Yeni yılın derdi borçlanma

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Bugün yeni bir yılın ilk günü. Yeni yıla nasıl başlarsanız öyle yaşarsınız niye bir inanış vardır. Umarım yeni yıla keyifle girmişsinizdir ve hep keyifli geçer.

Bu iyi dileğimize karşın 2010 yılına bir çok ülke ekonomisi iki ana sorun ile giriyor. Bunlardan ilki işsizlik diğeri de borç sorunu. İşsizlik sorunu geçen hafta tartışmıştık. Bu hafta özellikle de Avrupa Birliği bağlamında iç borç sorunu tartışmak istiyorum.

Eğer elde ettiğiniz gelirle mevcut tüketim sepetinizi koruyamıyorsanız, borçlanmak zorundasınız demektir. Ancak alınan her borç geri ödenmek zorundadır. Üstelik faizi ile birlikte. Eğer borcunuzu yeni borçlanma yaparak tüketim sepetinizi ve yaşam düzeyinizi koruyacağınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Bunu yapanların sonu hep hüsran olmuştur. ABD'de Charles Ponzi, 1920'li yıllarda yüksek faiz vaat ederek para topladı. Sonra bu paraları daha çok borçlanarak bir süre geri ödemeyi başardı. Ancak doğal olarak sonunda borç alamadığı noktada tıkandı ve dolandırıcılığı ortaya çıktı. Bir hapishanede yoksulluk içinde öldü. (Daha sonra böyle durumlar Ponzi etkisi adı ile anıldı.) Ponzi'nin yaptığını bizim ülkemizde 1980'li yılların başında bankerler yaptı. Hiçbiri ayakta kalmadı. Hepsi battı. Arkalarında binlerce aldatılan insan bırakarak. Geçtiğimiz günlerde ölen usta yönetmen Zeki Ökten, Genco Erkal'ın başrolünü oynadığı "Faize Hücum" filminde bu durumu hicvetmişti.

1980'lerde sonra bireyler gibi bir çok ülke de Ponzi durumunu yaşadı. Şimdi durum daha da vahim. Çünkü küresel krizle birlikte borçları yüksek olan ülkeler daha da çok borçlanarak ekonomilerindeki çöküşü geçiştirmeye çalışıyorlar. Hatta bunu kimi ülkeler ABD'nin yaptığı gibi, Hazine'leri ve merkez bankaları aracılığıyla toksik kağıt dedikleri artık tahsili imkansız hale gelmiş tahvilleri kendileri satın alarak finansal piyasalarını daha büyük hacimli erozyonlardan korumaya çalışıyorlar. Bu da doğal olarak merkezi hükümetlerin borç yükünü artırıyor.

Avrupa Birliği'nde Maastricht Kriterleri çerçevesinde ülkelerin kamu borçlarının Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'ya oranı (GSYH) yüzde 60'ı aşmamak zorunda. Bunu sağlayamayan ülkeler bir nevi gözaltına alınıyor ve kendisine bu durumu düzeltmesi için hem süre veriliyor, hem de yardım ediliyor. 2008 sonu resmi rakamlarına göre Avrupa Birliği ülkelerinde bu oranın ortalaması yüzde 61.5, Euro alanı ülkelerinde ise yüzde 69.6'ya ulaşmış durumda. (Veriler için http://epp.eurostat.eu/tgm'ya başvurabilirsiniz.) Bu oranı aşan ülkeler şöyle:

AB'de kamu borcu / GSYH Oranı (Maastricht Kriterleri'ni tutturamayanlar)

 Ülkeler  Oran (%)

Belçika  89.8

Almanya  65.9

Yunanistan  99.2

Fransa  67.4

İtalya  105.8

Macaristan  72.9

Malta 63.8

Avusturya  62.6

Portekiz  66.3

Dikkat edilirse AB'nin dört büyük ekonomisini oluşturan İngiltere dışındaki üç ülke Fransa, Almanya ve İtalya'nın borçlanma düzeyleri kendilerinin belirlediği kriterlerin dışına çıkmış durumda. Küresel boyutta bu ülkelere yüzde 75 ile ABD'yi, yüzde 175 ile Japonya'yı ve yüzde 70 ile Kanada'yı kattığınızda sorunun büyüklüğü daha da kolay anlaşılabilir.

Bu tabloya rağmen krizi aşmak için genişleyici maliye politikası uygulamanın kısıtı borçlanma düzeyleri olacak. Bundan dolayı kamu harcaması yaparken harcamalarda etkinliği sağlama ilkesi hep göz önünde tutulmak durumunda. Bu da politik kaygılarla harcama yapmayı seven siyasal iktidarları zora sokacak. Bu yapılanmanın bir başka sonucu da faiz oranlarındaki düşüşün artık sonuna gelinmiş olmasıdır. 2010 yılında artık merkez bankalarından faiz düşüşleri değil, yükseliş kararları duyacağız.

Yeni yılınız kutlu olsun.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019