Plağı tersten çaldık, peynirde devrim yarattık

Markalar&Liderler'in bu haftaki konuğu, yarım yüzyılı aşkın geçmişe sahip Muratbey'in Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Erol: Meşhur olmanın ismi, marka olmak oldu. Peynirler gibi, tabirler de değişti...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Yarım yüzyılı aşkın geçmişe sahip Muratbey, gıdada inovasyona verdiği önemle, peynir sektörünün gelişiminde çok önemli rol üstlenen bir marka. Dünyada denenmemiş lezzetlere imza atmayı hedefleyen markanın önemli bir diğer özelliği, üretim sürecinde kullandığı makine ve teknolojinin yüzde 75'ini kendisi tasarlıyor olması.

Muratbey Peynirleri, "peynir devrimi" olarak duyurduğu Naturena serisi ile 2011'de İstanbul Sanayi Odası‘nın düzenlediği İnovasyon Ödülü'nü aldı. "Süt sektörü çok yaygın; herkesin içeriğini çok iyi bildiği bir alan. Tekstilci mantığı ile yaklaşma şansınız yok. Tek bir düğme yeri değiştirerek farklılık yaratamazsınız. Çok radikal değişiklikler yapmanız gerekiyor" yorumunu yapan Necmi Erol, "Bizim sektörde her şey çok gelenekselleşmiş durumda. Biz, geleceğe yatırım yapan bir kurum olduk. Farklı şeyler denedik. Plağı tersinden çaldık" diyor. Yarım asırlık bir geçmişe sahip olan firmanın, ilk günden beri inovasyondan asla taviz vermeyen bakış açısını ve bunun getirdiği başarı sürecini Yönetim Kurulu Başkanı Necmi Erol'dan dinleyelim:

Yarım yüzyıllık geçmişe sahip bir firma olarak, kısaca öykünüzü dinleyelim.

55-60 yıldır gıda ile uğraşan bir aileyiz. 2. kuşak olarak işlerin başına geçmemiz, 1980'e, yani 33 yıl öncesine dayanıyor. İlk başlarda işin ticaretini yapıyorduk, üretim yoktu. O yıllarda küçüklü, büyüklü binlerce işletme faaliyet gösteriyordu. 80'lerden sonra ekonomik yapı değişti. Klasik perakendecilik yıkıldı. Bunun yerine marketler, ulusal zincirler oluştu. Hem üretim, hem satış tarzı değişti. Ambalaj önemli hale geldi.

Teknolojinin gelişimi ile bilgisayarlar, barkod sistemleri, yönetilebilir devasa mağazalar ortaya çıktı. Biz bu gelişmeleri erken gördük. Ürün formatımızı bu doğrultuda geliştirdik. Geleceğe yatırım yapan bir kurum olduk. 2011'de İSO'nun İnovasyon Ödülü‘nü aldık. Başka bir gıda firması finale bile kalmadı. Türkiye'de Ar-Ge ve inovasyon eksikliği çok fazla. Bizim sektörde herşey çok gelenekselleşmiş durumda. Biz farklı şeyler denedik. Plağı tersinden çaldık. İSO İnovasyon Ödülleri iki senede bir veriliyor. Bu sene de başvurduk ve bu sene daha iddialıyız.

Plağı tersten sarmak, inovasyona öncelik vermek. Bunda mühendis olmanızın payı nedir?

Rekabet edebilmek için katma değerli ürün gerekiyor. Bunun için de inovasyon şart. Herkesin yaptığını yapmak yeterli değil. İnovasyon sayesinde aynı zamanda üretim süreçlerinizi daha ucuza malediyorsunuz; daha verimli bir üretim sağlıyorsunuz. Tüketicinin ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebiliyorsunuz. Kar ederek büyümek için inovasyon vazgeçilmez bir unsur. Ben mühendisim. Kardeşim endüstri mühendisi. İşi yavaş yavaş bizden devralan oğlum da elektrik-elektronik mühendisi. Mühendisler dünyaya fazla bakarlar. İşi daha kolay nasıl yaparım diye düşünürler; kestirme yollar bulurlar.

Sadece peynirler değil, peynirleri ürettiğiniz makineleri de siz geliştiriyorsunuz.

Üretim süreçlerinin yüzde 75'i kendi geliştirdiğimiz elektromekanik sistemlerden oluşuyor. Biz kendimize özgü bir teknoloji geliştirdik. Kendi makinelerimiz daha kaliteli, daha standart ürünler yapmamızı sağlıyor. Süt sektörü çok yaygın; herkesin içeriğini çok iyi bildiği bir alan. Tekstilci mantığı ile yaklaşma şansınız yok. Tek bir düğme yeri değiştirerek farklılık yaratamazsınız. Çok radikal değişiklikler yapmanız gerekiyor. Burgu veya Sürmeli peynirlerimiz bunun en iyi örnekleri. Örneğin Sürmeli, beyaz peynire benziyor, labneye benziyor, krem peynire benziyor, İzmir tulumuna benziyor, ama hepsinden farklı. Bu arada Naturena ürünlerimiz ile peyniri kahvaltılık bir ürün olmaktan çıkardık ve her öğün yenilecek bir hale getirdik. 250 ürün çeşidimiz var. Bu sayı yakında 300'e çıkacak. Daha önce dünyanın başka bir yerinde denenmemiş ürünler üzerine çalışıyoruz.

Yeni nesil tüketicinin beklentileri ne yönde? Bu konudapazarlama stratejilerinizde öne çıkan unsurlar neler?

Yeni neslin damak tadı tamamen farklı. Onlar geleneksel lezzetlerden çok fazla hoşlanmıyorlar. Yemesi daha kolay ürünleri tercih ediyorlar. Aslında Sürmeli ve Burgu'nun
geliştirilmesinde bu talebin etkisi oldu. Sistemler bizim tarafımızdan tasarlandı. Pazardan olumlu bir ilgi görüyoruz. Yurtdışında görüştüğümüz firmalar var. Zaman içinde
güzel işlere imza atacağız. Peynir sevmeyen, ama Sürmeli'den sonra peynir tutkunu olanlar var. Hatta 800 gr.'lık paketlerin yetmediğini söyleyip, 2.5 kiloluk ambalaj talep
edenler var. Peynir yemeyen çocukların peynir yemeye başladığını duyuyoruz. Hedefimiz üretim anlayışımızda değişiklik yapmadan, değişen taleplere ve değişen tüketim
alışkanlıklarına uyum sağlamak. Sürmeli'yi Türkiye'de başka yapan yok. Burgu ve hellimde de Türkiye'nin üretim yapan sınırlı sayıda firmasından biriyiz.

"Tek rakibimiz sucuk"; "Lezzet diye birşey var" gibi iddialı sloganlarınız oldu.

Lezzet, inovasyon ve ürün standardı, bizim vazgeçilmezlerimiz. Lezzetli peynir yapmak zor değil. Ama güzel bir ürün, maliyet anlamına geliyor. Türkiye'de 3 liraya bir kilo sucuk satılıyordu ve kimse sormuyordu üç liraya nasıl sucuk satıldığını? Aynı dönemde kemikli etin fiyatı 14.5 lira idi. Yıllarca satıldı bu sucuk. Birilerinin bundan vicdanı rahatsız olmalıydı. Biz, farklı bir peynir ürettik. Bu peynirde sucukta kullanılan baharatları kullandık. Böylece tüketilirken sucuk tadı veren bir peynir üretmüş olduk.

İhracatınız hakkında bilgi verir misiniz?

ABD, Japonya , Suudi Arabistan, BAE, Irak, Bahreyn, Kuveyt, Katar, K.K.T.C. , Mısır, Türkmenistan, Azerbaycan, Ürdün gibi birçok ülkeye ihracat yapıyoruz. Kendi kategorimizde, Japonya ve BAE'ye giren üçüncü Türk markası olduk.

Genel anlamda sektörün durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bazı alanlarda çıtanın çok aşağılara düştüğünü söyleyebilirim. Bizim ürünler pahalı gelmeye başladı. Örneğin bir kilo kaşar, bir kilo sütten yapılıyor. Fabrika maliyeti, pazarlama derken, bir kilo kaşarın fiyatı 15 TL'ye ulaşıyor. Oysa marketlerde düşük fiyatlara kaşar bulmak mümkün. Bu alanda bir oyun var. Yapılan şeyler kimyaya, matematiğe aykırı. Sütün, elektriğin, işçinin fiyatı belliyken, bu fiyatlar nasıl mümkün oluyor anlamak zor. Bu durum sektöre büyük zarar verdi. Türkiye, hayvancılık için
çok elverişli bir ülke değil. Hayvancılık korunması gereken bir sektör. Ben serbest piyasadan yana bir insanım, ama devletin bazı sektörlere pozitif ayrımcılık yapması gerektiğini düşünüyorum. Devlet oyuna dahil olmasın; ama f utbol hakemi gibi müdahil olsun. Kurallar belirlesin.