Seçimlerin ardından ekonomi gerçekten “rasyonele” döner mi?

Nazlı SARP
Nazlı SARP nazli.sarp@dunya.com

"Belirsizliğin tarafsız bir şekilde takdir edilmesi rasyonelliğin temel taşıdır; ancak insanların ve kuruluşların istediği bu değildir."

— Daniel Kahneman Son birkaç aydır hangi adayın nereyi kazanacağı kadar; döviz kurunun nereye gideceğini ve hangi vergilerin geleceğini, son vapuru beklermiş gibi tartışıp, durduk… Elbette bu konuların spekülasyon bacağında her zaman olduğu gibi o “kandırıkçı” sosyal medya hakimdi. Kandırıkçıydı zira farkında olmadan oluşturduğumuz, kendimizi tanımlayan verileri sanki tüm dünya böyle düşünüyormuş gibi yine bize servis ediyordu…

O nedenle muhtemelen büyük çoğunluk, kendi oy verdiği adayın kazanacağını düşündüğü gibi kendi tercih ettiği yorumcu ve dahi spekülatörün beklentisini fiyatladı… Bir ara döviz kurunun momentumu artış kaydetti, Kapalıçarşı’da altın kuyrukları oluştu derken TCMB’den oldukça rijit bir faiz kararı geldi.

Kararın seçim öncesinde gelmiş olması bir tarafa, dozajının da arttırılmış olması, büyük takdir topladı ve kur üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturması beklendi. O halde, spekülatörler haklı mıydı? Kurun momentumu neden arttı? Öncelikle spekülatörlere asla hak vermeyeceğimi bilmenizi isterim. Tanımından da anlaşılacağı üzere bu şahıslar; yolsuzluk yaparak, kendilerine kazanç elde etmeye çalışan bir kesimi temsil ediyor.

Ancak maalesef ülkemizde sadece sosyal değil, konvansiyonel medyada da kendisine yer edinmiş olanları mevcut. Üstelik toplumdaki siyasal kutuplaşma hesaba katıldığında bu kişiler ve yayın kuruluşlarının piyasa üzerinde azımsanmayacak da bir etkisi oluyor. Sorumun cevabına gelince seçim öncesi kurdaki ivmelenmeyi iktisat teorisine göre açıklamak olası değildir.

Çünkü parasal sıkılaşmanın yoğun olduğu bir ortamda döviz kurunun ancak iki ülke enflasyon farkı kadar artması beklenir ve herhangi bir olumsuz şart oluşmadıkça (spekülasyona mahal verecek) kurdaki artışın sürmesi ancak ivmelenmemesi beklenir.

Daha da açıklayıcı olmam gerekirse hep söylediğim ve yazdığım gibi kurda sene sonuna kadar kademeli artışlar beklerim ancak bu dövize reel getiri sağlayacak türden bir artış olmamalıdır. Fakat bu işin kural kaide dinlemeden, “defacto” bir biçimde gerçekleşebildiğine şahit olduk. İşte burada neoklasik yani ana akım iktisatın bir varsayımına takılmış bulunuyoruz ki o da bireylerin aslında her zaman rasyonel hareket etmediğidir.

İktisat bilimindeki Rasyonel Seçim Teorisi, birkaç gün öncesinde kaybettiğimiz Nobel ödüllü Daniel Kahneman’ın davranışsal iktisat teorisiyle bireyin irrasyonel davranabildiği üstelik bu davranışını tekrarlayabildiği (belli bir örüntüde) ve eğitimli ya da eğitimsiz olmasının bir fark yaratmadığı gerekçeleriyle çürütülmüştür.

Ülkemizde enflasyonun en düşük olduğu zamanlarda dahi dolarizasyonun varlığı bunun açık bir kanıtıdır. TCMB’nin mart ayındaki faiz artışını bilemedim ancak bildiğim bir şey vardı ki o da faiz artışı olsa bile kurun üzerindeki etkinin seçimlere kadar sınırlı olacağıydı ve öyle de oldu…

Faiz kararına rağmen döviz kurundaki düşüşün sınırlı olmasını da hem ana akım iktisat hem de davranışsal iktisata göre sanırım şöyle açıklayabilirim: Ana akım iktisata göre faizdeki artış TL mevduatı cazip hale getirir ancak KKM denilen bir enstrümanın DDM dedikleri döviz dönüşlü tarafı vardır ve buradan çıkışlar ne pahasına olursa olsun liraya değil dövize olmaktadır.

Bu durum, döviz talebini arttırarak, kurun düşmesini engeller. Ancak TL faizin yükselmesine karşın paranın liraya değil de dövize ya da altına gidiyor olması ise davranışsal iktisat olup, kişilerin liraya dolayısıyla ekonomiye güven duymadıklarını ortaya koyar. 22 Mart haftası itibariyle KKM ve döviz mevduatlarında toplam 284 milyar dolar (yaklaşık 9,2 trilyon lira cari TL karşılık) , buna karşılık toplam TL mevduatlar 8,7 trilyon liradır. Dolayısıyla artık seçim belirsizliği sona erdiğine göre irrasyonelleri de ikna edecek bütüncül politikalara geçiş zamanı gelmiştir. Hayırlı olsun…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kur, faiz, enflasyon 25 Mart 2024