CDS primimizle gösterge bono farkımız neden açılıyor?

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Sanayi üretimi endeksi (SÜE) temmuzda yıldan yıla nominal %5.7, takvim etkilerden arındırıldığındaysa 4.6 artıyor. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış haziran-temmuz arasına düşen aylık artış ise %0.9 olarak gerçekleşiyor. Ümit vadeden bir sonuç, 3. çeyreğe ilişkin kıpırdanmanın habercisi olabilir mi? Bundan emin olamıyoruz. SÜE noktasal analizlere yüksek oynaklık damgasını vurmuştur. Temmuz gerçekleşmelerini son 7 yılda 2009 krizindeki çöküş ve 2010’daki toparlanmaları dışarda tutarak incelediğimizde yüksek oynaklık karakteristiğine ulaşıyoruz. 2006 ile 2013 yılı Temmuz aylarının sayımlama (istatistik) tanımında; Temmuz 2009 -8.86 çöküşü ve akabindeki Temmuz 2010 10.51 toparlanmasını hariç tutarak nominal %5.7 sonucunu irdelersek; 5.14 yıllar ortalamasından 0.30 katı sapmayla (standart sapma 2.13) yukarda bir sonuçtur. 3 ayın, 6 ayın ya da 12 ayın ortalama gerçekleşmelerini dikkate alacak bir analiz, bizi dönemsel sapmalardan arındırır. Ağustos ve eylüldeki gelişmeler 2013 büyümesi için önemli olacak. Temmuzu nelerin sıçratan sürpriz bir sektör yok. Yine motorlu kara taşıtları, yine gıda, yine hazır giyim… Bu sektörler için Avrupa’nın dış talebini kıpırdaması etkili oluyor. Küçük hacimle iş yapabilmemiz ve coğrafi yakınlığımız bizi komşu kıtada Çin’e kıyasla tercih edilebilir kılıyor.

SÜE önemli bir veridir. Öncü Göstergeler Endeksi ise (ÖGE) daha da önemlidir. Çünkü elektrik üretim, ara malı ithalat, ihale faizi gerçekleşmeleriyle; iç piyasa siparişi, mamul stoku ve ihracat ile istihdam tahminlerini baz alır. Noktasal analizden sıyrılmış bir yüzeysel analizdir. ÖGE, 2007-2013 döneminde altı aylık artışlarında izlenir. Bu dönemdeki değişim +/- %30 aralığında salınıyor. Bir de 2011 Haziran’ından itibaren bakarsak, değişim sadece %0-%5 aralığında. Öte yandan, bu dingin yapı 2010 başından itibaren de kararlı bir düşüş trendini ifade etmesi ilginçtir. 2010’da başlayan trend, Nisan 2013 sonrasında ikinci bir düşüş dalgasına teslim oluyor. Bizi esas ilgilendiren Haziran ve Temmuz 2013 düşüşleridir. Bunlar, SÜE’nin %5.7 artışına henüz bir destek çıkmıyor.

Sanayi, para politikasının en çok desteğine ihtiyaç duyduğu dönemde para politikasını arkasında bulmamıştır. Politikaların üç temel eksende kırılganlığı bulunuyordu:

1. REK hedefi: Seviyesi, zamanlaması ve gerekliliği ile çok tartışılmış ve tartışılacak olan bir hedeftir.

2. Negatif Carry (Eksi Kazanç): 03 Ekim 2011 ile 28 Ağusutos 2013 dönemindeki toplam 483 günün 371’ini %0 başabaş noktasını aşan bir pozitif carry (artı kazanç) ile sonlandırıyor. Yani 483 günün %23.18’i eksi kazançla geçiyor. Eğer maliyete %1 gibi küçük bir de kar marjı eklersek, bono taşımanın 219 günde artı kazançla, yani 24 ayın %54.65’ini eksi kazançla tamamlıyor. Bu durumda ulusal tasarruf oranımızın da %14-%16 aralığına sıkışıp kalması kaçınılmaz oluyor. Ve sonra da özel sektörümüzün dış borcu alıp başını gidiyor.

3. Koordinasyon: Bu noktada Hükümete düşen görevle Merkez Bankası’na düşen nasıldı, ne ölçüde paylaşıldı kimse tam olarak bilemez. O nedenle de yorum yanlış olur. Bildiğimiz bir tek şey varsa, o da şudur: ithalatta konu ürünlerimizin hepsinin inelastik (esnemez) olması, ihracatını gerçekleştirdiklerimizin de elastik (esner) olmasıdır. İşte bu nedenle, tarihsel yapı bozukluğunu yenecek orta-uzun vadeli reformlara yüksek gereksinim duyuluyor. Maalesef bunu daha fazla öteleme lüksümüz de kalmamıştır.

REK, ihracatın verimliliği, cari açık finansmanında dış kaynak gereksinimi, sıcak para, özel sektörün borcu, şoklara karşı rezerv yeterliliğimiz, Suriye’deki yüksek tansiyon, seçim ekonomisi; gündemi paylaşmak konusunda, FED’in tahvil alımını azaltım kararıyla rekabet edecektir. Merkez Bankası faiz silahını aktif olarak kullanacak olsa da ulusal risk primimizi göstergemiz CDS ile gösterge bono faizimiz arasındaki farkın açılmasının önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar