Rekabet, birleşme-satın alma

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Şu sıralar ABD basınının üstünde durduğu konulardan biri Trump yakınlarının seçim kampanyası esnasında Rusya ile olan ‘işbirliği’. Trump ve yakınları önce yok olmadı öyle bir şey diye bağırıp çağırdılar. Sonra Trump’ın damadı, anlaşılan baktı olacak gibi değil, kendisinin, Trump’ın oğlunun ve kampanya menajerinin bir Rus avukatla Trump’ın rakibi Clinton hakkında Rus hükümetinden bilgi almak amacıyla toplantı yaptıklarını ancak toplantıda bu konu değil de ‘Rus çocukları evlat edinmek isteyen Amerikalılar!!’ konusunun görüşüldüğünü yazılı olarak açıkladı. Sonra bu da yalan çıktı. Tabii ki bu hikayeye kimse inanmadı. Beni gülümseten bir gazetecinin attığı tweet oldu. Öyle anlaşılıyor ki bu gazeteci böyle bir toplantının yapıldığı istihbaratını almış, araştırmış ve haber yapmak üzereymiş. Daha yazısını yazamadan damat bey açıklayınca haklı olarak şöyle diyor: “Allah kahretsin bunun için aylarımı harcadım. Adam kendi açıkladı.” Sizin anlayacağınız gazetecinin yakaladığı önemli haber açıklama yapılınca haber olmaktan çıkmış.

Malum yazılarım gazetenizde çarşambaları çıkıyor. Ben de genellikle hafta sonları yazıyorum. Geçen hafta işletme satışlarının rekabete etkileri konusunu incelemek üzere Banvit’in satışı örneği ile yola çıktım. Ben ikinci yazıya oturmadan Rekabet Kurumu’nun web sitesinde şu açıklama çıktı: Piliç eti üretiminde faaliyet gösteren 19 teşebbüs ile Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği'nin 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini -1- ihlal ettikleri iddiasıyla soruşturma açıldı. Rekabet Kurumu benim en azından bir haftalık yazımı elimden aldı. O da yetmedi iki gün sonra bir haber daha çıktı. Banvit ile Kanatlı Hayvan Eti Üreticileri Birliği arasında bakım parası görüşmeleri sonuçsuz kalmış. Birlik 30 Ağustos itibariyle 8 ilde Banvit'in tesislerine hayvan koymama kararı almış. Haberlere göre Türkiye'de 14 bin adet üreticinin yaklaşık dört bini çalışamayacak durumda veya borçlarından dolayı kapalıymış. Üreticilerin bu işten para kazanmak bir yana üretim maliyetlerini bile karşılayamadıkları da haberler arasında. Bunlara, bu arada 14 bin üreticisi olan bir sektörün BESD-BİR -2- adlı (Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği) derneğinin 29 üyesi olduğuna, Rekabet Kurumu’nun soruşturma kapsamına neden bu üyelerin neredeyse tamamını aldığı filan gibi konulara değinecektim. Sizin anlayacağınız dostlar benim bir kaç yazı deşifre oldu.

Geçen hafta başladığım yazı dizisine Türkiye’de bir çok firmanın satıldığından ve bir aracı firma yetkilisinin “Şu anda Türkiye’de hiç olmadığı kadar satılık şirket var. Her ay kapımızı 10 şirket çalıyor” diyerek başlamıştım. Bu işletme satışları konusunu sadece özel şirketler açısından ele almak niyetindeyim -3-. Bu bağlamda ‘Kamu yararı-Public good -4-’ açısından rekabetin ne anlama geldiğini irdelemeye ve uluslararası birleşme ve satın almaların kamu-yararı üretmeye katkılarına bakmaya çalışacağım.

Önce bir kaç kavramı açıklamak istiyorum. Önce kamu-yararı dediğim şeyin bir tanımını vereyim. Kamu yararı kamunun lehine menfaatine olan şeylerin tümüne denir. Konumuz çerçevesinde kamu-yararı ‘Birey olarak tüketicinin ve tüketiciye hizmet veren kurumların ürün ve hizmetleri, arzulanan kalitede, istediği zaman ve yerde, kabulleneceği bir fiyata ve istediği ölçü ve miktarlarda sürdürülebilir bir biçimde edinebilmesi ve bu ürün ve hizmetleri üretip pazarlayan kurumların ulusal sosyo-ekonomik kalkınmaya olumlu katkılarda bulunması demektir.’ Bu tanımı ileride açacağım. Şimdilik tanımın iki parçası olduğunu akılda tutmak yeterli: (1) Tüketici menfaati ve (2) ulusal kalkınmaya katkı. Bu eğer satın alma ve birleşmeler değerlendirilecekse bunların iki açıdan değerlendirilmeleri gerekir demektir.

Önce bu tanıma göre kamu-yararı ve rekabet ilişkisine bir bakalım. Liberal ekonomik düşünce kamu-yararını en iyi üretecek düzenin rekabet ortamı olduğunu öğretir. Yani, benzer veya ikame ürünleri üreten işletmeler birbirleriyle pazar payı için kıyasıya rekabet ederlerse bu yarışı en iyi malı, en iyi fiyata, en uygun yerde ve zamanda sunan işletme kazanacağından işletmeler sunularını devamlı farklılaştırmak ve geliştirmek zorunda kalacaklardır. Kamu yararı böylece üretilecektir. Bir pazarda rekabet ne kadar az olursa işletmelerin daha iyi iş yapmaları için baskı o kadar az olacağından kamu yararı da o oranda az üretilecektir. Bu mantık açık ve doğru görünüyor. Bu mantığın bazı temel varsayımları vardır ve hepsi de her zaman geçerli değildir.

Ayrıca kamu-yararı - rekabet ilişkisinin tanımlanmasında ciddi kavramsal sorunlar vardır. Kimin kim ile hangi pazarda rekabet ettiğini kararlaştırmak o kadar basit değildir. Söz gelimi, pazarın tanımı sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Ayranın pazarı nedir? Bu pazarda kola falan gibi karbonatlı içecekler var mıdır? Bira, şalgam suyu, limonata ayranın rakipleri midirler? Ayran imal eden bir firma aynı zamanda peynir, yoğurt falan da yapıyorsa rakipleri tüm diğer süt ürünleri imalatçıları mıdır? Yoksa sadece ayran konusunda iddialı olanlar mıdır? Rekabet sadece ayranda mı yoksa tüm ürün gamı üzerinden mi yapılır? Takdir edersiniz ki bu sorular öyle kolay cevaplandırılacak sorular değillerdir. Bu nedenle konudaki analizler ürün bazında değil daha çok sektör bazında yapılır ki sektör nedir onun tanımı da zordur. Konuyu çok uzatmadan ve ileride değinmek üzere ‘genelde kamu yararının rekabet düzeyi yüksek sektörlerde üretilmesi daha olasıdır’ diyerek noktalayalım. Bu olumlu görüşü ‘genelde’ ve ‘olasıdır’ parantezine almam cümleyi uzatmak için değil.

Özetle satın alma ve birleşmeler değerlendirilirken bunların piyasada ki rekabet üzerindeki etkisine (önce ulusal sonra uluslararası) ve de ulusal ekonomiye katkılarına bakılmalı diyerek, yazı işleri makalenin uzunluğu nedeniyle asabileşmeden, devamını haftaya bırakalım.

Sağlıcakla kalın

****

(1) 4054 sayılı kanunun 4. maddesi: Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.

(2) 1992 yılında kurulan "Damızlık Tavukçuluk Derneği”, 1994 yılında beyaz et sanayicilerinin de katılımı ile “Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği" (BESD-BİR) adını almış, 2006 yılında Tüzükte yapılan bir değişiklik sonucu ise, yumurta yönlü damızlıkçılar dernekten ayrılmış, bazı piliç ve hindi eti üreten firmalarla et yönlü damızlıkçı firmaların BESD-BİR üyelikleri devam etmiş. Birliğin 29 üyesi Türkiye'nin toplam kanatlı eti, kuluçkalık yumurta ve civciv üretiminin yaklaşık yüzde 94’ünü karşılamaktaymış.

(3) Son 15 yılda 94 kuruluştaki kamu payı blok satış, halka arz ve borsada hisse senedi satışı yoluyla, 10 liman, 81 elektrik santralı, 40 tesis, 3,483 taşınmaz, 3 gemi, 36 maden sahası ve araç muayene hizmetleri de işletme hakkının devri yolu ile özelleştirilmiş.

(4) İngilizce public-good iki anlama gelir. Biri sokak kaldırımları gibi aynı anda birden çok kişi tarafından kullanılabilen, bir tüketicinin elde ettiği faydanın diğer tüketicilerin elde edeceği faydayı azaltmadığı ürün ve hizmetler diğeri kamu-menfaati. Bu yazıda kavramın menfaat demek olan ikinci anlamı kullanılmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019