CHP'nin karaokesi...

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 guventurk@portakalonline.com

Bu köşede daha önce de Cumhuriyet Halk Partisi, Deniz Baykal ve daha sonra da Kemal Kılıçradoğlu hakkında yazılar yazdım. Zira siyasal pazarlama da, pazarlama disiplininin önemli konularından biri. Uzun zaman önce CHP'nin Baykal döneminde gösterdiği zaaflara ve bunların çözüm yollarına dikkat çekmiştim. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığa seçildikten sonra ise, kendisine yöneltilen eleştirileri haksız bulduğumu ve Türkiye'nin pek de alışık olmadığı "normal" bir genel başkanla, partinin gerçek sosyal demokrat çizgiye gelebileceğini söylemiştim.

Milletvekili aday listelerinin açıklanmasına kadar partinin "sola açıldığı" ve "emekten yana politikalar izleyeceği" mesajını vererek sosyalist ve sosyal demokrat seçmen kitlesinde heyecan ve hareketlilik yaratan yeni parti yönetimi, bir taraftan da "iktidar adayı" olduğu vurgusuyla toplumda alternatif bir güç merkezi oluşturmaya başlamıştı. Ancak ne olduysa oldu, milletvekili aday listelerinin açıklanmasıyla partideki bu söylem ciddi bir darbe aldı ve yavaş da olsa CHP'ye yönelmeye başlayan "sol" seçmen kitlesi partiden hızla uzaklaşmaya başladı.

Az bir süre kalan seçimlerden çok büyük bir zaferle çıkmayacağını az çok tahmin ettiğim CHP çizgisinin son 20 yılda ciddi bir seçim başarısı gösterememesine neden olan hatalar, ne yazık ki partiin yeni yönetimi tarafından da tekrarlanmaya başladı.

Partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçildiği ilk andan itibaren güçlü bir şekilde dillendirdiği emekten, yoksullardan yana "sol" mesajlara rağmen, partinin vitrinindeki "ekonomi kurmayları"nın büyük bölümünün "neoliberal" görüşlü iktisatçılar olması birinci çelişkiydi. Seçim sloganı olarak ortaya atılan projelerin mevcut ekonomik modelde radikal değişiklikler yapacak politikalar yerine "aile sigortası" gibi nispeten "iyileştirici" reçeteler önermesi de bu neoliberal çizginin biraz "insanileştirilerek" devam ettirileceğini gösteriyordu.

Temel ekonomik yapıya CHP tarafından da müdahale edilmeyeceğinin açık olmasına rağmen, ortaya atılan "sol" söylem, yine de mevcut iktidardan sıkılan seçmen kitlesi için bir çıkış yolu haline gelmeye başlamıştı.

Ancak milletvekili aday listeleri oluşturulurken, sol, sosyalist ve hatta sosyal demokrat gelenekle uzaktan yakından hiç bir ilgisi bulunmayan, hatta geçmişte ANAP, DYP, MHP gibi sağ partilere yakınlıklarıyla tanınan Mehmet Haberal, Sinan Aygün, Aytun Çıray, Aydın Ayaydın gibi isimlerin liste başlarında yer alması, sosyalist ve sosyal demokrat kanattan partiye ısınmaya başlayan kitle için ciddi bir hayal kırıklığı yarattı. Baykal sonrası partiye dönüş yapan Ercan Karakaş, Fikri Sağlar gibi isimlerin dışlanması ve yine sol çizgiden gelen Erzincan eski başsavcısı İlhan Cihaner'in liste dışı bırakılması ise bu hayal kırıklığının üzerine tuz biber ekti. 

Parti yönetiminin siyasi pazarlama açısından önceki dönemden devraldığı bariz hatalardan ilki,siyasete dair sosyolojik olguları yanlış veya eksik okumakla ilgili. İkincisi partinin konumlandırmasıyla, üçüncüsü de iletişim süreciyle ilgili... 

İlk hata, parti politikalarının bundan böyle yoksul kesimler ekseninde oluşturulacağı söylenmesine rağmen, parti yöneticilerinin fiiliyatta böyle bir memnuniyetsiz kitlenin varlığına tam olarak güvenememeleri. Bunun en büyük göstergesi de üretim ve bölüşüm sistemini -görece de olsa- değiştirmeye yönelik daha radikal öneriler yerine, mevcut sistemi iyileştirmeye yönelik önerilerin topluma sunulması. Çoğunluğun halen uygulanan sistemden veya sistemin işleyişinden son derece memnun olduğu varsayımıyla ortaya çıkan bu düşünce biçimi, aslında mevcut sistemin ne derece güçlü bir rıza üretimine muktedir olduğunu da çok iyi ortaya koyuyor. Kendilerini bu anafordan kurtaramayan parti yöneticileri bu açıdan mazur görülebilir elbette. Şimdi pazarlama açısından asla mazur görülemeyecek diğer iki hataya geçelim dilerseniz.

Ikinci hata konumlandırmayla ilgili. Eğer karşınızda çok güçlü bir rakip varsa, kendinizi bu rakibin tam karşısında konumlandırmak yerine, onu tercih edenlerden de bir dilim kapmak için kendinizi ona mümkün olduğunca yakın konumlamaya başlarsınız ki, bu yapabileceğiniz en büyük hatalardan biridir. Farkları vurgulamak ve ayrışmak yerine, benzerlikleri vurgulayarak rakipten müşteri kapmaya çalışanların genellikle bir arpa boyu yol kat edemeyeceklerini Jonas Ridderstrale "Karaoke sermayesi" deyimiyle anlatıyor. Netice itibariyle bir siyasi partiye manav tezgahı muamelesi yaparak "karşı dükkanda iyi satılıyor, ben de vitrine iki sağcı,üç liberal koyayım" demek kimseye bir şey kazandırmaz. Zira bir ürünün orijinali mevcutken ve rahatıkla erişilebiliyorken kimsenin o ürünün taklidine rağbet ettiği pek de görülmüş değildir...

Üçüncü hata ise iletişim süreciyle ilgili. Don Tapscott'ın dedği gibi şeffaflık çağında kimse müşterisine yalan söyleme lüksüne sahip değil ve kimse "mış gibi" yaparak uzun süre insanları kandıramaz. Eğer "sol" mesaj veriyorsanız, seçtiğiniz insanlar da "solcu" olmalı. Çünkü icraatinizi bu insanlarla yapacaksınız. Solcu gibi konuşup kadrolarınızı sağcılardan oluşturuyorsanız, bunu kolay kolay açıklayamazsınız ve "bu arkadaşlar partide olduklarına göre, demek ki bizim ilkelerimizi benimsiyorlar" diyerek kimseyi ikna edemezsiniz. Bunu yapabilmeniz için sol cenahta adam kıtlığı olması gerekir ki, bildiğim kadarıyla henüz böyle bir sıkıntı başlamış değil.

Söylediklerinizle yaptıklarınız arasındaki fark, iletişim sürecinde sizi insanların gözünde en belirsiz alana doğru sürükler. Oysa günümüzdeki mesaj yoğunluğu nedeniyle algılanma ve ayırt edilebilme, açıklık ve netlikle doğru orantılı. Mesaj içeriğindeki çelişkiler bunun tam tersi bir etki yaratır ve unutmayın ki mesajlar yalnız söylediklerinizle değil, -daha fazla- yaptıklarınızla da oluşur.

CHP'nin durumuyla ilgili söylenecek çok şey var, ama sözü fazla uzatmadan kıssadan üç hisse çıkartayım...

Birincisi; önce doğru olduğuna inandığın şeyin arkasında dur ve doğruya bir şans ver.

İkincisi; taklit seni bir yere götürmez, aslını yüceltir.

Üçüncüsü; ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. Ne olursan ol, gerçek ol!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018