Ne yani ne iş yaptıklarını bilmiyorlar mı?

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Bunca yıldır dünyanın dört bir tarafında İşletmecilerin, CEO'ların, pazarlama ve üretim sorumlularının ne iş yaptığını kendilerine anlatıyorum. "Ayıp olmuyor mu?" diye soruyorsanız hayır olmuyor. "Yani bunlar ne iş yaptıklarını bilmiyorlar mı?" diye soruyorsanız: Haşaa! elbette biliyorlar ama bir türlü tanımlayamıyorlar. İleride anlatacağım gibi işletmecilik konusundaki uygulamalı çalışmalarıma 1987 yılında bu tanım sıkıntısından başladım. İddia etmekte bir sakınca görmüyorum: Literatürde işletmecilerin, CEO'ların, pazarlama ve üretim sorumlularının işlerinin ne olduğunu anlatan doyurucu tanımlar bulamazsınız. Mezun olduğum ODTÜ İdari İlimler Fakültesi 1969 yıllığı işletmecilerin ne iş yaptıklarını aşağıdaki paragrafta yazıldığı gibi anlatıyordu:

"Bir yöneticinin neyin yapılmasına karar vermek; yapılmasını birinden istemek; o işin neden yapılmaması  veya neden söylendiği biçimde yapılmaması gerektiğini dinlemekten başka hemen hemen hiç bir işi yoktur. Sonrasında yönetici işin yapılıp yapılmadığını keşfetmek; neden yapılmadığını araştırmak ve bu konuda işi yapması gereken kişinin her türlü mazeretini dinlemek; yapıldıysa doğru yapılıp yapılmadığına bakarak doğru yapılmadığını! bulmakla da görevlidir. Yönetici dahası işin nasıl yapılması gerektiğini "yapılmış yapılmıştır artık karıştırmayayım bari" sonucuna varmak için  anlatmak; bir işi doğru dürüst yapamayan personeli kovma zamanının (Bu personelin büyük olasılıkla çoluk çocuk sahibi biri olması ve başka birinin işi daha iyi yapacağının hatta daha beter bir iş çıkaramayacağının bir garantisi olmadığından) daha gelmediğini de düşünmelidir.  Yönetici taa başından kendisi yapsaydı doğru yapmanın yirmi dakika alacağı bir işin başka biri tarafından üç haftada yanlış yapıldığını bulmak için iki hafta vakit harcayan kişidir."

Bu kaynağı belirsiz tanım, bir yöneticinin ne iş yaptığını gülmece yolu ile de olsa iyi anlatan tanımlardan biridir. Sınıf arkadaşlarımdan hangisi nereden buldu bilmiyorum ama bu tanım hala popüler. Niye popüler olduğu açık değilse izin verin açıklamaya çalışayım.

Esprili satırların arasını iyi okursanız tanımda bazı doğrular hemen göze çarpıyor:

1. Yönetici neyin yapılması kararını veriyor

2. Yönetici o şeyin nasıl yapılacağını biliyor

3. Yönetici o yapılacak şey neyse kimin tarafından yapılması gerektiğini de biliyor

4. Yönetici işin yapılıp yapılmadığını gösterecek takip sistemlerine sahip

5. Yönetici işin doğru yapılıp yapılmadığını gösterecek sistemlere de sahip

6. Yönetici işin yapılması için gereken kaynakları hesaplayabiliyor

7. Yönetici işin yapılmasında kullanılan kaynakların kullanımını denetleyebiliyor.

Bu az buz iş mi? Bu tanıma bu gözle bakarsanız "Yöneticinin bundan başka hemen hemen hiç bir işi yoktur" cümlesinin bu paragraftaki ironi olduğunu hemen anlarsınız.

Daha önceki sohbetlerimizde karne metodundan bahsederken şöyle demiştik: "Şimdi şu yönteme bir daha bakalım. Önce arzulanan mali sonuçlara varmak için ne yapmak gerektiğini bileceksiniz, bu bir. Sonra bunları nasıl yapacağınızı da bileceksiniz ki bunları yapıp yapmadığınızı gösterecek ölçütler geliştirebilesiniz, bu iki. Sonra bu ölçütleri işletmeye yerleştirip kullanacaksınız, bu üç. Eğer ölçütler hedeften sapmışsa neden olduğunu bulup, bilip düzelteceksiniz, bu da dört. Benim aklıma gelen soruysa şuydu: Bir yönetici bütün bunları biliyorsa bu yönteme ne gerek var?" Demek ki 1969 yılında ODTÜ İşletmecilik Bölümünden mezun olan bizler şaka maka derken işin doğrusunu 1990 yılında karne metodunu ilk bulan Schniederman'dan, ondan duyup 1992'de anlatan Maisel'den ve yine aynı yıl dünyaya tanıtan Kaplan ve Norton'dan  yirmi sene önce yıllığımıza yazmışız da haberimiz yokmuş.

Hadi… bizim İşletmecilerin, CEO'ların, Pazarlama ve Üretim sorumlularının işlerinin ne olduğundan haberimiz yoktu; biz alt tarafı ne işe yaradığımızı bilmeyen, çiçeği burnunda gençlerdik. Pekii' bize işletme anlatan hocalarımızın niye haberi yoktu? Aradan yirmi sene geçmiş hala iş tanımı arıyoruz. Neyse, dedim ya benden bazen geleneksel öğreti dışı şeyler duyacaksınız bu da onlardan biri.

İşletmecinin işini tanımlayacağız: İlk adımdan başlayalım bize şaka gibi görünen tanımın ilk iki mesajı yöneticinin neyin yapılması gerektiğini ve o şeyin nasıl yapılacağını biliyor olduğu şeklindeydi. Bu ikisinin ayırımı nedense işletme literatüründe tam anlamıyla es geçilen bir konu: Ne yapılması gerektiği ile nasıl yapılacağı çorba olmuş birbirine girmiş. Bildiğim hiç bir ilim dalında hatta bilim sayılmayan dallarda bile bu kadar karmaşa yok. Zaten biraz sıkışınca "İşletmecilik ilim değil, ilim ve sanat karışımıdır" der çıkarlar işin içinden. İlerideki sohbetlerimizde bu konuya da açıklık getireceğiz. İşletmecilik ilimdir.

 Ne yapılacağı ile nasıl yapılacağı birbirine nasıl karıştırılır anlaması zor. Lokantalarda ahçı yemek listesi ile yemeğin nasıl yapılacağını birbirine karıştırmaz. Yemek listesi başka, yemeğin nasıl yapılacağı başka. Marangoz dolap mı yapacak iskemle mi önce karar verir sonra nasıl bir dolap veya iskemle yapacağını kararlaştırır, sonra da nasıl yapacağına. Bunları birbirlerine karıştırmazlar, karıştıramazlar. Ahçı, marangoz karıştırmaz ama işletmecilik yazarları karıştırır.

Şimdi strateji konusundaki literatüre bir bakın. Kütüphaneler dolusu kitap ne anlatıyor? Paylaşım, mukayeseli avantajlara yoğunlaşma, rakipleri irdeleme, pazar payına önem falan filan. Bunların hiç biri stratejinin ne olduğunu söylemiyor ki. Strateji kurulurken bunun nasıl yapılacağını anlatıyorlar. Zaten onun için bu konuda yazılanların derlendiği iyi kitaplardan biri olan bir yayın konuyu sürek avına benzetip 'Strategy Safari: The Complete Guide Through the Wilds of Strategic Management' başlığını kullanmış. Türkçe'si var mı? Bilmiyorum ama İngilizce biliyorsanız okuyun. Strateji tasarlarken bunu nasıl yapacaksınız öğrenirsiniz ama stratejinin ne olduğunu öğrenemezsiniz. Bu karmaşanın nedeni aslında çok basit: Ne yapılması gerektiğinin bir tanımını vermeden tavsiyeler vermek arzusu.

Ne yapılacağının bir dökümünü yapabilmek için önce temel bir soruya cevap vermemiz gerekiyor: Amacımız ne? Öyle ya ne yapacağınız tamamen sonuçta ne beklediğinize bağlı değil mi? Demek ki işe şirket amaçlarını irdeleyerek başlamak gerek. İşte ipler burada kopuyor. Bir işletmenin amacının ne olduğu kaybolmuş vaziyette. Onun içinde işletmecilerin ne yapacağı ile nasıl yapacakları birbirine giriyor. Kimi "Lider gerek" diyor, kimi "Elemanlarınızı motive edin" diyor, kimi kalite kimi maliyet konusunu ileri sürüyor. Kimse de "Niye kardeşim" demiyor. Bunların hepsi iyide "Niye lider arayalım?", "Elemanlarımız motive olup da ne olacak?", "Kaliteli mal yapınca ne olacak?",  "Düşük maliyet niye gerek?" diye sormuyor.  

Karne metoduna kredi verelim: İşe şirket amaçlarını irdeleyerek başlamışlar. Gelgelelim orada da kalmışlar. Diyorlar ki amaç "Hissedarların tatminidir". Yani hissedarlar "Oh tatmin olduk, Allah'a şükür, Elhamdülillah" derlerse şirket amacına ulaşmış sayılacak! İsterseniz kar zarar cetvellerini, bilançoları bir kenara bırakalım hissedar anketleri yapalım. Aykırı ressam Salvador Dali "Bazı günler kendimi aşırı tatminden ölecek gibi hissediyorum" demiş. Demek ki taminin de derecesi var. Bir dahaki sohbetimizde buna bir bakacağız. Ne yapmalı ki hissedarlar "Allah'a şükür, Elhamdülillah" desinler ve kendilerini aşırı tatminden ölecek gibi hissetsinler. Bir dahaki yazımızda temel tanımlara değinecek, bir şirketin amacını ve dolayısıyla işletmecilerin ne iş yaptığını tartışacağız.

Sağlıcakla kalın

(1) Strategy Safari: The complete guide through the wilds of strategic management, 2/E, Henry Mintzberg, McGill University, Bruce Ahlstrand, Joseph B. Lampel, City University, London, 2008

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019