Davos’ta ABD kararlı, Avrupa umutlu, Japonya iddialı göründü

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Davos’a gelişmiş ülkelerden gelenlerde, krizin daha vahim sonuçlara yol açmadan aşılabileceği beklentisinin güçlendiği ve kriz sonrasının sorunlarına odaklanma çabasının öne çıktığı görülüyordu.

Her yıl Ocak ayının son haftasında işlerini güçlerini bırakıp Davos’a akın eden ve beş gün boyunca konforsuz otel odalarında kalıp toplantıdan toplantıya koşuşturan küresel seçkinler bu yıl Davos’tan ayrılırken, dünyanın gidişatı konusunda nasıl bir fikir sahibi oldu acaba? Edindikleri izlenim onları nasıl etkiledi?

Bir kere 2008’den sonra Davos’a da damgasını vuran, küresel krizin yeni sonuçlarıyla karşılaşma tedirginliği yerini normalleşme beklentisine bırakmıştı bu yıl. Özellikle zengin – gelişmiş ülkelerden gelenlerde, krizin daha vahim sonuçlara yol açmadan aşılabileceği beklentisinin güçlendiği ve kriz sonrasının sorunlarına odaklanma çabasının öne çıktığı görülüyordu.  On yılı aşan bir aradan sonra yeniden kriz olasılığıyla yüzleşmek zorunda kalanlar ise bazı ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinden gelenler oldu. ‘Yükselen Pazar’ ülkelerinin sorunlarına önceki yazılarda değindiğim için bu son yazıda gelişmiş ülkelerle ilgili beklentilere odaklanacağım.

ABD ‘ben varım’ havasında

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin konuşması, Clinton’un başkanlıktan ayrılmasından bu yana bir ABD yetkilisinin Davos’ta yaptığı en etkileyici konuşmaydı kuşkusuz.  Obama kendisi gelse bu kadaretkileyici olabilir miydi doğrusu bilmiyorum ama Kerry’nin konuşması, ABD’nin dünyanın yönlendirici gücü olarak kalmaya kararlı olduğunu gösteren bir konuşmaydı. Kerry, yönlendirici olmak için askeri güce başvurmanın şart olmadığını, ABD’nin belirleyici gücünü aktif diplomasiyle de gösterebileceğini kanıtlama yolunda kararlı adımlar atmakta olduğunu vurguladı.

 ABD ekonomisinin bu yıl ve sonraki yıllarda en az yüzde 3 büyüyeceği konusunda da adeta bir görüş birliği oluşmuş görünüyordu Davos’ta. Kaya gazı devriminin enerji maliyetlerini düşürmesi, teknolojideki atılımın sürmesi ve ABD’nin sanayideki rekabet gücünü yeniden artırmaya başlaması, ekonomideki tatminkar performansın kalıcı olabileceğini gösteriyordu.

ABD ekonomisiyle ilgili olumlu beklentilere gölge düşürebilecek gelişme ise ABD Kongresi’ndeki zıtlaşmanın bütçe tavanı anlaşmazlığını bir kez daha gündeme getirmesi olasılığıydı. ABD Hazine Bakanı Jacob Lew, Davos’ta bu konuyla ilgili soruyu yanıtlarken rahat görünmeye çalışıyordu ama çok rahat olmadığı belliydi.

Avrupa umutlu ama…

Avrupa’nın geleceği bu yıl da en çok konuşulan konuların başında geliyordu Davos’ta. Geçen yıla göre çok daha iyimser bir hava vardı Avrupa’nın geleceği konusunda ama bunun başlıca nedeni korkulanların yaşanmamış olmasıydı. En kötü senaryonun gerçekleşmemiş olması, Yunanistan, İspanya ve İrlanda’da olumlu sayılabilecek gelişmelerin yaşanması, Euro’nun geleceğiyle ilgili kuşkuların iyice azalması, moralleri hayli düzeltmişti. Euro alanındaki ülkelerde resesyonun bu yıl yerini büyümeye bırakacağı beklentisi de bu iyimserliği destekliyordu.

Ancak tüm bu gelişmelerin Avrupa’nın sorunlarını aştığı anlamına gelmediği de çok vurgulandı Davos’ta. Euro alanındaki 18 ülkenin borç/GSYH oranı geçen yıl sonunda yüzde 92.6’ya yükselmişti. Almanya dışındaki Avrupa Birliği ülkelerinde işsizlik oranları hala çok yüksekti ve hepsinden kötüsü, birçok kişiye göre, Avrupa ciddi bir deflasyon tehdidiyle karşı karşıyaydı. Citibank’ın baş ekonomisti Willem Buiter, Avrupa Merkez Bankası’nın(AMB) deflasyon tehdidiyle mücadelede yetersiz kaldığını ileri sürenlerden biriydi. Euro’nun üzerindeki kara bulutların dağılmasında önemli rol oynayan AMB Başkanı Mario Draghi ise fiyat gelişmelerini yakından izlediklerini, deflasyon tehdidi ciddileşmeden gerekli önlemleri alacaklarını söyleyerek cevap verdi bu iddialara.

Avrupa banka sisteminin temel sorunlarının henüz çözümlenmemiş olması ve sistemin sorunlarına kalıcı çözüm getirmesi beklenen Avrupa banka birliği projesinin henüz gerçekleşme aşamasında bulunması da kaygı yaratmaya devam ediyor. Bu durumun banka sisteminin ekonomideki canlanmaya yapacağı katkıyı sınırladığı ileri sürülüyor.

 Öte yandan Mayıs ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin ve bazı Avrupa ülkelerinde yaşanabilecek siyasi gelişmelerin de Avrupa’daki olumlu havayı bozabileceği endişesini taşıyanlar da vardı Davos’ta.

Japonya çok iddialı ama…

Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin Davos’ta İngilizce olarak yaptığı konuşma, cüretkar tonuyla ve iddialı içeriğiyle dikkat çekti. Abe, çok iddialı bir parasal genişleme programı uygulayarak, Japonya’yı yıllardır düşük büyümeye kilitlemiş olan kronik deflasyonu yenmeye kararlı olduğunu bir kez daha vurguladı. Abe’nin bu konuda başarılı olma şansının bulunduğunu kabul edenler var ama Abe için asıl sorunun, atılım programının diğer ayağını oluşturan yapısal reformlar konusunda ortaya çıkacağı ileri sürülüyor. Ayrıca Japonya ile Çin arasındaki siyasi gerginliğin bir çatışmaya yol açması olasılığını gündeme getirenler de var.       

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar