Riskler kapımızı ikinci kez çalmasın

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

 

Geleneksel istikrar, fiyatların ya da sürdürülebilir büyümenin izini sürer. Sistemik riskse, ekonomi içinde büyük olan her şeyi sorgular. Senaryolar kurar, çöküş etkilerine odaklanır. Batamayacak kadar büyük (too big to fail) kriteri, ekonomi içinde sektörü, sektör içinde kuruluşu riskler açısından irdeler. Riskli özel sektör ne kadar büyürse, kamunun kamburu da o ölçüde büyür. Özel sektörün yıkılmasına göz yuman ulusal ekonomi, bunun bedelini 1980 sonrasındaki bölgesel ve ulusal krizlerle öder.

Türkiye sistemik riske maruz kaldı mı?

Bankacılık sektörünün yapısal gücünün göstergesi "sermaye yeterlilik" tüm kesimlere güven sunuyor. Bugün için olmasa da, ulusal ekonomimiz bugüne dek batamayacak kadar büyük olgusuyla hiç yüzleşti mi? Yüzleşti hem de farklı farklı sektörlerde, defalarca...

Sistemik risk bir tıp terimi olarak; kalbin, beynin vücudun sistemik öneme sahipliği olarak yaygın bir kullanıma sahiptir. Onların çalışmaması yaşamı imkansızlaştırır.
2001 döviz krizi öncesinde kamu sektörünün aşırı büyümesinden ve denetimsizliğinden gam yedik. TCMB'nin analitik bilançosunun aktif tarafındaki "kamuya açılan krediler", iç varlıkları hızla büyütmüş ve bilanço toplamı kontrolde çıkmıştı. Tıpkı bugünlerdeki FED'in bilançosunun olduğu gibi. TCMB'nin bilançosu bir kararnameyle kontrol altına alınmıştı alınmasına da; sorunu bir kamu bankasının görev zararı olarak tekrar karşımızda buluvermiştik. Sonunda, sistemik öneme haiz yıkımları bankacılık ve döviz krizleri izlemişti.

Finanstan çıkalım. Reel sektöre uzanalım: Tekstil sektörü; open end iplik yatırımı yapmış, devasa fabrikalar, katma değeri oldukça düşük, kar marjı olmayan eski teknolojilerle binlerce kişi istihdam etmişti. Çin, ucuz işçilik düşük hammadde maliyeti ve know-how üstünlüğüyle Avrupa, ABD tekstil sektörü ile kalmamış, bize kadar uzanmış iç talebimizi bile etkilemişti. Çin'in ölçek ekonomisi ve maliyet avantajına karşın elinde sadece navlun avantajı bulunan tekstilciler çareyi; BDT ülkelerine üretim yapmakta bulmuşlardır. Üretimlerinin Azerbaycan, Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Moldova, Özbekistan, Tacikistan, Gürcistan, Rusya Federasyonu ve Ukrayna gibi ülkelere doğrudan yatırım olarak kaydırıp, oralarda istihdam yaratmışlardır. Oysa Türkiye, tekstil sektörünün istihdam kaybının yaralarını sarmakla uğraşmaktadır.

Neden sistemik riski hafife alan yatırımlardır. Neden hesapların sadece o günü kurtarmasıdır, yarınlara önem vermemesidir, duyarsızlık. Bugün içinde en kötüsü, geçmişten ders almamak olacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar