TCMB-bankalar ilişkisinde unutulanlar

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Kasım ayından bu yana TCMB'nin uygulamaya başladığı karşılıklar politikası tartışılmaya devam ediyor. Yeni TCMB Başkanı da koltuğa oturur oturmaz, ben de bu politikalara devam edeceğim dedi, bir artış da o yaptı. Bankalar adeta şamar oğlanına döndü. Fakat sesleri pek çıkmadı/çıkmıyor. Kararlar ilk alındığında iki banka genel müdürü biraz seslerini yükseltti. Sonra onlardan birisi görevini bıraktı. Artık konuşan kalmadı.

Bu hafta gazetemiz DÜNYA'da da haberdi: Bankalarda mevduatın vadesi üç aya yaklaşmış. Bu gelişme sonrası, TCMB şimdilik istediğimi aldım diyebilir.

Şu anda TCMB adeta tek başına enflasyon ile mücadele ettiğini söylerken, bu kararlarla mücadele cephesini genişletti. Kısa vadeli sermaye girişini de ben engelleyeceğim diyor. Zor. Neden mi? Şunlardan dolayı,

- Bu ülke cari açık veriyor. Daha önemlisi genel kabulün dışında diyorum ki, Türkiye cari açık vermek zorunda. Cari açık kapatılmalı, diyenler bu savımıza bozulacaklar. Bozulsunlar. Neden mi? Çünkü TCMB'nin düşüncesinin aksine bu ülke yüksek oranda büyümek zorunda.

- Cari açıktan öte, bu açığın finansmanın kaynaklarına bakılmalı. Yani gerçek sorun finansman kaynaklarında.

- Bir soru daha. Bu ülkeye neden doğrudan yatırım gelmiyor, bu ülke neden hâlâ yatırım yapılabilir ülke konumuna gelemedi? TCMB'de, hükümette bu sorulara yanıt bulmalı. Ancak biz de birkaç saptamada bulunalım.

İstikrarın olduğu ülke yatırım yapılabilir ülkedir. İstikrar sözcüğü tehlikeli bir sözcüktür. Ülkemizde egemen çevrelere göre İSTİKRAR, eşittir, TEK PARTİ İKTİDARI. Bu çevrelere de bir soru. Bu durumda 1950 öncesi CHP'yi tek parti iktidarı, diye niye eleştiriyorsunuz? İran'da, Kuzey Kore'de de tek parti iktidarı var, bu ülkelerde istikrarlı ülkeler mi? Bu durumda istikrar için başka unsurlar gerekiyor. Bunlar var mı? Yanıtı birlikte aramalıyız.

- Bu ülkede bütçe açığı var. Bütçe açığı var ise, yurtdışı tasarruflara muhtaçsınız demektir.

Peki bu politikalar ile sorunlar çözülemeyecek ise ne olacak? Biraz diyalektik yöntemle düşünelim. Tersten bakalım. Sorunun kaynağı belli ise, sorunu çözmenin yolu, nedenlerini ortadan kaldırmak gerekir. Örneğin, kamu açık veriyor ise kaynak bulmak yerine açığın nedenini ortadan kaldır. Bunu ancak gerçekten istikrarın olduğu ülkede siyasi iktidar yapar. Yoksa yapamaz, bütçede faiz dışı fazla artı diye sevinmek ile kalırsınız.

Şimdi gelelim, bu karmaşada (karmaşadan önce de) ne bankaların düşündüğü, ne BDDK'nın bir regülasyon gereksinim yapalım dediği, ne de hükümetin duyarlılık gösterdiği konuya, ya da soruya. Bu ülkede kredi kime verilir?

Sorunun yanıtı bankacılar için de, BDDK için de kolaydır. Teminatı olana. Nitekim BDDK'nın sermaye yeterliliğine ilişkin tebliği de buna göre düzenlenmiştir. Bir kredinin teminatı örneğin Devlet İç Borçlanma Senedi mi, ver krediyi riski sıfır, teminat gayrimenkul mi, krediye plase et, riski yüzde 50. Sonuç ta da, raporlara rahatlıkla yazılan saptamalar: Türk Bankacılık Sektöründe kredi dönüş oranı çok yüksektir. Hükümette bundan memnun olur: Bankacılık sektörümüz sağlam, dünyaya örnek ülkeyiz der.

Şu aralar gelip bankacılığı bizden öğrensinler dediğimiz, zayıf duruma düşmüş ABD bankaları sanki sadece Sub-Prime kredi veriyor muş gibi algılanıyor. Bu biraz okuma ya da araştırma eksikliğinden kaynaklanıyor.

ABD bankacılık sistemi öyle bir sistemdir ki, bugün Microsoft, Apple, Yahoo gibi şirketlerinin doğmasının yolunu açmışlardır. Çünkü ABD bankacılık sistemi kredi plase ederken sadece teminata göre değil, aynı zamanda yenilikçi fikirlere de bakmakta. Yani risk sermayesi ortağı olmayı bilmekte. Bu sayede, ABD'de devasa yeni firmalar ortaya çıktı. Adını verdiğimiz firmalar ülkelerinin büyümesine ciddi katkılar veriyorlar.

Şimdi kritik sorumuz, bugün finansal sistemi karşılıklar politikasına kilitleyenlere, bu ülkenin yüksek oranlı büyümesi için, katma değeri yüksek ürünler üretmemiz için, bir öneriniz politikanız var mı? Yok.

Hükümetlerde sadece sanayi stratejilerine cak-cek'li öneriler sıralıyorlar. Fakat bu arada ülkede her dört gençten birisi işsiz. Gençlerden hafif bir aykırı fikir mi ortaya çıktı. Hemen yasaklayalım. Ankara'da sokakta gitar çalan çocuklar bile gözaltına alındı. Polis haklı, genç dediğin çalışıp para niye kazansın ki, beklesin KPSS'ye girip, devlet kapısına kapılansın.

E bu durumda bankacılarında yeni fikirlere kredi vermelerine gerek yok. Yani annemizin masalını okumaya devam.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019