TL’nin değeri sıfıra inebilir mi?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Bir para başka bir para karşısında sonsuz oranda değer kazanabilir. Ama bir para başka bir para karşısında en fazla yüzde 100 değer yitirir.

Bu yıl TL’de hızlı bir değer kaybı ya da dövizde TL’ye karşı hızlı bir değer artışı izliyoruz ya, kavramlar yine çorba oldu.

Örneğimizde dolar 3 liradan 6 liraya çıkmış olsun. Bu durumda dolar TL karşısında yüzde 100 değer kazanır.

Ama dolar 3 liradan 6 liraya çıktığında TL dolar karşısında yüzde 100 değil yüzde 50 değer yitirir.
Zaten TL ya da herhangi bir para yüzde 100 değer yitirse, artık değeri sıfır demektir.

Dolayısıyla yılbaşında 3.80 olan dolar bir süre sonra 7.60’a çıktığında “TL yüzde 100 değer kaybetti” diyemeyiz. Bu temelden yanlış olur.

Hesaplama yaparken kafamız mı karışıyor; basit birkaç örnek verelim de şu yanlış ifadeden kurtulalım.

3 ve 6 lira örneğinde doların değer artışını hesaplamak için şöyle bir doğru orantı kurmak gerekir: “3 lira 100 ise 6 lira kaçtır?” Yani 6x100=600/3=200-100=100. Dolayısıyla 100 olan dolar 200’e çıkmış ve yüzde 100 artmıştır.

3 ve 6 liraya göre TL’nin değer kaybını hesaplamak için ise orantıyı tersten kurmak, yani “3x100=300/6=50-100=-50” sonucuna erişilir.

Daha basit bir hesaplama tekniği anlatalım.

Dolar 3 lirayken 1 lira ile 0.33 dolar alınabiliyordu. Dolar 6 liraya çıktığında bu kez 1 lira ile ancak yaklaşık 0.17 dolar alınabilir duruma gelindi. 0.33 dolardan 0.17 dolara düşüşün yüzdesi TL’nin değer kaybını verecektir ve bunun oranı da yüzde 50’dir. (Sayılar yuvarlatıldığı için yüzde 50 elde edilmeyebilir.)

★★★

Daha dün bir gazetemizde Arjantin Pezosu’nun bu yıl dolara karşı yüzde 109 değer yitirdiği yazıldı. Yani buna göre artık Arjantin Pezosu’nun değeri sıfır, kağıt bile değil!

Altını kalın çizgilerle bir kez daha çizelim. Hiçbir para yüzde 100 değer yitirmez, dolar isterse 10 lira, 20 lira, 1000 lira olsun, bu durumlarda bile TL dolara karşı hiçbir zaman yüzde 100 değer kaybetmiş olmaz.

Hadi sokaktaki vatandaş neyse de akademisyenler olarak, ekonomi yazarları olarak, siyasetçiler olarak artık bu yanlıştan arınalım.

Maliye herhalde bu gelinliğin peşine düşer

Ünlü ve “herhalde” varlıklı olan bir çift Paris Başkonsolosluğu’nda nikah kıymış. Düğün de Paris’te yapılacakmış. Mutluluklar dileriz.

Gelin hanımın düğünde giyeceği gelinliğin fiyatını okuyunca afalladık. Gelinlik 400 bin dolarmış. Sıfır fazla atıldı da öyle mi oldu bilemeyiz tabii ki.

400 bin dolar, yani 2.6 milyon lira; yani her biri 200 bin lira olan on üç lüks otomobil, yani her biri 500 bin lira olan beş apartman dairesi...

Ya haberi yazan meslektaşımız sayıda bir hata yaptı; “Ya sayı saymayı bilmiyorsun” durumu oluştu ya da 400 bin dolar doğru. Bu durumda Maliye tabii ki “Bir gelinliğe bu kadar para ödüyorsun, bana ne ödedin arkadaş, gel bakalım” diye gelinle damadın peşine düşecektir...

Kabak çekirdeği yerken bir kere daha düşünün!

Haber dün Hürriyet’te yer aldı. DHA Konya muhabiri Tolga Yanık’ın fotoğrafıyla...

Konya’nın Karatay ilçesinde 100’e yakan kabak çekirdeği yetiştiricisi kendilerince çok pratik bir kurutma yöntemi bulmuşlar. Bu olağanüstü yöntem yeni de değil. Üreticiler kabak çekirdeğini karayolunun bir şeridini trafiğe kapatarak oraya seriyorlar. Kabak çekirdeğinin yolla temasını önleyecek bir örtü de yok. Bildiğiniz kara yoluna seriliyor kabak çekirdekleri ve öyle kurutuluyor.
Bir şerit kabak çekirdeğiyle kaplı, trafik de yandaki şeritten akıyor.

Bunca yıldır bunu gören olmamış demek ki. Ya da görenler de görmezden gelmiş.

Bakalım bu haberden sonra bu rezalete dur diyen çıkacak mı?

Girmeyin çocuklar, girmeyin şu göletlere, göllere!

İyi kötü yüzme bilen bir insan normal koşullarda boğulmaz, bir şekilde su üstünde kalmayı becerir. Ama her yaz kim bilir kaç insanımız boğularak yaşamını yitiriyor. Çok acı bir durum; küçücük çocuklarımız, gencecik insanlarımız hayatlarını kaybediyor.

Bir tarafta kaderciliğimiz, hani şu “Bize bir şey olmaz” yanımız...

Bir tarafta ana babaların çocuklarını zamanında göletlere, göllere girmemeleri konusunda uyarmamış olmaları...

Acı sonuç ortada. Yaz aylarında gün geçmiyor ki boğulma haberi gelmesin...

O göletlerin, göllerin dipleri çamur içinde. Serinleyeceğim diye bu göletlere, göllere giren, üstelik yüzme de bilmeyen küçücük bedenlerin cesedi bekleniyor ağıtlarla.

Hadi çocuklar bilmiyor, düşünemiyor; koca koca adamlar da, askerlerde giriyor ve hayatını yitiriyor buralarda.

İstanbul’un Karadeniz kıyılarında dev dalgalar, uyarı levhaları asılmış “Denize girmek tehlikelidir” diye, görevliler bir yandan da megafonlarla uyarıyı tekrarlıyor, hatta plajın boşaltılmasını istiyor ve bunu sağlamaya çalışıyorlar, ama bir yandan da sırıta sırıta denize girmeye çabalayanlar var.

Cehaletin bu kadarı karşısında ne denilebilir ki?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar