Medeniyetler çatışması medeniyetler buluşmasına Dönüştürülemez mi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF dunyaweb@dunya.com

Al Jazeera’nın 6 Eylül tarihli baskısında Afzal Ashraf yazısının başlığını; “Mülteci Krizi: Körfez ülkeleri neredeler?” şeklinde koymuş. Bashar al-Assad rejimini devirmek için bazı ülkelerle birlikte muhalif güçlere milyonlarca dolarlık para ve silah yardımı yapan; kişi başına gelir yönünden dünyanın en zenginleri arasında yer alan Körfez ülkeleri, iç savaştan dolayı ülkelerini terk etmek zorunda kalan yüzbinlerce Suriyeliye karşı ilgisiz. Mültecilerin akınına uğrayan bölge ülkeleri, Türkiye dışında, Ürdün ve Lübnan. Her dört kişiden birinin Suriyeli olduğu Lübnan’da hükümet, nüfus dengesinin Sunniler lehine bozulmasından çekindiği için artık daha fazla Suriyeli istemiyor. Bir milyonun üzerinde Suriye uyruklunun yaşadığı tahmin edilen Ürdün’ün durumu daha zor. Mısır ise, Müslüman Kardeşler örgütünün ülkeye sızmasına karşı Suriyelilere kapılarını kapatmış durumda. Çevre ülkelere sığınan, büyük çoğunluğunu Suriyelilerin oluşturduğu mültecilerin hemen hepsinin tercihi, Akdeniz veya Ege’de ölümü bile göze alarak Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gitmek. Avrupa denince de akla ilk gelen gelen ülke Almanya. Almanya’ya gitmek isteyen mültecilere izin vermenin Avrupa’nın sonu olacağını söyleyen Macar Başbakanı Viktor Orban, farklı medeniyetlerden kitleler halinde akın edenler nedeniyle Avrupa’nın varlığının, değerlerinin ve yaşam tarzının tehlikede olduğunu söylüyor. Dile getirmeseler de, diğer Avrupa ülkelerinin bu konuda farklı düşündükleri söylenemez. Göç istilası tehlikesiyle karşı karşıya olmamasına rağmen, 2016’daki başkanlık seçimlerine hazırlanan Amerika’da bazı Cumhuriyetçi adayların ağzından benzer ifadeler çıkıyor. Mülteci sorununun insani boyutu ne yazık ki temeldeki çelişkiyi ortadan kaldırmaya yetmiyor. Batı’nın, değerlerine toptan karşı; demokrasiyi, fikir özgürlüğünü her fırsatta karalayan köktendinciliğe karşı kendisini korumaya çalışması çok normal.

***
Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği'nin kaynaklarına göre, 2011’de 22.4 milyon nüfusa sahip olan Suriye’de, beşinci yılına giren iç savaştan dolayı 250 binin üzerinde insan hayatını kaybederken, 4 milyonun üzerinde kişi ülkeyi terk etmiş. Yaklaşık 8 milyonu ise ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalmışlar. Ülkeyi terkeden 4 milyonun yarısı uzunca bir süreden beri Türkiye’de. Şimdiye kadar gelişmelere sessiz kalan Avrupa ülkeleri işin ciddiyetini nihayet anladılar. İngiltere ve Fransa’nın almayı taahhüt ettikleri mülteci sayısı, aslında “mülteci istemiyoruz” demenin kibarcasından başka bir şey değil. Mültecilerin Avrupa’daki gözdesi Almanya’nın ise bu yılın sonuna kadar 800 bin kişiye kapısını açacağı söyleniyor. Alman Hükümeti'ne göre, bütçeye 10 milyar euronun üzerinde ilave bir yük getireceği belirtilen mültecilerin ekonomi üzerinde olumsuz bir etkisi olmayacak. Çoğunluğunu çocuk ve gençlerin oluşturduğu mülteciler, uyum sürecini hızlı bir şekilde atlatabilirlerse yaşlanan Alman toplumunda ekonomik büyümeye destek de olabilirler.
***
Geçen hafta, Sırbistan üzerinden Budapeşte’ye ulaşan binlerce mültecinin Almanya’ya götürülme bahanesiyle trenlere doldurulup göçmen kampına götürülmeye çalışılması üzerine, Macar polisiyle mülteciler arasında çıkan çatışmalardan televizyon ekranlarına yansıyanlar gelecek yılların, özellikle halkının çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler açısından zor geçeceğinin önemli bir göstergesi. Mülteci akını sadece iç savaşlardan kaynaklanmıyor. Pakistan ve Bangladeş gibi ülkeler iç savaş içinde olmamalarına karşın, mülteciler arasında bu ülkelerden olanlar da var.

Mültecilerin tamamının Müslüman ülkelerden olması, bu ülkelerde yaşayan halkların memnuniyetsizliğinin bir sonucu. İslam ülkelerinin hemen hepsi, petrol zengini olanlar bir yana bırakılırsa ekonomik yönden geri. Bu ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal yönlerden geri kalmalarında özgür ve bilimsel düşünceye kapalı olmalarının etkisi büyüktür. İslam dünyasının, Batı ülkeleri (bunlara coğrafi konumları farklı olsa da eğitimde, bilimde, teknikte ve sanatta Batılı düşünce tarzını benimsediklerinden dolayı Rusya, Çin, Japonya ve Uzakdoğu ülkeleri de dahildir) karşısında ayakta kalabilmeleri; ekonomik ve sosyal yönden ciddi bir değişim geçirmelerine; düşünce ve uygulama alanında kendilerini yenilemelerine bağlı. Her şeyin baş döndürücü bir hızla değiştiği dünyada, kurtuluşu miyadını doldurmuş sistemlerde arayan, değişime kapalı toplumların ayakta kalma şansı yok. Bazı düşünürlerin sözünü ettiği medeniyetler çatışmasını medeniyetler buluşmasına çevirmek için İslam dünyasına öncelikle de, galiba Türkiye’ye çok iş düşüyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016