Bu sıralar inovasyon moda

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ oaatac@gmail.com

Temcit pilavı nedir bilir misiniz? Soğutulup ısıtılıp sofraya tekrar tekrar tekrar getirilen pilava denir. Yani bir pilav çeşidi değildir. İşletmecilikte birçok konuda olduğu gibi inovasyon da böyle. Bu sıralar yeniden ısıtılıp servis ediliyor. İcat/buluş nedir ne değildir, çeşitleri, tarihçesi gibi konuları işleyen yeteri kadar kavramsal yayın var. Merak ediyorsanız okursunuz. Sadece bir iki noktaya değineceğim.

Ülkemiz INSEAD'ın 2011 inovasyon sıralamasında 125 ülke arasında 65.'inci olmuş. Aynı kurumun 2008/2009 sıralamasında 51.'inciymişiz. Yani gerilemişiz. Ben bu tür raporların veri toplama ve analiz yöntem ve modelleri iyice anlaşılmadan kullanılmasına taraftar değilim. INSEAD metodolojisini de çok doğru bulmadığımı söylemek isterim. Ama elimizdeki kapsamlı bu araştırmaya göre bizde icat/buluş işleri iyi gitmiyor. Neden iyi gitmediğini anlamak için geçen haftaki yazımda buluculuk-mucitlik konusunu kavramsal ve uygulamalı bir temele oturtmamız gerektiğini yazmıştım. Bu bağlamda önce kavramsal iki konuya kısaca değineceğim sadece. İlk olarak icat/buluşun işletmecilik kuramındaki yeri ve yapısal sorunlarımız, sonra da kültürel sorunlarımız.

Okurlarım hatırlayacaklardır, şirketlerin amacını tartışırken "Şirketlerin tek amacı vardır, hizmet ettikleri/etmek istedikleri pazarlarda tekelleşmek" demiştim. Öncelikle bir şirketin amacını dediğim gibi tanımlarsanız icat ve buluşların önemi sayfalarla yazı yazmaya gerek kalmaksızın ortaya çıkar. İcat/buluş şirketlerin rakiplerle itişip kakışmadan hizmet ettikleri/etmek istedikleri pazarlarda tekelleşmesinin en kısa yoludur. Bu tanım gereği böyledir bir aksiyomdur ve ispatı gerekmez. Bu aksiyomda eşit önemde üç cümlecik veya kelime var. İcat/buluş sonra rekabet sonra hizmet edilen/edilmek istenen pazar.

Sıfır korumacılık olan bir dünyada her ürün kolu için pazar, alıcı sayısı ve onların alım gücü ile sınırlıdır. Pazar Çin'de de, Mançurya'da da, Kuzey Amerika'da da olabilir. Bu pazarlarda tekelleşmek için, yani rakipsiz kalmak için iş tanımınız çerçevesinde bir icat/buluş yapacak veya bulacaksınız. Yoksa bir kaç haftadır anlattığım gibi iş tanımınızı ürün bazında yapar ve icat/buluş yapmazsanız bu pazarlara sizin verdiğiniz ürünleri veren her şirket rakibiniz olur.

Gerçekte korumacılık  sıfır değil. Öncelikle gümrük ve gümrük dışı korumanın çizdiği ülke sınırları içindeki pazarlar vardır. Bunlara o ülkenin yaptığı ikili anlaşmalarla avantaj sağladığı bölgedeki ve olası veya şimdiki rakiplerin hizmet etmek istemedikleri veya hizmetin onlara pahalı geldiği pazarları da katabilirsiniz. Bu tür pazarlarda tekelleşmek için icat/buluş yapmak yerine joint-venture ve teknoloji ithalatı yapmak daha ekonomik ve az riskli bir formüldür.  Bu tür yatırımlar ülkelerinin girdilerde şu veya bu nedenle sağladığı avantajları kullanarak yatırımcılarını yeteri kadar mutlu ederler. Yani net kaynak transferi yaparak para kazanırlar. Bu durumdaki ülkelerde cari açık, dış ticaret açığı gibi konularda bağırıp çağırmak da gündeme oturur. İcat/buluşa dayalı olmayan sektör ve ürün kolu bazındaki korumacılık bu nedenle mucitlik/buluculuk için yapısal bir engel oluşturur. Rakipsizliğin zevkini alan joint-venture girişimcisi ve ithalatçının icat/buluşla ilgilenmemesini de garip karşılamamak gerekir.

Bir de kısaca kültürel sorunlarımıza değinelim. Bir toplum, "innovation" eğilimli kılınamadığı, bakkalından holding sahibine, seyyar satıcısından üniversite hocasına, politikacısından bürokratına kadar herkesin vazgeçilemez tek görevinin ürettiği mal veya hizmetleri geliştirmek, sürekli yeni buluşlar, icatlar yapmak olduğunu, bunun dışındaki tüm uğraşların, kelimenin düz anlamıyla 'palavra' olduğunu idrak edemediği sürece kurtuluş yoktur. Şu soruya cevap aranmalıdır: Toplumumuz ve de özellikle okumuş kesimimiz icatçılıktan niçin bu denli uzaktır? Bu satırları ben yazmadım. Sn. Tınaz Titiz'in dostluğumuz çerçevesinde müsamahasına sığınarak aynen ondan aldım. Sayın Titiz doğru söylemiş, ama bir önemli konu var. Sn. Titiz bunları 1993'te yazmış. Yani neredeyse yirmi sene, bir nesil önce. Sn Titiz yazısını 2003 tarihinde gözden geçirmiş tek kelimesini değiştirmemiş. Bugün de değiştireceğini sanmam. Sıralamada 51.inci sıradan 65.inci sıraya düşüşümüze "Oh ne az düşmüşüz" diye sevinmemiz gerekir. 

Eski köye yeni adet getirme, tekerleği yeniden icat etme, Amerika'yı yeniden mi keşfedeceksin gibi veciz öğretilerle yetiştirilen bizlerin icatçılık/buluculuk konusundaki sıkıntımızı doğal karşılamak gerekir. Her ne kadar şimdilerde herkes bunların tersini söylüyor ama öyle her konuda başını al da git de demiyorlar. Açıkça söylenmese de icatçılık ve buluculuğunuzu fen ve ticarete dönüştürülebilecek bilim konularında saklı tutmanız ima ediliyor. Yoksa bizde bir sürü konuda yenilik getirmeye çalışmak hâlâ "Durduk yerde icat çıkarma" nasihatleri çerçevesinde bazen yasalar, bazen de toplum tarafından cezalandırılıyor. Demem o ki bu buluculuk-icatçılık konferanslarda tebliğler okuyarak olmuyor.

Sağlıcakla kalın.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Teknokrat-Politikacı 30 Ekim 2019
Strateji mi? 23 Ekim 2019
Tenkisat 16 Ekim 2019
Kasvetli ilim 02 Ekim 2019
Zombiler 25 Eylül 2019
Yeni Bull 18 Eylül 2019
Bull 11 Eylül 2019
Neden olmuyor? 04 Eylül 2019
Olmayacak duaya... 28 Ağustos 2019