Yarını da konuşmak gerek

Orkun GÖDEK
Orkun GÖDEK Bakış Açısı

Geride kalan haftanın tüm gündemi tek bir güne sıkışmış gibiydi. 25 Temmuz tarihinde yerelde TCMB, globalde ise ECB eksenli haber akışı takip edildi. İki cephede de sürpriz yok. Küresel fiyatlama evreninin işaret ettiği şekilde yarının para politikaları bugünden daha ‘genişlemeci’ olacak. Yıl başlangıcına kıyasla ciddi geri dönüşlerden bahsediyoruz. 2018’in ikinci yarısında çıkan kargaşa gelişmiş ve gelişmekte olan ülke varlıklarının yarını şekillendirme çabasında etkili olma durumunu muhafaza ediyor.

İçerisi ile başlayıp hikayeyi ilerletmek daha doğru olacaktır. Sürpriz var mı yok mu noktasında neye, nasıl ve nereden baktığınıza göre vereceğiniz cevap da değişecektir. PPK toplantısı öncesinde piyasa profesyonelleri ile yapılan anketlerin medyanı politika faizi oranında 250 baz puanlık indirime işaret ederken, pozisyonlanmaların şekillendirdiği swap piyasası işlemleri ise 400 baz puan civarı bir ayarlamayı gösteriyordu. Bu nedenle sürpriz kelimesinin karşılığı değişiklik gösterebiliyor. Ancak, konuya daha genel yaklaşacak olursak, 425 baz puanlık faiz indiriminin ‘olumsuz sürpriz’ etkisine neden olduğunu söylemek şu aşamada hata olabilir. Zira tahvil piyasası, CDS, ve lira işlemlerindeki tepki de bunu teyit eder nitelikte. Tam da bu noktada eklemek gerek; bugün sürpriz olarak algılanmadığı yarın için de aynı sonuca işaret edeceği anlamına gelmiyor.

Politika faizimizi beklendiği şekilde aşağı yönde güncelledik. Hikayenin bu kısmı genel konsensüs. Bir süredir gerileme eğilimi içerisinde olan enflasyon beklentileri, 2018’in zirve seviyelerinden geri çekilen manşet ve çekirdek enflasyon, liranın özellikle Haziran ortasından bu yana belirli bir bant içerisinde stabilizasyon göstermesi, ülke risk primindeki azalış ve her şeyden önemlisi global para politikalarındaki 180 derecelik dönüş bize bu imkanı sağladı. Öte yandan tartışma noktası ise, atılacak olan ilk hamlenin boyutu ve sürecin bundan sonra nasıl ilerleyeceğine dair soru işaretlerinden oluşmakta. Kabul edelim ki 425 baz puanlık indirim son 17 yıl içerisindeki rekor faiz indirimi hamlesi anlamına geliyor. Evet, koşullar yön olarak politikada bu tarz bir hamleye izin vermesine veriyor ancak yeni dönemdeki paradigma değişikliğinin fiyat istikrarının yanına finansal istikrarı da eklemeye işaret etmesi fakat buradan ne anlaşılması gerektiğine dair net bir yönlendirme yapmıyor olması gelecekteki potansiyel tartışma başlığı olarak karşımıza çıkabilir.

Devam edelim. Kabul etmemiz gereken bir diğer gerçek ile sohbeti sürdürelim. Evet, yazılı olarak belirlenmesine rağmen uzun bir süredir TCMB’de fiyat istikrarı kavramı zaten tek odak noktası konumunda değildi. Yüzde 5’lik hedefin olduğu ortamda yakın geçmiş dikkatle incelendiğinde büyümenin desteklenmesi adına de facto olarak yüzde 7-8 civarı bir enflasyon oluşumuna izin verildiğine hepimiz tanıklık ettik. Devamında ise, özellikle Mayıs 2013 sonrası dönemde liranın değer kaybı sürecinde oynaklık ve belirsizliğin artışına gösterilen gecikmeli ve kümülatif faiz tepkileri enflasyonun zaten arka planda kaldığını gösteriyor. Şimdi yeni dönemin paradigma değişikliğinde henüz kanunen verilmese de finansal istikrar kavramının da politika belirme sürecinde önemli bir başlık olarak dikkate alınacağını görüyoruz.

Toparlayalım ve net/net konuşmamız gereken başlıkların üzerinden geçelim. Gerek dış alemdeki destekleyici ortam gerek kısmen de olsa enflasyonda açılmış ve açılacak olan alan gerekse başkan değişikliği ile birlikte politika faizimizi aşağı yönde güncelleme şansı elde ettik. Belli ki süreç biraz daha ileri taşınmak istenecek/isteniyor. Bugün için piyasa işlemcilerinin atılan adımlarda konsensüs sağlaması yarın için her daim referans niteliği taşımayabilir. Bu detay önemli ve dikkate alınmalı. O nedenle “sürprizin iyisi de kötüsü de kontrollü olmalı” şeklinde bir önceki yazıda değinmiştim. Paylaşılan PPK metni uzun yıllardır arzu edilen, keşke bizde de olsa denilen tarzda detaylı ve atılan adımın gerekçelerini içeriyor. Bundan sonrası böyle mi devam eder yoksa geçiş süreci olduğundan mı kapsamlıydı bilemiyoruz. Kontrolün bizde kalmasını sağlayalım, spekülasyonu azaltalım, öngörülebilirliği artıralım. En kayda değer güvence de faizleri indirdiğimiz şekilde iklimin değiştiği durumda artırabileceğimize tüm paydaşları inandırabilmek. İşte o vakit işler istediğimiz şekil ve hızda ilerleyecektir. Öyle ya da böyle, liranın öngörülebilirliği herkes için gerekli. Yüzde 54’lerdeki yabancı para mevduat rasyosu ile güveni sağlamanın temel çıkış noktası belirsizliğe izin verilmeyeceğini göstermek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
ECB hamleleri ve riskler 14 Eylül 2019
GOÜ heyecanı her yerde 07 Eylül 2019
Beklemekle oluyor mu? 17 Ağustos 2019