Türkiye’nin ekonomik modeli nedir?

Açıl SEZEN
Açıl SEZEN Dünyanın Parası acil.sezen@gmail.com

“İdare-i maslahat” güzel sözdür.

Durumu idare etmek manasına gelir.

Bakmayın TÜİK sorduğunda necip Türk halkının yüzde 60’ının mutluyum dediğine.

“Oldurmayan ama öldürmeyenle” mutlu olmayı öğrenebilmek, bu toplumun sabır düzeyinin dervişlik, bilgelik düzeyinin “Sabır erdemin cesaretidir” diyen Disraeli seviyesine ulaşmış olmasındandır. İdare-i maslahat, son 4 yıllık Türkiye ekonomisinin de özetidir.

“Türkiye’nin ekonomik modeli nedir?”

Son iki hafta içinde 10’a yakın ekonomiste, 3 profesöre sordum bu soruyu.

Hepsinden aynı yanıtı aldım:

“İdare ediyoruz işte.”

Bu bence üzerine en çok eğilmemiz gereken sorun.

Piyasa oyuncuları, işlem yapan vatandaşlar, yatırımcılar, iş dünyası temsilcileri ekonomik tartışmaları günlük olarak yapabilirler. Bu aktörler için kurun günlük seyri, yurt dışında olup bitenler, bozulan dengelerin toparlanması, enflasyonun düzeyi elbette önemlidir. Ama ekonomiyi yönetenlerin önceliğinin bundan daha farklı olması gerekmez mi?

Bu nedenle soruyorum; eleştirerek değil, gerçekten bilmek isteyerek soruyorum.

Türkiye’nin büyüme modeli nedir?

Son yıllarda ekonomi adına yaptığımız şeylerin hemen hemen tamamı gediklerin tıkanmasına odaklı.

“İşsizlik yükseliyor, istihdam teşvikleri verelim.”

“Piyasada nakit dönmüyor, işletmeler zorlanıyor, KGF verelim.”

“Mevduat faizi çok yükseldi, bankalarda mevduat yarışını engelleyelim.”

“Kredi faizleri çok arttı, bankaları baskılayalım.”

“Kur çok yükseldi, faiz ile dengesini bulalım.”

“Yurtdışında Türkler’in paraları varmış, onları getirmek için kambiyo barışı yapalım.”

“Esnaf nakitte güçlük çekiyor. SGK primlerini son çeyreğe erteleyelim.”

“Şirketlere taze kaynak gerekiyor, KDV iade koşullarını değiştirelim.”

Yanlış anlaşılmasın. Bu adımların hepsini önemli ve değerli buluyorum.

Ancak, bu saydıklarımızın çoğu pansumandır.

Hastalıkları giderecek, bedeni kendi başına ilaçsız ayakta tutabilecek önlemler değildir.

Bu nedenle soruyorum; eleştirerek değil, gerçekten bilmek isteyerek soruyorum.

Türkiye’nin büyüme modeli nedir?

Özallı yıllarda önce ithal ikameci üretim modelinden “ihracata dayalı ekonomik büyüme modeline” geçiş sağlandı.

AB ile Gümrük Birliği sonrasında Türk şirketleri uluslararası şirketler ile rekabet etmeyi öğrendi.
IMF ile yapılan stand by anlaşması, Türk ekonomisinin yönünün yeniden ihracata dönüşüne yönelikti. Anlaşma biteli 5 yıl oldu. Yerine kalıcı büyümeyi, doğru ekonomik modellemeyi sağlayacak bir vizyon konulamadı.

Herkesin dilinde “yapısal reform.”

Peki de, neye yönelik yapısal reform?

Ekonomideki kıblemiz neresi?

İhracat mı? Tüketim mi? Hizmetler mi? İnşaat mı? Finansal hizmetler mi?

Reformları bunların hangisine yönelik yapacağız?

Bu nedenle soruyorum; eleştirerek değil, gerçekten bilmek isteyerek soruyorum.

Türkiye’nin büyüme modeli nedir?

Dünyada ekonomik büyümesini inşaatla sağlamış, bu yolla gelişmiş ülke olabilmiş bir tane gelişen ülke var mıdır?

Sadece hizmetler sektörüyle gelişmiş ülke konumuna gelebilmiş bir tane gelişen ülke var mıdır? Diğer katmanların gelişmediği ülkede hizmeti kime sunacaksınız da kalıcı bir büyüme sağlayacaksınız?

Salt tarım üretimiyle gelişmiş ülke haline gelen bir gelişmiş ülke var mıdır?

Yoktur.

Peki sanayiyle, üretimle gelişmiş ülke var mıdır?

Çoktur.

Kalıcı istihdamın, sağlıklı büyümenin, yüksek teknolojiye ulaşmanın yolu doğru konumlanmış sanayi üretimini sağlamaktır. İç pazarı dengeli, dış pazarı çeşitli satış ağlarını desteklemektir.
Kilogram başına ihracat tutarını 1.3 dolardan 2.5-3 dolarlara çıkarabilmektir. Daha çok ürün satmak değil, daha katma değerli ürün satabilmektir. Bunun için geleneksel üretim yöntemlerinin yerine geleceğin ürünlerine yönelen dönüşümü başarabilmektir.

Dünya dijital ikizlerle sanayide geleceğin arızalarını bugünden görüp üretim bandının durmasını engellerken, akıllı tozlarla zerreciklere komut verebilirken, kendi ihtiyaçlarını kendisi sağlayabilen evleri üretirken, bunların salt kullanıcısı değil, planlayıcısı, üreticisi olabilmektir.

Bunları üretebilecek gençlerimizi Milli Eğitim Bakanlığı’nın övdüğü şekilde “ezberle” değil, doğru bilgiyle, düşünebilme, sorgulayabilme nosyonuyla eğitebilmektir.

Hane halkının refahını sosyal yardımlar ve devlet destekleriyle değil, ekonomik aktivitenin istikrarlı büyümesiyle yükseltebilmektir.

Üniversitelerde 20 sene sonra esamesi okunmayacak meslek kollarına öğrenci yığınağı yapmak yerine, yaratıcılığı destekleyecek bir eğitim sistemini kurabilmektir. Zira bugün bir robota her şeyi öğretebilir, yapay zekayla birçok işi kendisinin yapmasını sağlayabilirsiniz. Ama öğretilmesi en zor şey yaratıcılıktır. Doğru meslek kollarında uzmanlaşmış gençleri yetiştirebilmektir.

İdare-i maslahata “yeter” diyebilmek, doğru ve bütüncül ekonomik dönüşümü sağlayabilmektir.
Bu nedenle soruyorum; gerçekten bilmek isteyerek soruyorum.

Türkiye’nin büyüme modeli nedir?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Eli yatırıma gitmemek... 21 Ağustos 2019
Acılara tutunmak... 03 Temmuz 2019