Birlikte ölüm karinesi…

Levent AKBAY
Levent AKBAY AÇI KARŞI AÇI levent.akbay@dunya.com

Hukukçu Afşin Demirtaş’ın yönettiği TV programında izlediğim Prof. Dr. Sezer Çabri yaşadığımız devasa depremi, bir ekonomik gerçeklik olan ‘miras hukuku’ açısından değerlendiriyordu.

Programda katılımcıların biraz da imtina ederek dile getirdikleri; ‘tatsız bir konuda’ hayatta kalan depremzedelerin yeni tatsızlıklar yaşayabileceklerinin ve bu tatsızlıkların uzun süreceğinin işaretleri oldu. Temel soru; deprem sırasında aynı aileden birkaç insanın hayatını kaybetmesi hâlinde mirasçılık durumunun nasıl olacağıydı…

Miras hukukuna göre bir öldüğü zaman eşi, altsoyu, ana-babası yasal mirasçısı oluyor. Ama depremde olabileceği gibi aynı anda ölmüş olan eşler ya da akrabalar birbirlerinin mirasçısı olabiliyor mu? Öğrendiğim kadarıyla ‘şaşırtıcı bir şekilde’ aynı anda ölmüş olan eşler birbirlerinin mirasçısı olamıyor.

Çünkü bu durumda ‘Birlikte ölüm karinesi’ devreye giriyor Göçük altında hayatını kaybeden eşlerden hangisinin önce veya sonra öldüğü tespit edilemiyorsa aynı anda ölmüş sayılıyor. Örneğin yeni evli bir çift çocukları yoksa ve birlikte ölmüşlerse onların her birinin mirası, kendi kan hısımlarına kalıyor. Eşler arasında ölüm bakımından zaman giriyorsa ‘birlikte ölüm karinesi’ çalışmıyor ve önce ölen ‘miras bırakan’, sonra ölen ‘mirasçı’ oluyor.

Bu durumda miras daha sonra ölen eşin mirasçılarına geçiyor. Eşlerin ölüm zamanı arasında 1 saat bile olsa bu kez ‘daha sonra ölen’ mirasçı sıfatını kazanıyor. Miras onun ölümü sonrasında kendi kan hısımlarına kalıyor. Eşler öldü ve hayatta kalan mirasçı adayları aileler kalan mirastan yararlanmak istiyorlarsa bu durumda kendi yakınlarının ‘daha önce öldüğünü’ ispatlamak zorundalar.

Bu nedenle eşlerin hayatta kalan yakınları, ölüm zamanının belirlenmesine yönelik bir dava açarsa; hastane raporu, savcılık raporu, kurtarıcı şahitliği, komşu beyanları, enkaz altından gelen seslerin, mesajların tarihi ve saati gibi her türlü araç kullanılabiliyor. Birlikte ölüm karinesinde en çok sorun yaratacak kısım mal rejimi. Edinilmiş mallara katılma rejimi uygulanıyor.

Birlikte ölüm gerçekleştiğinde mal rejimi de sona ermiş oluyor ve her eşin malı ayrı ayrı tasfiye ediliyor. Buna rağmen Aile hukukundan kaynaklanan haklar aynen devam ediyor. Örneğin karı koca öldü. Koca üzerinde bir ev var.

Her ikisinin de terekesi hesaplanırken kadının kocadan katılma alacağı, alacak hakkı olarak onun terekesine işleniyor. Erkeğin mal varlığından borç olarak düşülüyor. Aynı anda ölümün tespiti açısından bir diğer zorluk ise aynı gün birkaç saat arayla iki büyük depremin yaşanması. Eşler enkaz altında, belki biri birinci depremde, diğeri ikinci depremde hayatını kaybetti.

Kimin önce öldüğü nasıl belli olacak? Gerçi tıp çok ileri. Kimin ne zaman hayatını kaybettiğine ilişkin olarak gelişmiş teknolojiler var. Ancak bunun yapılabilmesi için definlerin belli prosedürlere göre yapılması gerekli. Örneğin DNA’ların alınması gibi. Peki definler bu usuller gözetilerek yapıldı mı? Yeterince bilmiyoruz. Bunları zaman gösterecek.

Acaba yasa koyucular bu hükümleri oluştururken normal yaşama çok oturmasına rağmen afet sırasında olabilecekleri hesaba kattılar mı? Bilmiyorum… Ancak eğer hayatlarını kaybedenlerin aileleri miras konusunda hak iddia ediyorlarsa, başlayacak mahkeme süreçleri, bilirkişiler, ‘fethi kabir’ ve diğer uygulamalar acılara yeni acıların katılacağını gösteriyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Planlamaya geri dönüş 18 Eylül 2023
17. Madde 15 Eylül 2023
Asıl fren 2024’te… 13 Eylül 2023
Enflasyon birikirse!.. 06 Eylül 2023
Enflasyonda atalet 04 Eylül 2023
Kepenkler kapanmasın… 01 Eylül 2023