Milli menfaat

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Geçtiğimiz haftalarda Türkiye'deki şirket satımlarına değinerek (blok satış, özelleştirme, vs., hariç) bu tür işlemlerin ülkeye ne yarar sağladığı konusunu işlemeye çalışmıştım. Bazı okurlar benim kamu-yararı üretim temelinde yapılması gereken değerlendirmeleri 'milli ekonomi' militanı olduğum yönünde değerlendirmişler. Günümüzde milli ekonominin artık ne anlama geldiğini ben pek bilemiyorum. İşlemek istediğim konu milli-ekonomi değil milli-menfaat. Günümüzde neyin milli neyin gayr-ı milli! olduğunu anlamak o kadar kolay değil. Basında milli kalmak konusunda ateşli yazılar da var elbette. Söz gelimi aşağıdaki yazı:

"Sevgili dostlarım, Türkiye'nin başta telekom-savunma endüstrisi ile ilgili adımları içeride-dışarda ve özellikle bölge ülkelerinin bazılarında hayranlıkla izlenirken, şirketleri "ederi üzerinde alalım" havasına giren küresel çakallar da ortada dolanmaya başladı…Amaç açık; kafa bulandırmak, ele geçirmek…Tavır da çok küstah; ederinden fazla verelim, içerideki ortaklarımızla alalım!" "Piyasa değeri üzerinde para verip alamayacaksınız"..."Bu ortalarda dolanan çakal yavrularına sesleniyorum; ne kadar akıllısınız değil mi! Piyasa değerlerinin veya ortalama tahmin edilen değerlerin üzerinde fiyatlar ile size satacağız, siz de "kimin adına bu alımlar yapıyorsanız", alıp şirketleri kontrol edeceksiniz ve/veya öldüreceksiniz!..."Ey çakallar, daha önce de yazmıştım, bir daha yazayım; sizce 10 yıldır verilen bu "üreteceğiz mücadelesi" sonucu ortaya çıkan "elimizdeki değerleri" size satar mıyız? SATMAYIZ! MİLLİ KALMASI GEREKEN HİÇBİR ŞİRKETİ SİZE SATMAYIZ, SATMAYACAĞIZ! "1

Yazar yazısını "Milli kalması gereken her dinamik milli kalacak" sloganıyla bitirmiş. Dediğim gibi ben hangi dinamiğin milli olup hangisinin milli olmadığını ve neyin stratejik olduğunu tanımlayamadığım için işlemeye çalıştığım konunun Sn. Bulut'un tezleri ile bir ilgisinin olmadığını okurlarıma bir hatırlatmak istedim.

Bazı okurlar da Türk işletmelerinin de yurt dışından satın alma yaptıklarını hatırlatmışlar. Doğrudur. Söz gelimi Türkiye'de Colin's ve Loft markaları ile tanınan Eroğlu Holding dünyanın en büyük moda firmaları arasında yer alan ve 56 ülkede 500'den fazla mağazası ile faaliyet gösteren Mexx'i 2015 yılında satın aldı. Eroğlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Eroğlu, o sıra "Mexx, bizim için büyük bir potansiyel barındırıyor. Colin's ve Loft'la 38 ülkede yakaladığımız başarıyı Mexx'le daha da öteye taşıyacağız. Mexx gibi bir moda devini markamız yapmak, hem ülkemiz hem holdingimiz adına gurur verici bir gelişmedir" dedi. Eroğlu, Mexx'le Türkiye'de 5 yıl içinde 100 mağaza açacak ve 1 milyar TL ciro yapmayı hedefleyecekti. Ancak bunlar olmadı. Eroğlu Mexx'i Hollandalı bir moda firması olan RNF Holding'e sattı. Diyeceğim o ki bu alım-satım işlerini takip zor iş.

Bırakınız hangi işletme satıldı, hangi işletme aldı konusunu takip etmeyi, bir yerde satın alanların kimliklerini ve nedenlerini öğrenmek bile ciddi 'araştırmacı gazetecilik' işi. Gazeteci dostlar kusura bakmasınlar bizde bu tür gazetecilik çok yaygın değildir. Mesela, Türkiye ambalaj sektörünün önde gelen şirketlerinden Korozo'yu Actera Group aldı. Korozo'nun cirosu 250 milyon euro. Bu işletmenin İstanbul ve İzmir'de dokuz fabrikası var. Actera Group kendini "Danışmanlığını yaptığı fonların 2.7 milyar ABD Dolar'ını aşan sermaye bazı ile Türkiye'deki yatırımlara odaklanmış en büyük özel sermaye şirketi" olarak tanıtıyor. Yönetim kurulu belli ama sahibi tam belli değil. Bir çoğu yabancı fonu temsil ediyor.

Bir çok aracı şirket de çeşitli unvanlar altında bu işle uğraşıyor. Söz gelimi Korozo'yu Actera guruba pazarlayan ÜNLÜ & Co gibi. Bu 'yatırım bankacısı' olarak uluslararası ödüller kazanmış işletme son bir yıl içinde Yıldız Holding'in içecek şirketleri Della Gıda, Bahar Su ve İlk Mevsim Meyve Suları'nın 335 milyon TL karşılığında Japon içecek şirketi DyDo DRINCO'ya satılmasında da 'finansal danışman' olarak görev yapmış.

Diyeceğim o ki bu satın alma ve birleşme konusuna "Satılanlar Milli mi? Stratejik mi?" veya "Biz mi onları aldık onlar mı bizi aldı?" veya "Kim aldı? Kime sattı? Neden sattı? Nasıl sattı?" açılarından yaklaşarak bir analiz yapmak bayağı iş. Bu iş yapılsa bile bunun bir akademik vaka geliştirmenin ötesinde ne faydası olacağını da pek bilemiyorum doğrusu. Neyse yanlış anlamaları engellemek için bu kadar gayret yeter. Doğru anlama şu şeklide olmalı: Derdim milli-gayr-ı milli değil; yabancılar bizim malları aldı almadı değil; alan Türk mü? Japon mu? o da değil. Ben sadece satış ve birleşmelerden bu ülke ne kazandı? Konusuna değinmek istiyorum. Benim için önemli olan Ülkemin menfaatleridir. Onun için diyorum ki bu tür işlemleri (A) kısa ve (B) uzun dönemde üretilen kamu-yararı açısından değerlendirmek gerekir.

Bir zamanlar devlet her yatırımdan bir yapılabilirlik etüdü isterdi. Bu etütler bakanlıklarca ve kurullarca (söz gelimi Devler Planlama gibi) değerlendirilir, bu bakanlıklar ve kurumlar girişimin ülkenin menfaatlerine uygun olduğuna karar verirlerse; olur izni verirlerdi. Değerlendirmeler yaratılan katma eğer, bölgesel kalkınmaya katkı, yaratılan istihdam, başka sanayileri canlandırma, ödenecek vergi filan gibi 'milli çıkar' parametreleri kullanılarak yapılırdı. Aslına bakarsanız fikir doğruydu hala da doğrudur. Doğrudur da uygulaması öyle kolay değildi. Hala da değildir. Bu yaklaşım uygulamada o kadar zorluk ve yozluk çıkardı ki sonunda gevşedi neredeyse kullanılmayan bir formalite haline geldi. Bu konuya sonra değinmek istiyorum. Dikkatli okurlarım anlamışlardır. Benim aklım oralarda kaldı. Bu yaklaşım ne devletçi bir politikayı teşvik ne de girişimciliğe köstek olarak ele alınmamalıdır.

Şimdi diyelim ki Türkiye'nin A şirketi bir B şirketine satıldı. Türkiye bundan ne kazandı bakmak gerek. Kim bakmalı sorusunun cevabı uzun. Rekabet Kurulu bakar, bakanlıklar bakar, sektör temsilcileri bakar, araştırmacı gazeteciler bakar. Ve tavır alırlar. Yani, bu işlem sonucu ne kadar kamu yararı ne kadar üretildi bakacaklar. Bir kere sektörde ulusal rekabet azaldı mı? Çoğaldı mı bakacağız. Kamu-yararının üretiminin rekabet arttıkça artacağını kabul edersek, rekabet azaldıysa bu işlemi beğenmeyeceğiz. Bir de uluslararası rekabete bakacağız. Söz gelimi, A şirketi uluslararası pazarda hakim duruma gelebilecek bir güce erişmiş ve bunu alanlar da yabacı bir rakip şirketse bunu da aynı gerekçeyle beğenmeyeceğiz. Sonra üretilen kamu yararına bakacağız. İhracat, yaratılan katma değer, istihdam, bölgesel kalkınma gibi ulusal parametrelere ne oldu ona bakacağız. A şirketini alan B şirketi işletmeyi ihracat, istihdam, yerel ekonomiyi teşvik, vergi baz, vs., konularında ileri mi götürecek yoksa öyle olduğu yerde bırakacak hatta kapatacak mı? Yani alış nedeni bir şekilde kendine hizmet mi? Yoksa ülkeye bir katkı sağlayacak mı?

Bir okurumun yazısından esinlenerek yazıyorum (arzusu üzerine adını, işletmeyi ve yazı detaylarını sizinle paylaşamıyorum). İşletme milli miydi? mi stratejik miydi? bilemiyorum ama satılmış. Satıldıktan sonra ihracatı bir miktar artmış. Satışlar TL bazında artmış ama döviz olarak artmamış. Firmayı alan yabancı kuruluş işletmenin geliştirdiği teknolojilerle başka ülkelerde yatırım yapmış. Orada pazar payı ele geçirmiş. İstihdam çok az artmış. İşletme zarar gösteriyormuş. Firmayı satanlar da paralarını alıp yurt dışına yerleşmişler. Okurum; benim gibi soruyor. Ülkem bu işten ne kazandı? El cevap: Kazanmamış kaybetmiş. Alan memnun, satan memnun ama kusura bakmayın ben memnun değilim.

Sağlıcakla kalın...

(1) Yiğit BULUT, 12 Temmuz 2017 Çarşamba, Stratejik şirketler-Kurumlar 'milli' kalacak, Star Gazetesi

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019