Almanya iyi örnek mi, kötü örnek mi?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Almanya’da 22 Eylül günü yapılan genel seçimlerde, Angela Merkel’in Hristiyan Demokrat Birlik(CDU) Partisi ile seçime birlikte girdiği Hristiyan Sosyal Birlik(CSU) Partisi oyların % 41.6’sını alarak 311 milletvekili çıkarttı ama parlamentoda çoğunluğu sağlamak için gerekli olan 316 sandalyeyi elde edemedi. 2005’den beri Almanya’yı yönetmekte olan Merkel’in başını çektiği CDU/CSU iktidarı 2009’da % 33.8 olan oy oranını çarpıcı biçimde artırmıştı ama koalisyon ortağı olan Hür Demokrat Parti(FDP) %5 barajının altında kaldığı için milletvekili çıkaramamış ve Merkel’i yeni bir koalisyon ortağı aramak zorunda bırakmıştı.

Merkel, 64 sandalye elde eden Sol Parti ve 63 sandalye elde eden Yeşiller Partisi ile koalisyona gitmeyi tercih etmedi, oyunu % 23’den % 25.7’ye çıkartan Sosyal DemokratParti(SPD) ile seçmen desteği çok güçlü bir hükümet kurma yoluna gitti. Felsefeleri ve programları hayli farklı olan iki siyasi oluşum arasındaki koalisyon müzakereleri seçimlerden 66 gün sonra, 27 Kasım günü anlaşmayla sonuçlandı ve 185 sayfalık koalisyon anlaşması açıklandı. Ancak süreç bununla da bitmedi. Anlaşmanın kesinleşmesi ve koalisyon hükümetinin kurulması, SPD’nin 473 bin üyesinin 14 Aralık’ta yapılacak oylamada bu anlaşmayı onaylamasına bağlı. Anlaşma onaylanırsa Merkel 17 Aralık’ta üçüncü kez Şansölyelik koltuğuna oturacak. Onaylanmazsa yeni bir süreç başlayacak.

Yeni hükümetin hedefleri

Demokrasinin Almanya’da nasıl işlediğini göstermek için bu süreci anlattım. Anlaşmanın kendisi de zaten bunu anlatıyor. Anlaşmanın dikkat çeken maddeleri arasında şunlar var:

•Almanya’da ilk kez asgari ücret uygulamasına geçilecek. Asgari saat ücreti 8.50 Euro(10.50 dolar) olacak ve uygulamanın hayata geçirilmesi 2017’de tamamlanacak.

• Geçici işçilerin çalıştırılma koşulları yeniden düzenlenecek.

• 45 yıl çalışmış olanlar 67 yerine 63 yaşında emekli olabilecek.

• 1992’den önce doğum yapmış olan yaşlı annelerin emeklilik ödenekleri iyileştirilecek.

• Kiraların denetlemesinde kiracılar lehine yeni düzenlemeler yapılacak.

• Almanya’da doğmuş olan Türklere ve diğer yabancılara çifte vatandaşlık hakkı tanınacak.

• Enerji üretiminin % 55-60’ının 2035 yılına kadar yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesine yönelik düzenlemeler yapılacak.

• GSYH’nın en az %3’ü araştırma yatırımlarına ayrılacak

Bu düzenlemelerin toplam 23 milyar Euro ek harcama gerektireceği, bu ek harcamaların yeni vergilere gerek kalmadan, hızlanan ekonomik büyümenin de katkısıyla sağlanacak ek vergi gelirleriyle finanse edileceği belirtiliyor.           

Demokrasi kültürü ve ekonomi

“Almanya’nın geleceğini şekillendirmek” başlığını taşıyan bu iddialı programın toplumun ayrıcalıklı olmayan geniş kesiminin durumunu iyileştirmeyi, sosyal refahı yaymayı, iç talebi artırmayı ve temiz enerjiye geçişi sağlamayı hedeflediği ortada. 

Ancak Merkel’i sola teslim olmakla suçlayan ve bu anlaşmanın Almanya’nın başarı hikayesini çıkmaza sürükleyeceğini ileri sürenler de var. Özellikle iş çevreleri ve medyadaki destekçileri, bu programın Almanya’nın rekabet gücünü ve ekonomik büyümeyi düşüreceğini, işsizliği artıracağını ve gençlerin geleceğini değil yaşlanan toplumun çıkarlarını gözettiğini iddia ediyorlar.

 Bu eleştirilerde haklı yanlar da bulunabilir ama Almanya’yı son dönemde birçok Batı ülkesinden ayrıştıran başarı hikayesinde, Merkel’i sosyal demokratlarla anlaşma yapmaya iten konsensüs arayışının ve demokrasi kültürünün etkisi olduğunu düşünmek de mümkün. Almanya örneği, ekonomideki başarının yalnızca piyasa mantığına bağlı kalınarak sağlanamadığını da düşündürüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar