Bütçeye para dayanmıyor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Dün yayınlanan bütçe verilerine göre ilginç bir durum söz konusu: Bu ay harcamalar %12.5 azalırken gelirler %7.6 artmış. Esasen gelirlerdeki artış oranı çok da şaşırtıcı değil. Yavaş seyreden ekonomik aktivite karşısında özellikle dolaylı vergi gelirlerinin düşük seyretmesi normal. İlk 6 ayda geçen senenin aynı dönemine göre vergi gelirlerindeki artış oranı sadece yüzde 4.4. Enflasyonun yüzde 15’lerin üzerinde olduğunu dikkate alırsak, reel bazda ciddi bir gerileme söz konusu.

Şaşırtıcı olan harcamalardaki yüksek oranlı azalma. Görünen o ki cari transferler, sermaye giderleri ve transferleri ve borç verme kalemlerinde bu ay tamamen frene basılmış durumda. Normal şartlarda, hele bir de enflasyon yüksekken, aylık giderlerde nominal olarak azalma görülmez. Bu ayki azalmanın önemli bir (istatistiksel) sebebi geçen senenin haziranında (Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında) trendin üzerinde harcama yapılmış olması. Diğer daha basit sebebi ise bütçede para kalmamış olması olabilir. Haziran’da Hazinenin mevduat ortalaması 9.2 milyar TL ile son yılların en düşüğüydü – hem de nominal bazda! (Bu durum, aynı zamanda, belki de eski Başkan’ın ayrılmasında etkili olduğu söylenen yedek akçe kullandırımı meselesini de açıklıyor olabilir.) Öte yandan, biliyoruz ki, Haziran’da azalmış olsa da faiz- dışı harcamaların uzun süre frenlenmesi mümkün değil. Mümkün olmadığı gibi, ekonomiyi ayakta tutmak için, harcamaların belirli bir seviyenin üstünde kalması da şart.

Hazine’nin finansman programına göre en yüklü borçlanma toplamda 19.5 milyar ile Temmuz‘da. Sonraki aylarda borçlanmalar daha makul düzeyde gözüküyor. Ancak bu yanıltıcı olmasın. Son dönemlerde esasen programda yer almayan ve sonradan ilave edilen “dış borçlanmalar“ la açıklar kapatılmaya çalışılıyor. Örneğin Temmuz’da 2.25 milyar dolarlık (13 milyar TL kadar) ilave bir borçlanma gerçekleştirildi. Keza, bu ay 19.5 milyar olarak planlanan iç borçlanma da 20.5 milyar TL oldu. Diğer bir ifadeyle, Hazine 9 milyar TL kadar planlananın üzerinde kaynak elde etmiş olmasına rağmen, gene de iç borçlanmayı 1 milyar TL artırmak durumunda kaldı. İç borçlanmanın faizler üzerindeki etkisi dikkate alındığında bunun ihtiyari bir borçlanma olmadığı ortada! Önümüzdeki aylarda ise Hazine büyük ihtimalle Merkez Bankası’nın yedek akçelerini kullanmak zorunda kalacak.

Yedek akçe kullanımı bir çeşit “para basma” olarak nitelendirilebilir. “Para basma” ise normal şartlarda doğrudan enflasyona etki yapan bir olgudur. Ancak, gelen üretim ve ciro rakamlarının da teyit ettiği gibi, ekonomi halen o kadar durgun bir seviyede ki, bunun enfl asyona tesir etmesi şu an pek mümkün değil. (Tesir dolaylı yoldan, ancak döviz talebinin ve dolayısıyla kurların artmasıyla olabilir.) İlk 6 ayda 78.6 milyar TL ile bütçe açığı tüm sene için tahmin edilen 80.6 milyar TL’ye neredeyse ulaşmış durumda. Bu sene toplamı için 4.2 trilyon TL bir milli gelir tahmininden yola çıkarsak, bütçe açığının milli gelirin yüzde 3’ünü aşması sürpriz olmayacaktır. Normalde, bu alarm zillerini çaldıran bir seviyedir. Ancak, gerek kamu borçluluk oranının çok yüksek olmaması, gerekse de bu sene olayın riskini daha da artıracak bir gelişme olan “çifte açık” (twin deficit) olgusunu yaşamıyor olmamız, bütçe açığının bu seviyelerini şimdilik “tolere” edilebilir kılmakta. (Çifte açık = Bir ekonominin aynı anda cari açık ve bütçe açığı veriyor olması durumu.)

Bu aşamada, beni asıl endişelendiren kamunun “görünmeyen” açıkları. Özellikle kamu bankaları ve diğer devlet kuruluşlarının görev zararları giderek artmakta. Sene başında yazdığım bir yazıda da belirttiğim gibi bunların ne bugünkü toplamını tam olarak bilmek, ne de gelecekte ulaşılacak azami zarar miktarını tahmin etmek oldukça zor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019