Alınan tedbirler TL’yi toparlar mı?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Son dönemde TL bizimle aynı sepetteki diğer gelişmekte olan ülke paralarına göre ciddi biçimde negatif yönde ayrışmış bulunuyor. Dün itibarıyle dolar karşısında TL son 2 ayda yüzde 14 civarında değer kaybetmiş durumdaydı. Merkez Bankası ise bu durum karşısında faiz-dışı 2 önlem açıkladı. Birincisi zorunlu karşılıklardaki döviz kullanım oranını düşürerek piyasaya bir miktar döviz (1.4 milyar dolar) bırakmak. İkincisi ise şubat başına kadar ihracat reeskont kredilerinin belirli bir kurdan (3.70) TL olarak geri ödenebilmesine olanak sağlamak. Bu da önümüzdeki 3 ayda yaklaşık 4 milyar dolar kadar bir dövizin piyasada kalabileceği anlamına geliyor.

Alınan önlemlerin henüz döviz kurları üzerinde bir etkisini göremedik. Aksine son 2 günde TL’de bir miktar daha kayıp söz konusu. Mamafih bu senenin 17 Şubatında reeskont kredileriyle ilgili alınan benzer bir tedbirin de kurlar üzerinde net bir etkisini görmemiştik. Ayrıca 17 Şubatta söz konusu tedbir devreye sokulurken TL üzerinde ek bir baskı yoktu. Aksine daha önce 200 baz puan kadar artırılan fonlama faizleri ve yurtdışında da gelişmekte olan ülke paraları üzerindeki baskının bir miktar azalması ile birlikte kurlarda zaten bir geri çekilme yaşanmaktaydı. Bugün ise MB herhangi bir faiz artırımına gidemediği gibi, TL üzerindeki baskıda da azalma değil aksine artış söz konusu.

MB’nın reeskont kredileri tedbiri ile ilgili eleştirilen bir husus da, öncekinden farklı olarak bu sefer geri ödemelerde uygulayacağı kuru 3.70 olarak önceden beyan etmiş olması. Böyle bir kur ilan ederek MB zımni olarak da olsa kafasında bir kur hedefi olduğunu ima etmekte. Bu da piyasa tarafından bir taban olarak görülebilir. Halbuki, yeniden piyasaya girmek isteyecekler bu tip tabanlara çok da iyi gözle bakmazlar, çünkü hesaplarında TL’den daha çok kâr etmek de olabilir. (Nitekim sene başındaki harekette dolar kuru 3.85’lerden 3.57’e kadar gerilemişti.) Ondan da öte, bu kur uygulamasının bu kredileri geri ödeyecek şirketlere haksız bir kazanç sağladığı da muhakkak. Diyelim ki, dün kredi geri ödemesi olan bir şirket 3.70’den TL olarak ödeme yaptı. Dünkü kur 3.89 civarında olduğuna göre şirket elindeki dövizi piyasada 3.89’dan satıp, ödemeyi 3.70’ten yapınca yüzde 5 kadar kâr etmiş oluyor. (Bu krediler sadece ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler karşılığında kullandırıldığı için, söz konusu şirkette zaten bu miktarda dövizin olması gerekir. Aksi durum ise bu kredinin amacına uygun kullandırılmadığı anlamına gelir ki, bu çok daha önemli bir soruna işaret eder.)

Açıkçası alınan önlemlerin döviz talebi üzerinde güçlü bir etkisi olması beklenemez. Yaratılan döviz arzı ve eksiltilen döviz talebi zamana yayılmış bir şekilde 5 milyar dolar kadar. Halbuki, Türkiye’nin son aylarda bir aylık cari açık artışı neredeyse bu miktarlarda. Tabii, bir de uluslararası fon akımlarına maruz kalma durumumuz söz konusu. Asıl soru herhalde bu son furyayı Merkez Bankası’nın faiz artırmadan atlatıp atlatamayacağı olmalı. MB bir önceki dalgayı 400 baz puanlık bir artışla atlatabilmişti. Ancak o dönemde enflasyon yüzde 8 civarındaydı. TL’nin göreceli istikrar kazandığı Ocak-Eylül ayları boyunca ekonominin de frenine az buçuk basılmış olsaydı, geçen sene sonundaki kur artışının enflasyon üzerindeki yükseltici etkileri de kısmen bertaraf edilmiş olur, ve kış aylarına da bu kadar yüksek bir enflasyon düzeyiyle girmezdik. Ancak bu yapılmadı. Bugün ise enflasyon ortalama fonlama faizinin üzerine çıkmış durumda. Üstelik de Yi-Üfe’ye, çekirdek enflasyon verilerine ve kurun gidişatına baktığımızda enflasyondaki yükselişin geçici bir gelişme olmadığı da görülmekte. Bu şartlar altında bugünkü faiz politikasını sıkı para politikası olarak adlandırmak çok zor.

Kurlardaki baskının jeopolitik gelişmelerden kaynaklandığı ve bu tip ekonomi-dışı gelişmelere karşı MB’nın yapacak bir şeyi olmadığı iddia edilebilir. Ancak bir ekonomi aynı zamanda giderek artan bir şekilde cari açık veriyorsa, kur baskısını salt jeopolitiğe bağlamak doğru olmaz. MB’nın hareketsiz kalması durumunda enflasyonu kontrol eder bir durumdan, enflasyonu kovalar bir duruma gelme riski söz konusu. Bunun da çözümü belli!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019