronik sorunlar

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Gözlemciler dünya ekonomisi ile ilgili olarak oldukça olumlu bir tablo çiziyorlar. ABD’nin toparlanıyor olduğuna ilişkin yorumlara Avrupa’da katılıyor. Uzak Doğu’nun hızlı ülkelerinde küresel krizle birlikte inilen düzeyin ötesinde önemli bir hız kesme belirtisi yok. Sonuçta sanırım dünya ekonomisi 2017 yılını olumlu bir performans ile kapatacak. Bizdeki yorumcuları da izliyorsanız onların yorumları da pek farklı değil. Türkiye ekonomisinin 2017 performansı oldukça olumlu görünüyor. Hatta bu performansı abartılı tanımlara götürüp “şahlandık” falan diye niteleyenler de var. Şahlanma meselesi bir yana, 2017 yılına görece zayıf bir performans ile başlayan ekonominin sonradan toparlandığında bir kuşku yok. Eğer bütün performansı “büyüme” ile ölçersek gerçekten biz toparlanma var. Ama ekonominin değerlendirilmesini tek bir gösterge ile izlemek sakıncalı. Büyümenin yanına başka göstergeleri de eklediğimizde ekonominin başarılı gibi görünen performansı gölgeleniyor gibi.

Türkiye ekonomisinin pek çok sorunu var. Bunlardan bazısı devresel. Vakti geldiğinde bunlar sorun olarak arzı endam ediyor, sonra ortadan kalkıyorlar. Bazı sorunlar ithal malı. Dışarısı sıkıntıya düşünce sorun bize de taşınıyor. Bazı sorunlarımız da inatçı ve kronik nitelikli. Bunlar adeta donmuş, katılaşmış gibi. Uzun yıllardır bunlardan pek olumlu sinyal alınmıyor. Ekonomik performans olumlu yöne dönüyor olsa bile bunlarda güçlü bir kıpırdama olmuyor. Kronik diye nitelediğim sorunların sayısı çoğaltılabilir. Ama ben Türkiye ekonomisinde üç sorunun inatçı bir şekilde varlıklarını sürdürdüklerini, giderek katılaştıklarını düşünüyorum. Enflasyon bunlardan birisi. İşsizlik bir başkası. Dış ödeme dengesizliği ya da kısa ifadesi ile cari açık da beni rahatsız eden üçüncü kronik sorun.

Türkiye ekonomisinde enflasyon düzeyi hep yüksek. Bu çıplak gözle de böyle, öteki ülkelerle kıyaslanınca da böyle. Elimizde eylül ayı fiyat istatistikleri var. Siz bu yazıyı okuduğunuzda muhtemelen ekim ayı enflasyon bilgilerini de edinmiş olacaksınız. Son tahminler enflasyonun ekim ayında da yüksek dozlu seyrini sürdürdüğünü gösteriyor. Tüketici fiyatlarında ( mevsim etkilerinden arındırılmış) 2003 yılı eylül ayında, aylık bazda, yüzde 8.0 oranında bir yükselme olmuş. Bu sayı o yılın sonunda yüzde 9.3 düzeyine yükselmiş. Sonrasında da genellikle bu civarda dolaşmış. 2016 yılına kadar yıllık bazda (2008-2009 hariç) hep yüzde 7-10 aralığında dolaşmış. Dikkat ederseniz on beş yıllık bir dönemden söz ediyoruz. Bu sayılar nereden baksanız kronik nitelikli yüksek bir enflasyona işaret ediyor.

Türkiye ekonomisinin istihdam- işsizlik alanındaki performansı da benzer bir tablo çiziyor. 2005 yılın başında işsiz sayısı 1 milyon 971 kişiymiş. İşsizlik oranı da yüzde 9.2 olmuş. Küresel krizin başlangıcı olarak düşünülen 2007’nin nisan ayında Türkiye ekonomisinde işsiz sayısı 1 milyon 963 kişiye yükselmiş işsizlik oranı da yüzde 8.9 olarak ölçülmüş. Bu noktadan sonra işsizlik oranı yükselmiş ve 2008- 2017 (temmuz) döneminde yüzde 9 ile yüzde 16 arasında dolaşmış. İşsiz sayısı da 2016 yılı sonunda 3 milyon 665 bin kişiye yükselmiş, işsizlik oranı da yüzde 11.9 olmuş. İçinde bulunduğumuz yılın temmuz ayında işsiz sayısı 3 milyon 558 bin kişi, işsizlik oranı da yüzde 11.2 olarak hesaplanmış. Bu yazıda işsizliğin “genç işsizliği” ya da “eğitilmiş insan işsizliği” vb. gibi öteki boyutlarını irdelemiyoruz. Fırsat bulduğumuzda bunu yaparız. Burada vurgulamak istediğimiz nokta genel olarak işsizlikteki direnç ve katılaşma. Yaptığımız kaba analiz bu sorunun küresel kriz öncesinde de var olduğunu, krizle birlikte boyutunun büyüdüğünü ve günümüzde de yüksek düzeyde seyrettiğini, yani kronik bir nitelik kazandığını gösteriyor.

Üçüncü kronik sorun olarak işaret ettiğim cari açık sorunu ben kendimizi bildim bileli var. Sanırım benden sonra da devem edecek. Bu sorun ekonominin ticaret bazında rekabet gücünün zayıflığından kaynaklanıyor. Özellikle sanayi üretiminde bu özellik son yıllarda daha da baskın hale gelmiş durumda. Bu arada ekonominin görece yavaşlamış olmasının ithalatı baskılaması, enerji fiyatlarındaki hacimli gerilemenin ithalat faturasının geriletmesi gibi nedenlerle dış açığın daralmasının yanıltıcı bir yanı olduğuna işaret etmek gerekiyor. Ekonominin hızlanması ve petrol fiyatlarında kısmi toparlama sonucunda cari açığın yeniden yükselmeye başlaması bu görüşü destekliyor. Nitekim 2016 yılı ocak-ağustos döneminde 22.8 milyar dolar olan cari açık bu yılın aynı döneminde 27.2 milyar dolara yükselmiş durumda. Büyüme ve enerji kaynaklı düzelme bu baskı ortadan kalkınca yerini tekrar açığa bırakmış gibi görünüyor. Bu tablo Türkiye ekonomisinde cari işlemler açığının kronik niteliğinin altını kalın çizgiyle çiziyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018