Yüksek faizin baş sorumlusu Başçı mı, yoksa Erdoğan mı?

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, her konuşmasıyla faizleri yükseltmesine ve kurları zıplatmasına aldırmadan, Merkez Bankası’na yönelik “faizleri düşür” baskısını artırarak sürdürüyor. Son konuşmasında dozu, hazmetmesi zor bir düzeye çıkarttı. Bu aşamadan sonra Başçı’nın o koltukta oturmaya devam etmesi de, Merkez Bankası ve kendisinin itibarını koruması da zor gözüküyor. 

Bu noktayı tespit ettikten sonra faiz tartışmasının ekonomik olarak oturduğu zemine biraz bakalım. Üç yıldır özel sektör yatırımlarında ciddi bir durgunluk var. Son teşvik rakamları da bu durumun süreceğine işaret ediyor. Teşvik alan yatırım tutarı 2014’te yüzde 35.7 azaldı. 

Bunun tek ve en önemli nedeni faizlerin yüksek olması mıdır? Madem dünyada faizler çok düşük, o zaman işadamları yatırımlarını yurtdışından kredi alarak da yapabilirler, ama yapmıyorlar. Üstelik özel sektör, tam tersini yapmış ve aldığı dış kredileri geçen yıl yüzde 35.44 azaltmış. Buna karşın Türkler’in, yurtdışında yaptıkları doğrudan yatırım miktarı, geçen yıl yüzde 89 artarak 6.66 milyar dolara çıkmış. Dışarıda yatırıma koşan Türkler, içeride ayak sürüyor. Neden acaba? 

Yabancı yatırımcıların tavrı da aynı yönde. Geçen yıl gayrimenkul dışındaki doğrudan yatırım girişi yüzde 16 azaldı. Ama yabancının gayrimenkul yatırımları yüzde 41.7 arttı. Yabancılar da gayrimenkul alıyorlar ama yatırıma soğuk duruyorlar. Acaba neden? 

Türkiye’de sabit yatırım yapmış yabancı sermaye bile sırtını dönmeye başlamış. Geçen yıl yabancıların Türkler’den aldıkları şirket hisselerinin tutarı yüzde 40 azalırken, Türkler’e satışları yüzde 243 artmış. Neden acaba? Yabancılar bir anda faizlerin yüksek olduğunu mu fark etmişler? 

Madem dünyada faizler düşükken bizde çok yüksek, o zaman sıcak paranın koşa koşa gelmesi gerekmez mi? Geçen yıl sıcak para girişi de yüzde 27.84 düştü. Sıcak paranın yüksek faize bile gelmiyor olmasını neyle açıklayacaksınız? 

Tüm bunların sebebi Türkiye’nin dünyanın en kırılgan ekonomilerinden birisi haline getirilmiş olması. Türkiye’nin toplam açık pozisyonu 431.22 milyar dolar ile milli gelirinin yarısından yüksek. Bunun 192 milyarı portföy yatırımı, 50 milyar doları mevduat olmak üzere, biraz işkillendiğinde hemen kaçacak sıcak para. Buna 81 milyar dolara yaklaşan kısa vadeli borçları da ekleyin. Bu kadar yükümlülük ve cari açık karşısında 127 milyar dolarlık döviz rezervi, ne yabancıya ne yerliye güven vermeye yetmez. Hele de dünyada sıcak para akımlarının gelişen ülkelerin aleyhine döndüğü bir konjonktürde... Bu rakamlar, çarklarını ancak yüksek cari açık vererek döndüren bir ekonominin ne kadar bıçak sırtında olduğunu gösteriyor. Onun için sıcak para yüksek faize bile tav olmuyor. Bu yüzden yabancı gelmiyor, yerliler ise dışarıdan ucuz kredi almak yerine borç kapatıyorlar. Çünkü kurların yükselmesinden korkuyorlar. 

Doğrudan yatırımları ise bunların yanı sıra hukuk devleti konusundaki kaygılar ile hükümetin siyasi çizgisine ters gördüğü şirketlerle ilişki biçiminin yarattığı kuşkular da etkileniyor. 

Bunlara bir de içeride tırmandırılan siyasi kutuplaşma ve Suriye başta olmak üzere yanlış yönetilen jeopolitik riskler eklendiğinde kırılganlık daha da artıyor. 

Bu koşullar altında Merkez Bankası istese de faizleri indiremez. Hatta Merkez Bankası kendi faizini indirse bile faizler inmeyebilir, tam tersine önce kurlar, ardından faizler yükselir. 

Bu ekonomik yapının da baş ustası, Merkez Bankası değil, 13 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisidir. Faiz bugün daha fazla düşürülemiyorsa, bunun baş sorumlusu da Başçı değil, Erdoğan’dır. Başçı’nın kabahati, bu çarpık yapıya harç taşımak ve bu yapının sağlam olduğuna etrafı inandırmak için çaba göstermekten ibarettir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar