Almanya, Avrupa Birliği ekonomisine zarar veriyor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Almanya iktisat politikalarında hep kendine akıllı da, acaba AB’nin en güçlü ekonomisi olarak bir gün diğer üye ülkelere de büyüme konusunda yardımcı olacak mı? Bugüne kadar özellikle iktisadi konularda AB’yi dirije eden ülke hep Almanya (bir parça da Fransa) oldu. Bu yönlendirme ve şekillendirmede de (hiç bir zaman açıkça ifade edilmese de) hep Almanya’nın çıkarları ön plandaydı. (İngiltere’nin birlikten ayrılmasının önemli sebeplerinden birinin bu Alman hegemonisi olduğunu unutmayalım.)

Neredeyse her meşrepten iktisatçının üzerinde hem fikir olduğu konu özellikle 2008 krizi sonrasında hızla gerileyen iç talebe karşın üye ülkelerin bu durumu dengelemek için genişlemeci makroekonomik tedbirler almalarına izin verilmediği hususudur. Bu izni vermeyen de Almanya’dır. Bugüne kadar da iktisadi disiplinden ayrılmaya kalkan ülkelere her daim “Maastricht kriterleri” hatırlatıldı. Denilebilir ki, sonuçta kendisi de aynı kriterlere tabii. Evet ama kazın ayağı tam da öyle değil:

Almanya yüksek oranda dış ticaret fazlası veren bir ihracat ülkesi olarak dış ticaret açığı veren Avrupa ülkelerinin bu durumdan kendilerinin sorumlu olduğuna inanıyor. Bu ülkelerin rekabetçi olabilmeleri için işçilik ücretlerini düşürmesi ve bütçe açıklarını kapatarak “kemer sıkma” politikaları izlemeleri gerektiğini savunuyor. Bunu yap(a)madıklarında da bu durumdan o ülkenin siyasetçilerini ve hatta vatandaşlarını suçlayan (tembel Yunanlar gibi) bir yaklaşıma girmekte de bir beis görmüyor. (Bu inanışın arkasında Neo-klasik okulun bir varyantı olarak görülebilecek ve Keynezyenizmi tümden reddeden “ordoliberalizm” olarak adlandırılan bir iktisadi yaklaşım yer almakta.) Üstelik bazı Avrupa ülkelerinin zayıf kalmaya devam etmesi euro’nun da göreceli olarak zayıf kalmasına yol açarak AB-dışı ihracat performansı açısından Almanya’nın ekmeğine yağ sürüyor. (Eğer Almanya “Euro” değil de “Deutsche Mark” kullanıyor olsa idi, bu cari fazlası ile bugüne kadar DM çok değerlenmiş olurdu.)

Özellikle para birliği içine girmiş olan ekonomilerde iktisadi kararların mutlaka koordineli olarak alınması gerekiyor. Almanya ise kendi iktisadi kurallarını AB’ye empoze etmeye çalışırken, iktisat politikaları konusunda ise başına buyruk davranmakta. Örneğin, 2008 yılında Almanya sosyal güvenlik katkı paylarını düşürürken KDV’yi artırdı. Bunun sonucunda da Almanya ihracatını artırırken ithalatı da azaldı. Peki kimin pahasına: Büyük ölçüde diğer AB ülkelerinin pahasına (literatürde bu çeşit politikalara “komşundan dilenme” politikaları deniyor.)

Şimdilerde Almanya (pardon AB) İtalya ile kavgaya tutuşmuş durumda. Yeni Hükümet daha gevşek bir maliye politikası izlemek istiyor. Ancak İtalya’nın borçluluk oranı yüzde 60 olan AB kriterlerinin oldukça üzerinde (yüzde 132) olduğu için AB buna karşı çıkmakta ve İtalya’yı cezai yaptırımlar uygulamakla tehdit etmekte. Halbuki, İtalyan devlet borçlarının büyük kısmı İtalyan hanehalkları ve finansal kuruluşları tarafından satın alınmış vaziyette. (Örneğin Yunanistan’da durum oldukça farklıydı.) Öte yandan, İtalya 2008’den beri düşük büyüme ve düşük taleple boğuşuyor. Bugünkü kişi başına düşen milli hasılası 10 sene öncesinin oldukça gerisinde. Çok ciddi altyapı eksiklikleri oluşmuş durumda. Bu noktada kamu yoluyla ekonominin ivmelendirilmesi kesinlikle zarardan çok yarar getirecektir. Ama durumu kolaysa Almanya’ya (pardon AB’ye) anlat!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019