Ekonomi politika ve siyasetçiler

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Ekonomi ve politika-siyaset birlikte ele alınabilen ve reel hayatta da işleyebilen kavramlar. Üstelik bu uluslararası ilişkilerde de geçerlilik göstermekte. Bu olgu geçmişte de böyle idi, günümüzde de böyle.

Siyasetçiler ekonomik durumu özellikle kriz dönemlerini kullanarak kendilerine avantaj sağlayabilmekte. Elbette bu her zaman böyle olmayabilir. Siyasetçiden bu süreçten kendisi için elde edeceği yarar ile ülke yararını kıyaslaması beklenir. Bazıları ilk seçeneği, bazıların ise ikinci seçenekten yana tercihini kullanır.

Ekonomik krizler ağırlaştıkça siyasetçiler sıradan yurttaşların rasyonel olmayan davranışlarını hassas oldukları noktaları kullanarak ilk seçenekten yana tercihlerini kullanabilirler. Bunun çarpıcı örnekleri iki savaş arası dönemde Avrupa’da Faşist diktatörlerin başa geçişinde görmekteyiz. Bu durumu en iyi anlatımlarından birisi Brian Snowdon ve Howard R. Vane tarafından Modern Makroekeonomi kitabında (sayfa 10) şöyle yapılmaktadır:

“Krizler ağırlaştı 1930’lar boyunca, dünya bir “Karanlık Vadi”- ye girdi ve Avrupa da dünyanın “Karanlık Kıtası” halini aldı. İki savaş arası dönem, birbirine rakip üç ideoloji, liberal demokrasi, faşizm ve komünizm arasındaki yoğun politik rekabete tanıklık etmiştir. Versailles Anlaşması’nı (1919) takiben, Avrupa’da demokrasi inşa edildi ama 1930’larda hemen hemen her yerde geri çekildi. 1940’tan itibaren ise “fiilen yok oldu”. Büyük Buhran sırasında kapitalist dünyada görülen ekonomik yönetim başarısızlıkları totalitarizme ve aşırı milliyetçiliğin palazlanmasına olanak tanıdı ve dünya ekonomisi parçalanmaya başladı.

Brendon’ın yorumladığı gibi, “eğer 1914 ışıkların sönmesini, 1939 panjurların kapanmasını ifade ediyorsa, 1929 sonrası da ışıkların kademeli olarak sönmesi anlamını taşıyordu”. Büyük Buhran “Armageddon’un ekonomideki karşılığı” ve “Kara Ölüm’den beri insanlığı sarsan en kötü barış zamanı krizi” ydi. Kapitalizmin krizi, demokrasiye ve eski liberal düzene olan güveni sarstı ve pek çoklarının “laissez-faire kaosa neden olduysa, otoriter rejim düzeni sağlayabilir” sonucuna varmalarına yol açtı. İki savaş arası dönemdeki ekonomik felaket, İtalya’da Mussolini’nin iktidarını güçlendirdi, Almanya’da Hitler’in Ocak 1933’te politik gücü elde etmesine olanak tanıdı ve Japonya’yı “ekonomik bunalım, politik karmaşa ve askeri anlaşmazlık” yıllarının içine itti. Üç yıl süren sivil savaşın ardından 1939’da İspanya’da Franco, Batı Avrupa’nın başka bir faşist diktatörlüğünü kurdu.”

Bu metni iyi okudu iseniz Hollanda ve Türkiye arasındaki çatışmayı daha rahat yorumlayabilirsiniz. Peki, ikinci seçeneği yani ülke yararını gözeten siyasetçi yok mudur diyorsanız, yanıtımız elbette var olur. Sadece üçünü sıralayalım:

• Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal Atatürk,

• II. Dünya Savaşı Döneminde İngiltere’de Winston Churchill,

• II. Dünya Savaşı Döneminde İsmet İnönü.

Listede iki Türk politikacı var. Birisi Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurdu. Diğeri İnönü; dünya topyekûn savaşırken, ülkeyi savaşın dışında tuttu.

Keşke günümüzde dış politikayı, ekonomiyi idare edenler bu iki Devlet Adamının politikalarını üzerine biraz okuma yapıp, yönetme işine girişselerdi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019