Bu döviz sevdası belasının nedenleri

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

24 Mayıs itibarıyle Türk bankalarındaki döviz hesaplarının toplamı 213 milyar doları geçerek yeni bir rekor kırmış vaziyette. Aslında tam bir sene öncesine bakarsak, artış oranı çok da fazla değil: 25 Mayıs 2018’de DTH’ların toplamı 204.2 milyar dolarmış. 12 aydaki artış sadece yüzde 4.3. Ancak aynı verilere geçen senenin Ekim ayından itibaren baktığımızda ise çok farklı bir resim karşımıza çıkıyor. Ekim başında DTH’lar toplamda 183.1 milyar dolarmış. Geçen 8 ay içerisinde, DTH’lar 30 milyar dolar gibi hatırı sayılır bir miktarda artmış bulunuyor.

Bu döviz sevdasının temellerini iktisat bilimindeki 2 ana tezi irdeleyerek anlatmaya çalışayım. Birincisi, piyasa (nominal) faizlerinin reel getiri ve enflasyon beklentilerinin toplamından oluştuğu savı (Meşhur Fisher Denklemi). İkincisi ise uzun vadede kurların “faiz oranı paritesi” (2 ülke arasındaki nominal faiz oranları arasındaki fark) ile belirlendiği tezi. Diğer bir ifadeyle, eğer bir ekonomide faiz oranı yüzde 22, diğerinde ise yüzde 2 ise, bir sene içerisinde faiz oranı yüksek ekonominin para biriminin düşük olan ekonomiye göre yaklaşık yüzde 20 kadar değer kaybetmesi beklenebilir. Günün sonunda, normal şartlarda, yatırımcı açısından hangi para birimine yatırım yaptığının bir önemi olmamalıdır. Ancak...

Eğer faizleri yüksek olan ekonomide (ki, bu yüksekliğin ana sebebi de, hatırlarsak Fisher denklemindeki enflasyon bileşkenidir) yerel para cinsinden faizler “enflasyon + reel getiri” beklentilerini karşılamayacak düzeyde ise, tasarruf sahipleri doğal olarak yabancı para birimine, yani dövize yönelirler. Maalesef ki, bu durumu mevduat faizlerinin piyasa- dışı bir şekilde baskılandığı geçen senenin Eylül ayından beri yaşamaktayız.

Bunun dışında Türkiye’de döviz tasarrufunu özendiren bir yasal düzenleyici durum da söz konusu. Şöyle ki, Türkiye’de normal vadelerde TL mevduatlara ödenen faizlerden yüzde 15, DTH’lara ödenen faizlerden ise yüzde 20 vergi stopajı kesilmekte (ki bu fark Mart 2019’dan önce daha da azdı). Ancak, Türkiye’de enflasyonun yüksek olması nedeniyle TL mevduat faizleri DTH faizlerine göre yüksek olduğu için kesilen stopaj da çok daha fazla olmakta. Örneklersek: Yüzde 24 faizli bir TL mevduat hesabının stopajı (piyasada en popüler olan 31 günlük vadeli hesabın 12 ay boyunca aynı faizden döndürüldüğü varsayımı ile) yüzde 3.6 olmakta. Halbuki, aynı dönemde yüzde 3 getirisi olan bir DTH’ın stopajı ise sadece yüzde 0.6. (TL faizler arttıkça aleyhteki bu fark da artmakta. Unutmayalım, TL faizleri artıran da enflasyon.) DTH’a yatırım yapan tasarruf sahibi açısından elde ettiği kur farkı kazancı vergiden muaf olmakta. Bu problemin çözümü ise kur kazancı farkının da vergilenmesi! (Bu durum şirket hesapları için geçerli değil tabii, onlar kur kazancını bilançoya yansıttıkları için vergisini ödüyorlar.) Ancak bugünkü “hassas” dönemde böyle bir uygulamanın hayata geçirilmesi, son dönemde alınan pek çok tedbirde olduğu gibi, geri tepebilir.

Son olarak da, döviz sevdasının nedenleri üzerine bir başka noktaya değinmek isterim. Türkiye ekonomisi ve siyasetinin dar boğaza girdiği son dönemleri hariç tutsak bile, bizimle benzer kulvardaki ülkelere göre çok daha “dolarize” olduğumuz bir gerçek. Tabii, çok gerilere gidersek buna 80 ve 90’lı yıllardaki yüksek enflasyon dönemlerinden kalma bir alışkanlık diyebiliriz. (90’lı yılların sonunda TL mevduat / DTH oranı yaklaşık olarak 50- 50 idi.) Ancak enflasyonun bir ölçüde normalize olduğu ve bu alışkanlığın terk edilmesi gereken 2003-2017 arasında bile bu oran yüzde 30’un altına hiç düşmedi, ortalamada ise yüzde 40 oldu. Burada, acaba bazı kesimlerin faiz hassasiyeti nedeniyle dövizi tercih etmesinin de “dolarizasyon”un önlenememiş olmasında etkisi olabilir mi, diye bir soru geliyor akla. Her ne kadar toplam içindeki payları düşük olsa da, Ağustos ayından beri katılım bankalarındaki DTH artış oranının (yüzde 37) sektörün toplamına göre (yüzde 14) oldukça daha yüksek olması bir ipucu oluşturabilir mi, acaba?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019