QE3’ten çıkış sancılı olacak!

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

 

Aslında her şey FED Başkanı Bernanke’nin 22 Mayıs’taki yazılı demeciyle başladı. Bu demeçte 1-2 toplantı sonrasında parasal genişleme programında (QE3) yavaşlamaya gidileceği yönünde bir ibarenin yer alması küresel piyasalarda bir anda bir satış dalgasının başlamasına yol açtı. Neredeyse dünyadaki tüm tahvil faizleri yükseldi, Japonya’daki Abenomics mucizesi çöktü ve Türkiye dahil tüm GOP’lardan para çıkışları başladı. Böyle bir ortamda, piyasalar geçen haftaki FED toplantısında Bernanke’den piyasaları yatıştırıcı yönde somut işaretler vermesini umuyordu. Aslında Bernanke de satır aralarında işsizlik oranı %7’e düşene kadar (ki bunun 2014’ün ortasından önce olacağını tahmin etmiyor) varlık alım programının sonlandırılmayacağının ve bu oran %6.5 (ve hatta %6’ya) düşene kadar politika faizinde herhangi bir artırıma gidilmeyeceğinin altını çizmeye çalıştı. Ancak piyasalar bu satır araları yerine, konuşmanın ana teması olan “parasal genişlemeye evvel ahirde son verilecektir”e odaklanmayı tercih ettiler.

Toplantı sonrasında, satışların neredeyse bir panik satış havasına dönüştüğü ve ABD 10 yıllık tahvillerinin hızla 2.70 seviyelerine kadar tırmandığı görüldü. Aynı günlerde Çin para piyasalarında meydana gelen sıkışıklık da tabir yerindeyse gelişmelere tuz-biber ekti. (Burada Çin’deki gelişmelerle ilgili bir parantez açmak da gerekiyor. Çin küresel krizden beri gerek bankacılık, gerekse de gölge bankacılık sistemini anormal miktarlarda stimüle ederek, ekonomisinin hızlı büyümesini sürdürebildi. Ancak, 2008 yılında milli hasılasının %125’e denk gelen banka borçları bugün %200’ü aşmış vaziyette. Çin bu şekilde milli hasılasının yarısı oranında bir yatırım oranına ulaştı. Bugün ise bu yatırımların fizibilitesi ve bankaların takipteki alacakları konusunda ciddi soru işaretleri ortaya çıkmış durumda. Ve bundan da öte artık Çin’in Dünya ekonomisinden bağımsız olarak kendi başına uygulayabileceği bir canlandırma silahı (kredilerin körüklenmesi) kalmamış durumda. Çin’in dünya büyümesinin motoru olma özelliğini kaybetmiş olmasının hem FED’in çıkış programının zamanlamasını, hem de diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin durumunu daha da sorgulanabilir bir hale getirdiği muhakkak.)

FED QE3 ile halihazırda her ay 40 milyar dolar mortgage tahvili ve 45 milyar dolar da hazine tahvili alarak piyasaya para enjekte etmekte. Haliyle bu alımların ilk etkisi uzun vadeli faizleri düşürmek şeklinde. Ancak, daha sonraki etkinin, düşük faizlerin ve giren paranın orta vadede enflasyonu ve ekonomik canlanmayı artıracağı beklentisiyle, uzun vadeli faizlerin artması şeklinde olması gerekiyor. Nitekim ilk 2 QE’de böyle bir etki sağlandı. Ancak yaratılan canlanmanın zayıf ve geçici olduğu görüldüğünde, uzun vadeli faizler yeniden düştü. Bugün ise, piyasalar artık parasal genişleme kesin olarak bitirileceğine göre “FED’in önümüzdeki dönemin ekonomik büyümesi ile ilgili çok kesin kanıtları var” varsayımıyla hareket ederek ve bu süreçte trenin son vagonu olmamak gayretiyle (portföyünde çok düşük faizlerden tahvil bulunduran pek çok yatırımcı var) satışa geçerek faizleri yükseltmiş gözüküyorlar. Ancak, ne ABD ekonomisinin gidişatı, ne de FED’in QE3 programını neden durdurmak istediği sorusunun cevabı hiç de net değil. (Bence cevap aslında “QE programlarının asıl amacının batmış bankaları su yüzüne çıkarmak (bail-out) olduğu ve bu programların kalıcı bir ekonomik canlanma yaratma konusunda etkisiz kaldığı” ama FED’in bunu söylemeye cesareti yok!) Piyasaların bu durumu (bir kere daha) realize etmesiyle tahvil faizlerinde geri dönüşler yaşanması gayet mümkün.

FED’in düşük faiz politikasına devam edecek olması da ekonomide istenen canlanmayı sağlamayabilir. Bugün olduğu gibi faizler sıfıra yaklaştıkça (zero-bound rates) para politikasının etkisi son derece azalmakta. Bu durumun 2 sebebi var: Birincisi klasik “likidite kapanı” etkisi (artan para arzına rağmen insanların parayı harcamak yerine istiflemesi.) İkincisi ise merkez bankalarının artan enflasyon endişeleri nedeniyle zamanında ve gerekli aksiyonları alma konusunda son derece çekinceli davranmaya başlaması.  Böyle bir durumda merkez bankalarının “beklentileri yöneterek” ekonomik canlanmayı sağlamaları gerekiyor. Ancak Fed’in özellikle son dönemde beklentileri iyi yönettiğini söylemek hiç mümkün değil. Artık piyasaların kazasız bir şekilde normalizasyon sürecine geçilebileceğine dair inancı önemli bir darbe yemiş vaziyette. FED’in bugünlerde QE3’ten çıkışın zaman alacağını ve spesifik hedeflere bağlı olduğunu tekrarlayan açıklamalar yapması şaşırtıcı olmayacak. Ama bu açıklamaların piyasa güvenini ne kadar tesis edeceği bir soru işareti.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019