Faizler mi önemli, kabaran başkaldırı dalgası mı?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Ekonomi dünyasında olan biteni izleyenlerin gözü kulağı öncelikle ABD’den gelecek haberlere odaklanacak bu hafta. ABD ekonomisinin bu yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme hızı bugün açıklanacak. Bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.1, ikinci çeyreğinde yüzde 2.0 büyüdüğü tahmin edilen ABD ekonomisinin üçüncü çeyrekteki büyüme hızının yüzde 2’nin altında kalacağı anlaşılıyor.

ABD Merkez Bankası’nın (Fed) Ekim ayı toplantısı da bugün sona erecek. FED Başkanı Jerome Powell’ın toplantı sonrasında yılın üçüncü faiz indirimini açıklayacağına kesin gözüyle bakılıyor ama Fed’in Aralık toplantısında ne yapacağı konusunda farklı beklentiler var. Powell’in bugün yapacağı konuşmada vereceği sinyaller bu nedenle merakla bekleniyor. ABD ekonomisindeki yavaşlamanın sektörlere yayılarak derinleşmesi halinde, Fed’in Aralık ayında dördüncü kez faiz indirimine gitmek zorunda kalabileceğini ileri sürenler de yok değil.

Fed’in yanısıra Japonya Merkez Bankası’nın yarın yapılacak toplantısından nasıl bir karar çıkacağı da merak ediliyor. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) on aylık bir aradan sonra yeniden tahvil alımlarına başlayacağı Cuma günü, ECB’nin yeni başkanı Christine Lagarde da görevine başlıyor. ECB’nin misyonu konusundaki tartışmaların yoğunlaştığı bir ortamda göreve başlayan Lagarde’ın, görevi kendisine devreden Mario Draghi’nin yapamadığını yapıp, Almanya gibi bütçesi elveren Avrupa ülkelerini genişlemeci maliye politikaları uygulamaya ikna etmeyi başarması halinde farklı bir tablonun ortaya çıkabileceği belirtiliyor.

Başkaldırı dalgası neden önemli?

Ekonomiyle ilgilenenler ve iş dünyası için piyasalar her şeydi 2008 -2009 krizine kadar. Ne var ki “büyük resesyon” diye de nitelenen krizden bu yana yaşananlar, toplumları oluşturan insanların tepkilerinin de siyasetteki ve ekonomideki gelişmeleri etkileyebileceğini hatırlattı ‘piyasaperestlere’. Dünyanın farklı ülkelerinde ekonominin gidişatından, yaşam koşullarının bozulmasından, gelir uçurumlarının derinleşmesinden yakınan insanların tepkisi iktidarların ve ekonomi politikalarının değişmesine yol açtı. Popülist liderler bu ortamda öne çıktı ve kendilerine umut bağlayanları bir süre avutmayı başardı.

Şimdi bu sürecin de sonuna doğru geliyoruz galiba. Popülist liderler yandaşlarını güçlülük gösterileriyle oyalıyor ama hiçbir konuda, özellikle de ekonomide kalıcı çözümler üretemiyor. IMF, başta ABD olmak üzere pek çok ülkede ve dünya ekonomisinde ciddi bir yavaşlamanın gündemde olduğunu ilan etti iki hafta önce. Yavaşlamanın yanı sıra dünyadaki ekonomik eşitsizliğin artık taşınamayacak boyutlara eriştiğini de hemen herkes kabul ediyor. Bu ortamda insanları boş vaatlerle avutmak giderek zorlaşıyor.

Üstelik bu insanlar şimdi akıllı telefonlara ve sosyal medyanın nimetlerinden yararlanma şansına sahip. Bu nedenle şimdi dünyanın çok farklı ülkelerinde ve kentlerinde kabaran başkaldırı dalgasına yol açan gelişmeler Fed’in alacağı faiz kararından çok daha önemli aslında.

Geride kalanların isyanı

Son haftalarda dünyanın çok farklı ülkelerinde büyük kalabalıkların sokağa dökülerek büyük protesto gösterileri düzenlediğini ve ülkeden ülkeye sıçrayan bir protesto dalgası başlattığını görüyoruz. Günümüzün iletişim olanakları bu tür büyük protesto hareketlerinin örgütlenmesini ve başka ülkelere örnek olmasını, dünyaya yayılmasını kolaylaştırıyor.

Çoğu kez sosyal medyadan kaynaklanan bu protesto eylemleri arkasında büyük bir örgüt, karizmatik bir lider ve büyük para olanakları olmadan da gerçekleşebiliyor ve sesini duyurabiliyor. Daha önce Fransa’da etkili olan ve Cumhurbaşkanı Macron’u yeni açılımlara zorlayan “Sarı yelekliler” hareketinden ve Hong Kong’da süregelen çarpıcı direnişten sonra, Lübnan’da uygulanması planlanan “WhatsApp” vergisi ve Şili’de metro zammı, ciddi tepkiler aldı ve sonunda can kayıplarına yol açan büyük protestolara neden oldu. Irak’ta, Mısır’da hatta Putin’in Rusya’sında bile dozu giderek yükselen protesto gösterileri dikkat çekmeye devam ediyor.

Bu tür eylemlerin çok kısa sürede örgütlenebilmesi ve sosyal medya sayesinde çok geniş bir kitleye ulaşabilmesi, gösterilerin hedefi olan rejimlerin ve otoritelerin hazırlıksız yakalanmalarına ve önlem almakta gecikmelerine yol açıyor. Ancak protestolara katılanların hedeflerinin çoğu kez net biçimde belirlenmemiş olması eylemlerin somut sonuçlara varmasını zorlaştırıyor.

Bu eylemlerde ortak paydanın, bugünün dünyasında geride bırakıldıklarını hissedenlerin onları bu duruma düşüren sisteme ve sistemi yönetenlere duydukları tepki olduğu söylenebilir. Bu protestolara katılanların çoğunluğunu geleceklerini tehdit altında gören gençlerin oluşturması ve bu gençlerin kendilerini umutsuzluğa sürükleyen düzeni, düzeni yönetenleri ve onlara hizmet eden elitleri hedef alması protestoların yeni biçimler alarak sürebileceğini düşündürüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar