Sürdürülebilir kalkınma için direnmek

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

 

Bu hafta Rio de Janeiro'da başlayan (20-22 Haziran) "Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı'nda" kalkınma sorunu masaya yatırılıyor. Geçen haftaki yazımda IMF Başkanı Lagarde'nin konferansa ilişkin görüşlerine yer vermiştim.

Bu hafta ise UNDP Başkanı Helen Clark'ın (Sayın Clark uzun süre Yeni Zelanda'nın Başbakanlığını yapmış bir kişi) görüşlerini köşeme aktarmak istiyorum. Helen Clark'ın bu görüşlerini belki siz şaşırtıcı gelecek ama, (genellikle bu tür makaleleri yurtdışında yayınlanan dergilerde okuduğumuz için şaşırtıcı diyorum) Türkiye'de yayınlanan aylık ekonomi dergisi "İktisat ve Toplum Dergisi'nin" Haziran ayında yayınlanan Kalkınma Özel sayısında dile getirdi. Burada UNDP Başkanı Clark'ın görüşlerinden bir özet bulacaksınız. Önerim dergideki diğer yazıları da okumanız.

UNDP Başkanı Helen Clark "Direnci Kalkınmanın Merkezine Yerleştirmek" başlıklı makalesinde şöyle diyor:
"Ekonomilerin hızla büyüdüğü yerlerde dahi, pek çok insan aşırı yoksulluk içinde yaşamaya devam etmektedir. Dünya nüfusunun yüzde yirmiden fazlası, hassas ve oldukça savunmasız olarak görülen ülkelerde yaşamaktadır. Küresel ekonomik ve mali sistemler, hala istikrarsız durumdadır. Silahlı şiddet ve organize suç ağları, pek çok ülkede insanlığın güvenliği açısından giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır. Kadınlar, halen gerçek bir güçlenmenin önündeki ciddi engellerle karşı karşıyadır. Gezegenimiz, sınırlarının sonuna yaklaşmaktadır.

Bugün yedi milyar olan dünya nüfusunun 2040 yılında yaklaşık dokuz milyara yükselmesi öngörüldüğünden, ve mevcut tüketim ve üretim anlayışı devam ettiği takdirde, gezegenimiz ve kaynakları üzerindeki bu baskı kuşkusuz artacaktır.

Direnç, bir sistemin, ne kadar beklenti dahilinde ya da ne kadar şaşırtıcı olursa olsun, dışsal şokların üstesinden gelebilme yeterliğini ifade eder.

UNDP'ye (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) göre, direncin sağlanması, bireylerin, onların içinde yer aldığı toplulukların ve kurumların içsel ya da dışsal, doğal ya da insan yapısı, ekonomik, sağlıkla ilgili, siyasal ya da toplumsal her türlü şoku önleme, bu şokların etkilerini hafifletme ve bu şoklardan ders çıkarma gücünü geliştiren, dönüştürücü bir süreçtir.

Direnç, aynı zamanda, toplum işlevi görme yeteneğini kaybetmeksizin sıkıntılı süreçlere göğüs gerebilmeyi ifade etmektedir.

Direnç inşa edilirken birinci öncelik, toplumsal kırılganlıkları azaltma yönündeki belirgin çabalar ve toplulukları, kurumları ve ekosistemleri muhafaza etme taahhüdü ile desteklenen bir "önleme" olgusu olmalıdır. Bunlar, direncin temelleridir.

Direncin inşası aktif, etkin, dürüst ve adil bir yönetişimden yararlanır ve bu, yalnızca gelişmekte olan ülkeler için geçerli değildir. Son finansal krizin de gösterdiği gibi, gelişmiş ülkelerin tümü, ekonomik şoklara karşı sistemik bir direnci muhafaza edememiştir. Gelişmiş ülkeler, sıkıntılı süreçlerin darbesiyle yılların insani gelişme ve ilerlemesinin silinip gitmesini görmek istemiyorlarsa, şoklara karşı sistemik bir dirence sahip olmaları son derece önemlidir.

Kurumlar, özellikle de yönetişim yapı ve sistemleri, direncin inşası için birtakım çerçeveler sunar. Devlet kurumları adalete ve işleyen kamu hizmetlerine erişimi güvence altına alamadığında ve insanların gelişme göstermesine olanak sağlayan bir ortam sunamadığında, toplumlar, bu boşluğu dolduran suç ya da diğer şiddet içerikli oluşumlara karşı daha savunmasız hale gelirler.
Devletin kırılganlığı, yalnız zayıf kurumların değil, baskı altındaki toplumsal sistemlerin de bir sonucudur. Dirençli bir devlet, uyum içindeki bir toplumda güvence altında olur. Katı eşitsizlikler ve adaletsizlikler ise bu durumu baltalar.

Yoksulların zorlukların üstesinden gelebilme yeterliğinin geliştirilmesini de gerektiren dirence dayalı sürdürülebilir kalkınmaya, ulusal bir sahiplenme taahhüdü, kapsamlı ve bütünleşik müdahaleler, yenilik ve öğrenme ile uzun vadeli stratejik taahhütler yoluyla yön verilmelidir.

Sosyal koruma sistemlerinin inşası, dirence önemli bir yatırımdır; çünkü en savunmasız olan insanları, şokların en olumsuz etkilerinden korur ve kalkınmada yaşanan ve geri dönüşü olmayan aksaklıkların önlenmesine yardımcı olur. Bunlar, bugün gelişmiş olarak adlandırdığımız ülkelerin 1930'lu ve 1940'lı yıllarda aldığı önlemlerdir.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tahminlerine göre, yeterli bir sosyal koruma zemininin maliyetleri GSYİH'nin yüzde bir ila ikisidir. Ne var ki halen kapsamlı sosyal koruma sistemlerine, çalışma çağındaki dünya nüfusunun, çoğu orta ve üst gelirli ülkelerde bulunan, yalnızca yaklaşık yüzde yirmisi erişebilmektedir.

Dirençli toplumlar, aynı zamanda farklılıkları dostane yollarla bir araya getirebilen, hoşgörü ve diyalog yeterliğine sahip toplumlardır. Bu toplumlar, toplumsal ve yurttaşça bir güven ortaya koyarak, insanların kendilerini toplumun bir parçası olarak hissetmesine ve birlikte çalışma cesareti göstermesine olanak sağlar.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019