Magna Carta 800 yaşında

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM edip.oymen@outlook.com

Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin kabartmalı resimli bronz kapıları sabah açılır, akşam kapanır. Kabartmalarda neyin resmediliğini, sabah çok erkenden veya akşam mesaiden sonra yakından görebilir turistler. İki kanattaki 8 panelden üçünde iki Orta Çağ kişisi karşılıklı dururlar. Sağ alttaki panelde, kral görünümlü biriyle, eli kılıcında tehditkar duruşlu başka biri. Panelde Magna Carta yazar... Bir üst panelde yine öyle iki kişi: Kral görünümlüye, birisi, elindeki parşömeni gösteriyor. Daha üsttekinde, yine benzer bir görüntü. Ama bu sefer, soldaki kişinin üzerinde Coke yazıyor. 

Bunlar, Magna Carta’nın üç önemli aşamasını simgeliyor. İyi de, Magna Carta bir İngiliz hukuk konusu değil mi? Washington’da mahkeme kapısında ne işi var? Var, çünkü ABD hukukunun temeli de Magna Carta’ya dayalı. ABD kurucuları, terk ettikleri İngiltere’yi yeterince özgür bulmuyordu. Bu siyasi iklimi reddettiler, ama hukukunu kabullenip, Amerika’ya taşıdılar. Antik Yunan tapınağı görünümlü Anayasa Mahkemesi (Supreme Court) kapısında, evrensel hukuku temsil eden 8 panelden üçünü Magna Carta ve sonrasındaki iyileştirmelerine ayırdılar. 

Bu yıl 800. yıldönümü kutlanmakta olan Magna Carta, hükümdarın mutlakiyetinin sınırlanması ve insan haklarının ilk kez tanımlanması olarak bilinir. Ama İngiltere’de, daha 1100 yılında toprak sahipleriyle Kral Henry arasında varılan anlaşmayla, ortaya bir Özgürlükler İmtiyazı (Charter of Liberties) belgesi çıkmıştı. Magna Carta, “kötü kral” John ile yine toprak sahipleri arasında müzakere edildi. Kralın yetkilerini sınırlama fikri ilk kez bu metinde yer aldı. Ama Orta Çağ’da böyle bir fikrin uygulanma imkanı sıfırın altındaydı. Yine de, kısalı uzunlu 63 madde arasında bugün de anlamı büyük olan 39. maddeye bakınız: 

“Eşitlerinin yasal bir kararı veya mevcut bir yasa olmadan özgür kişi tutuklanamaz, hapsedilemez, haklarından, mallarından mahrum bırakılamaz, yasa dışı ilan edilemez, sürülemez, kendisine kötü muamele yapılamaz. Hiçbir özgür kişiye zor kullanmayacağız, başkalarının zor kullanmasını istemeyeceğiz.” 

Bu harika cümleler, elbette sadece toprak sahiplerinin Kral’dan talebiydi. Ama 1275’te bu haklar yurttaşlar için de geçerli sayıldı. ABD Anayasa Mahkeme kapısındaki ikinci panele konu oldu (Jüri sistemini kuran Westminster Yasası.) Ve geldik üçüncü panele: Başyargıç Sir Edward Coke, 1612’de, hukuki bir konudaki uyuşmazlığa Kral Birinci James’in çözüm bulma girişimini kamuoyu önünde tartışarak özetle şöyle demişti: “Kral, İngiliz hukukuna göre hiç bir davada taraf olamaz, hüküm veremez. Davaya yargıçlar karar verir.” 

Birinci James’in sorunlu oğlu Birinci Charles döneminde parlamento ve kralın yetkileri tartışması daha büyüdü, büyüdü, iç savaşa dönüştü. Avrupa’da, kralı, “yetkilerini aştı ve parlamentoyu hiçe saydı” diye vatana ihanetle suçlayıp idam etmek, ilk İngilizlere nasip oldu. Bugün Kraliçe, büyük bir törensel tantana ile her yıl Parlamento’nun Açılış Töreni’ne katılır. Ve orada bir konuşma yapar. Ama bu, başbakan ve hükümetin yazdığı konuşmadır. Kraliçe (veya kral), başbakanın izni olmadan demeç veremez, karar alamaz. Benzer bir durum ABD Başkanı için de geçerli. Kongre’nin onayı olmadan harcama yapamaz. Magna Carta, her ne kadar çok eski ve tarihi bir belgeyse de, uygulaması hâlâ güncel, hukuken geçerli. Hele ABD’de, İngiltere’den daha çok benimseniyor. 

O kadar ki, web sisteminin mucidi Sir Tim Berners-Lee şöyle diyor: “İnternetin herkese yararlı olmasını sağlamak ve inovasyonu teşvik etmesi amacıyla web için bir Magna Carta hazırlamayı, bir Evrensel Web Bildirgesi hazırlamayı öneriyorum.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019